MÜBAREKLER İLE GÖRÜŞMENİN YOLU

  • 3.2.2017

02.01.2007 Holding Kurban Bayramı

ENVER ABİ/ENVER ÖREN

Bir hadis-i şerif var. Peygamberimiz buyuruyorlar ki "aleyhissalatü vesselam," aklına geleni hemen söylemek lazım, çünkü şeytan araya girdi mi unutturur hemen, Peygamberimiz buyuruyorlar ki "sallallahü aleyhi ve sellem," (Bir mü‟min, bir mü‟minin simasına Allah rızası için muhabbetle bakarsa, o kul Arşın altında gölgelenecektir. Mahşerde ona azab yoktur.) İnşallah ben size hep muhabbetle bakıyorum zaten, siz de bana bakın yav.

Efendim bayram-ı şerifiniz mübarek olsun. Enver Abi iyi maşallah. Vallahi iyi. Geçen sene ben Kurban bayramında gene geldim buraya. Ama nerden geldim? Hastaneden geldim. Göğsümdeki kemiği matkapla deldiler. İçinden ilik aldılar. Yapıştırdılar. Yat dediler. Dedim yatmam. Niye? Ben dedim gidiyorum Holdinge bayramlaşmaya. Yav dediler hastasın. Ama dedim, söz verdim. Mü‟minin alameti verdiği sözünde durmasıdır. Ben erkek adamım yav, Allah Allah! İnsan verdiği sözden döner mi? Söyle bakayım, ölmek var dönmek yok. Hah işte bu. Yoksa mü‟min olduğumuz nereden belli olacak? İki şeyden belli olacak. Biri, elinden emin olunur. İki, dilinden emin olunur. Yani mü‟min asla ve kat‟a, mümkün değil harama el uzatmaz. Haramı tutmaz, haramı içmez, haramı yemez, haram yazmaz. Neyse, elinden emin olunur. Dilinden emin olunur.

Mübarekler buyuruyorlar ki "kuddise sirruh," Allah rahmet eylesin, cenab-ı Hak şefaatine nail eylesin, (Mü‟minler mü‟minlerin arkasından dua eder, münafıklar mü‟minlerin arkasından gıybet eder.) O halde mü‟minle münafık arasındaki fark bu. Mübareklerin ifadesinden söylüyorum. Hiçbir mü‟min hiçbir mü‟minin arkasından, o duyduğu zaman üzüleceği bir şeyi söylemez. Yani söylememesi lazım. Yoksa kul hakkına girer. Allah hepimizi kul hakkından korusun. Çünkü kul hakkı mutlaka helalleşmeye bağlı. Efendim, para pul hakkı varsa, hadi varislerine verirsin, değilse hayır hasenat yaparsın, bir şey söylersin. Ama eğer onu kıracak, onu üzecek, onu darıltacak, onun canını sıkacak bir laf ettiysen, o da onu duyduysa, yandın gittin. Ta ki onu bulup helalleşinceye kadar. Ya öldüyse? Hadi bu sefer ne olacak? En iyisi, Peygamberimiz buyuruyorlar ki "sallallahü aleyhi ve sellem" (Allaha ve ahiret gününe iman eden ya hâyır söylesin ya sussun. Allaha ve ahiret gününe iman eden, komşusuna iyi davransın. Allaha ve ahiret gününe iman eden, misafirine çok bol ikramda bulunsun.) Ne kadar hoş. Dediler ki Eshab-ı kirâm, Ya Resulullah bir kadın var. Gece gündüz ibadet yapıyor. Yani yetişmek mümkün değil. Ondan sonra çok takva, çok fetva, her şey var bu arada. Ama komşular illallah diyorlar kendisinden. Mübarek verdiği cevab; “Onun gideceği yer cehennemdir.” Maazallah. Aman abi, elinize ve dilinize sahip çıkın. Sabahleyin oldu mu bütün azalar insanın diline yalvarırlarmış, “ne olur ne kendini yak, ne bizi yak. Yakma, yakma” diye yalvarırlarmış. “Dilinle bizi yakma.” Çünkü o, işte dediğimiz gibi yalan söylerse, o iftira ederse, o gıybet ederse aaahhh! bütün vücud onun acısını çekecek sonra. Tövbe! “Kulül hayre ve illa fesküt” buyurmuş büyüklerimiz. Bazen Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” çok mühim bir şey olduğu zaman üç kere tekrar ederlermiş. O da bir sünnettir.

Osman Karabıyık geldi Sarıyer„e. Dedi ki Enver Abi çok mühim bir rüya gördüm ben. Hayırdır inşallah. Diyor ki Osman abi, efendim akşam Mübarekleri rüyamda gördüm. Dedim hayırdır inşallah. Dedi ki Enver Abi, büyük bir kapı. Kapı açıldı, baktım Mübarekler kapıda. Bir sürü taş var önlerinde. Eğiliyorlar taşları kenara kaldırıyorlar, eğiliyorlar. Bazıları da çok büyük, bazıları da normal. Hemen yanlarına gittim. Dedim ki efendim, ben de size yardım edeyim mi? İyi olur kardeşim buyuruyorlar. Ve bu sefer Osman Karabıyık„la Mübarekler o taşları ayıklıyorlar, kenarlara sıralıyorlar. Ve diyor ki Osman abi, o kapıdan sonra yol iniş aşağı gidiyor. Bayır aşağı diyor. İyi dedim, bayır aşağı olsun. Ve taşlar bitti. Ve Mübarekler buyurdu ki, “efendim şimdi Enver bey gelecek, bu taşları onun için temizledik. Sıkıntıyı çekmesin.” Tabi ya, yokuş bitti. Dolayısıyla mesela (bir mudi de benden) kampanyası başladı. Gözlerim yaşarıyor, aldığım bilgiler, aldığım mailler ve aldığım neticeler bakımından. Bu çok mühim. Çünkü abiler himmet, himmet ne demek? Mübarekler buyuruyorlar ki, (himmet aynı noktaya, aynı noktaya bütün gayretin, bütün duanın, bütün düşüncenin, her şeyin her şeyin her şeyin, aynı noktaya teksif edilmesidir. Aynı noktada birleşmesidir. Buna himmet derler.) Ve buyuruyorlar ki büyüklerimiz, “himmet-i rical, taklevul cibal.” Eğer mü‟minler bir noktaya, hepsi ama aynı noktaya teveccüh ederlerse, aynı noktaya kendi dikkatlerini, dualarını, her şeylerini birleştirirlerse, orada diyor büyüklerimiz dağlar tepe taklak olur. Yani hiçbir engel kalmaz. Her şey dümdüz olur. Yani yokuş biter, vallahi yokuş bitti. Bu çok büyük bir haber. Onun için Enver Abi‟yi siz bundan sonra tutamazsınız artık. Bakma sen daha yeni başladık.

Bismillahirrahmanirrahim. Buna şükür secdesi lazım diyor Said abi. Doğru söylüyor, en başta Enver Abi‟nin şükretmesi lazım. Çünkü Enver Abi ölümlerden döndü. İkinci böbrek ameliyatını yapmakta hocalar, işte profesörler tereddüt geçirdiler. Dediler başımıza iş açmayalım, meslek hayatımız söner. Çünkü orda bir hadise olsa, biraz da şöhret var bu arada, çok sıkıntı çekerler. Ama oldu bitti. Dua geldi çünkü. Hem de nereden? Nereden gelmedi ki. Ama Enver Abi de dua ediyor, Ya Rabbi Enver Abi‟ye dua edenlere sen de cennetini ver. Cemalini ver. Ne isterlerse ver ya Rabbi” diye dua ediyorum. Ne yapıyım? O bakımdan ne kadar Rabbimize şükretsek az. Fakat Mübarekler buyuruyorlar ki, onu da söyliyeyim "kuddise sirruh." (Allahü tealanın dünyada bir kuluna en büyük in‟amı, en büyük ihsanı, en büyük ikramı, en büyük hediyesi, en büyük nimeti, ona iman nasip etmesidir.) İman, iman. Ve Mübarekler buyuruyorlar ki, (eğer bir mü‟min Allahü teala„nın verdiği bu kadar kıymetli nimetinin kıymetini bilmezse, yani O‟na gereği şekilde teşekkür etmezse, şükretmezse Allahü teala o nimeti alır.) Ya Kur‟an-ı kerimde var çünkü açık. Açıkça var. Alır ve sonra çok acı azab yapar. İşte Mübarekler buyuruyorlar ki, (Allahü teala„nın ihsan ettiği bu iman nimetinin şükrü, ancak mü‟minlerin birbirine olan muhabbetiyle muhafaza edilir.) Yani birbirinizi sevmedikçe, birbirinizle sevilmedikçe, birbirinizi affetmedikçe, birbirinize muhabbetle bağlanmadıkça bu nimet elden gidebilir. Allah korusun abiler. Çünkü Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyuruyorlar ki, bazı müminler vardır, hayatları boyunca yaptıkları güzel ameller sebebiyle Cenneti kazanmışlardır. Ve onların artık Cennete girmesine bir zi‟ra kalmıştır, yani 40-50 santim kalmıştır. Yani kırk santim sonra artık Cennete girecektir. Fakat orada bir yanlış cümle, bir yanlış hareket ile Cehenneme gider. Bütün ömrü biter. Bunu cenab-ı Peygamber buyuruyor. Bazı insanlar vardır, ömrü boyunca Allah„a küfretmiştir, ömrü boyunca kafir, mürted neyse yaşamıştır. Fakat bir Cehenneme gitmesine de bir zi‟ra kalmıştır, yani bir adım. Bir adım sonra Cehenneme girecek. Orda bir kelime-i şehadet getirir, orda bir tevbe istiğfar eder, orda bir dönüş yapar. Allahü teala onu hiç hesapsız, kitabsız böyle Cennete koyar.O halde hiçbir mü‟min, o on kişi Aşere-i mübeşşere hariç, hiçbir mü‟min son nefesden mutlak emin olmamalıdır. Mutlak emniyet hâşâ uygun değildir. İşte bu hadis-i şeriflerde belirtildiği gibi. Her zaman uyanık olmak, her zaman tedbirli olmak lazım. İnsanın koynunda bir yılan olsa, onun her an sokabileceğini düşünmek lazım. Halbuki büyüklerimiz buyuruyorlar ki, kötü arkadaş zehirli engerek yılanından daha tehlikelidir. Çünkü zehirli yılan, nihayet seni sokar, öldürür, canından eder. Fakat kötü arkadaş; bir, canından eder, dininden eder, namusundan eder, yani seni rezil eder yav. O halde ilk yapacağımız iş, ilk yapacağımız şey, ben kiminle arkadaşım?

Çünkü Mektubat‟ta geçiyor bu. İmam-ı Rabbani hazretleri dünyayı anlatıyor. Bu dünya diyor çok kötüdür. Allahü teala buna hiç rahmetle bakmamıştır. Çünkü insanın nefsini çok azdırır. Eğer bu dünyaya gönül bağlarsanız, sonunuz felaket olur. Anlatıyor uzun uzun. Peki buyuruyor en sonunda mübarek. Bu kadar kötü olduğunu anladığınız bu dünyadan, kendinizi nasıl koruyacaksınız, kendinizi nasıl kurtaracaksınız? Bunun yolu ibadet değil, bunun yolu şu değil, bu değil. Bunun bir yolu var. İşte mübarek buyuruyor ki, bu ancak kurtulan biriyle beraber olmaya bağlıdır. Bu dünyanın felaketinden, bu dünyanın zulmetinden kim kendini kurtarmışsa, git onlan arkadaş ol. Ancak böyle kurtulabilirsin buyuruyor İmam-ı Rabbani hazretleri. Onun için cenab-ı Peygamber de buyuruyor ki "aleyhissalatü vesselam," (Din‟ül mer‟i, din‟il halilihi.) İnsanın dini, dostunun dini gibidir. Yahut da (Din‟ül mer‟i, din‟il ehihi.) Yani insanın dini, imanı arkadaşı gibi olur. Derler ki bizde, arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Bitti bu iş. Bitti bu iş. Abiler Allah korusun, hepimizin, ah! en büyük dikkat edeceği husus işte bu. İyi arkadaş, işte bunların hepsi iyi arkadaş, ne mutlu. Ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu, ne mutlu. Ne mutlu!

Şimdi efendim bugün bir hadis-i şerif okuduk. Şimdi mealen söylüyorum tabii. Eba Ubeyde bin Cerrah "radıyallahü anh," bir yerden geliyordu çok bol ganimetle, çok bol paralarla dönüyordu. Eshab-ı kiram da bunu işitti, onu karşılamaya çıktı. E neşeliler tabii. Derken cenab-ı Peygamber bunları gördü "sallallahü aleyhi ve sellem," başladı, dedi ki “hayırdır inşallah, Eba Ubeyde bin Cerrahı mı bekliyorsunuz. Çok imkânlarla geliyor, çok paralarla geliyor.” Evet Ya Resulullah diyorlar. O da mübarek tebessüm ediyor. Ve arkasından şu hadis-i şerifi buyuruyor; (siz bundan sonra fakir olmazsınız. Ben sizin çok büyük ümitlerle çok büyük imkanlara kavuşursunuz. Ben sizin, ben sizin fakir olacağından artık üzülmüyorum. Elinize çok bol paralar, çok bol imkanlar geçecek. Bundan önceki ümmetlerde de böyle oldu. Ama o gelen imkanlarla bunlar artık birbirlerine düştüler. Birbirlerini kıskanır hale geldiler. Onda o var, bende neden yok demeye başladılar. İşte o zaman helâk olursunuz.) Çok tehlikeli abim. Yani her zaman her yerde çok varlıklı olmak, çok zengin olmak iyiye alamet olmayabilir. Olabilir de, olmayabilir de. Ama eğer dinimizin emir ve yasaklarına ihlâsla sarılırsak, o mal ve mülk insanı Cennete götürür. Hazret-i Osman„ın "radıyallahü anh" hesapsız Cennete gitmesine sebeb mal ve mülkü olmuştur. Ama Allah yolunda verdiği için. “Bundan sonra sizin fakir olacağınıza üzülmüyorum buyuruyor. Elinize bu imkanlar bol bol geçecek. Ama bundan önceki ümmetlerde de bu böyle oldu. Sonra da birbirlerini kıskanır hale geldiler. Hatta birbirlerinin aleyhinde oldular. Sizin de böyle olursunuz ona endişe ediyorum, ona üzülüyorum.” O bakımdan lütfen. İnsanın verdiği kendi mülküdür. Söyle bakayım, insanın verdiği kendi malıdır.

Nitekim cenab-ı Peygamber "aleyhissalatü vesselam" Aişe validemize sordu. Dedi ki “Ya Aişe kurbanı ne yaptın?” Dedi ki, Ya Resulullah, iki kol kendimize bıraktım, diğerlerinin hepsini fakir fukaraya dağıttım. Mübarek de buyurdu ki, “iki kol hariç hepsi bize kaldı.” Yani bu iki kol bize kalmadı. O dedi ya o iki kol bize kaldı. Hayır dedi o iki kol bize kalmadı. O dağıttıkların bizim oldu. O bakımdan vermek çok iyi şeydir. Allahü teala hepimize vermeyi nasip etsin. En büyük sevgimiz veya sevincimiz, hepimiz tabi birgün Allah gecinden versin, artık hayırlısını versin, vefat edeceğiz, tabi ona şüphe yok. Ama unutmayın ki gurbet eldesiniz, gurbet diyara gittiniz. Orda bir dost size diyor ki, “hoş geldiniz.” Adam çıldırır yav, vallahi yani. Düşün ki Mübarekler orda size hoş geldiniz diyor. Ölürüm yav. Onu için abi, o hitaba kavuşmak için, insan sevdiğini çok anmalıdır. Mübarekler de buyurdular ki, ben bazen diyordum efendim arkadaşlar çok özlüyorlar, görmek istiyorlar, işte hasretlik içinde yanıyorlar falan. Ama buyuruyorlar, (ben İlmihalin, Seadet-i Ebediyye‟nin satırlarının arasındayım. Baksınlar İlmihale, beni orda bulurlar) buyurdular. Bu da ayrı bir müjde. Yani Mübareklerle görüşmek isteyen, İlmihal kitabını açsın, diğer kitapları okusun, hangisini isterse okusun. Ve orda Mübarekler öyle buyurdular. Cünkü büyüklerin gene bir cümlesi var; (el mükatebe, nısfu mükaleme gibidir.) Yani okumak, konuşmanın yarısı gibidir. Eh bir saat okursun, yarım saat konuşmuş olursun. Veyahut iki saat okursun, bir saat konuşmuş olursun. Fena değil yani, bu hesap güzel. (El mükatebe.) Yani kitab, yazı. (Nısfu mükaleme gibidir.) Görüşmenin yarısı kadardır. Tam değil tabi, ama yarısına da razıyız.