DİNDE REFORM VE GÜNCELLEME

  • 12.3.2018

DİNDE REFORM VE GÜNCELLEME
Tayyip Bey bir zatın din adına söylediği yanlış sözlerini düzelteyim derken, kendisi ondan daha büyük bir yanlışa düştü.
Bu sözü söylerken de; niyeti ile kelamı farklı olsa da insanlar ağzından çıkana baktı.
O sözleri, doğal olarak da sevenlerinin üzülmesine neden oldu.
Ne demişti Tayyip Bey; “Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada, farklı bir asırda, zamanda yaşıyorlar. Çünkü İslam'ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam'ı, 14-15 asır hükümleri ile kalkıp da bugün uygulayamazsınız, böyle bir şey yok.
Burada tırnak içerisindeki ifade, “İslam’n güncellenmesi” sözüydü.
İşte ortalığı karıştıran da bu ifade oldu.
Sizler gibi benim de başımdan aşağıya adeta bir kazan kaynar su döküldü..
Dinin güncellenmesi” meselesi ile bu millet ilk kez karşılaşmıyor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, yani dedelerimizin zamanında dinin pek çok hükmü ortadan kaldırıldı.
“Takke olmaz şapka, Arapça olmaz Türkçe, Din adamı olmaz fen adamı ve Kur’an okuma roman oku” dediler.
Yetmedi; Ezan bile güncellendi, Türkçe okundu.
Sonra İnönü dönemi geldi. 
Yani babalarımızın dönemi.
Bu kez dinde yeni güncellemeler yaptılar.
Cenaze ve Cuma selaları da Türkçeleştirildi. 
‘’İftitah tekbiri’’
 denilen namazın başlangıcında "Allahü Ekber" denilmesi yasaklandı.
Ardından da namaz surelerinin Türkçe’ye çevrilmesi çalışması geldi.
Bu hainlik masumane bir planla yapılmaya kalkışıldı;
- Halk okuduğu duanın manası bilsin.
Bunları yaparken amaçlar gayet açıktı.
Bütün amaç; dinde reform adı altında Din-i islam’ı bozmaktı.
Şükürler olsun namaz surelerini Türkçeleştirmeye iktidarları yetmedi.
İsmet İnönü
’nün oğlu Erdal İnönü siyasete girdiği dönemlerde verdiği bir röportajda bu niyeti şöyle anlattı :
Dindar mıyım? Bilmiyorum. Arada namazlara gidiyorum. Onun dışında gece uyumadan evvel, küçükken annemin bize öğrettiği duaları okuyorum. Ama tabii bunlar ezbere yapılan şeyler  Türkçe okusak, o zaman duygular daha anlamlı olur. 
Umarım bir gün Türkçe yaparız duaları... 

Onun dışında dinle ilgim yok. 
Dinde bir çeşit reform, bir yorum getirmek lazım. Ama bütün bir hayat isteyen bir iştir o... 
Pek çok kimse hemen karşı çıkar, insanları öldürmeye kalkarlar. 
Onları göğüsleyecek zaman ve enerji gerekir. 
Atatürk’ten beri fiilen reform yapılmış, ama bunun teorisi yapılmamış. 
Teorisini yapmadan, eylemli olarak yapmak, yani yönetim üzerinde caminin egemenliğini kırmak, ama dini ortadan kaldırmamak, Kur'an-ı Kerim’e yorum getirmemek... 
Bu yeterli değil; sürekli irtica tehdidi oradan geliyor. 
“Caminin egemenliği kırıldı ama din ortadan kaldırılmadı.” diyen Erdal İnönü kısaca şunu söylüyor; “ Atatürk ve babam dönemlerinde dinde reform fiilen yapıldı ama teorisi yapılmadı. Yani zorla; asarak, hapsederek, döverek ve söverek yapıldı. Dinde reform, yasalarla yapılmadı. Bu yüzden de başarılı olamadı.
Erdal İnönü başarısızlığın sebebinin dinde reform yasalarının çıkarılmaması sanıyor.
Ne büyük bir hata, ne büyük bir gaflet.
Dinde reformistlerin bugüne kadar başarılı olamalarının tek sebebi Allah-u teala’dır,
Kainatın yaratıcısı kendi kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i yani ondan doğan ‘Din-i islam’ı kıyamete kadar koruyacağını buyuruyor.
Hicr Suresi 9’uncu ayetindi mealen;
“Kur'anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız.”
Cenab-ı Allah; Fussilet suresi 41-42 ayetinde mealen; 
“Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından (hiçbir yönden, hiçbir şekilde) batıl gelemez (hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz.) (Çünkü) O, kainatın hamd ettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.” 
Cenab-ı Allah bu ayetinde Kur’an-ı Kerim'i bozabilecek birinin çıkamayacağı açıkça bildiriliyor. 
Allah-ü teala; Kur’an-ı Kerim’e Peygamber Efendimiz’in bile ekleme ve çıkarma yapmasına müsade etmeyeceğini Hakka Suresi 44,45,46 ve 47’nci Ayetlerinde son derece sert olarak şöyle bildirdi:
“Eğer O (Peygamber) bize atfen, (Kur’ana) bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.” 
İşte Kur’an’ın tek harfinin bile değişmeden günümüze gelmesinin sebebi budur.
Allah-u teala bunu değiştirmek ve dinde reform yapmak isteyen münafıkları hilelerini başlarına çalmış, onları helak etmiştir.
Bu yüzden "Cumhuriyet"in kuruluş döneminde yapılan güncellemelerin tamamı ortadan kalkmış, din tekrar aslına dönmüştür.
Erdal İnönü'nün isyanı da zaten bunadır.
Her kim Allah’ın dinini değiştirmeye kalkar, dinde reform yapmaya çalışırsa ayeti inkar etmiş olur. 
Ayeti inkar eden dinden çıkar kafir olur.
Kısaca bu konu çok ama çok tehlikeli bir konudur.
Dinde reformcular ve onların peşinden giden saftiriklerin anlamadığı şu;
Onlar dini akıl zannediyorlar.
Oysa bizim dinimiz Akıl değil, Nakildir.
Bu dinin bozulmadan günümüze gelmesinin nedeni, nakil olmasıdır.
Cebrail Aleyhisselam Allah-ü teala’nın kelamını vahiy olarak Peygamber Efendimiz’e (Sallallahü aleyhi ve sellem) nakil etti.
Peygamber Efendimiz, (Sallallahü aleyhi ve sellem) kendine gelen Kur’ana bir harf  bile eklemeden ve çıkarmadan insanlara nakil etti.
İman edenler Sahabe oldu.
Sahabe, Peygamber Efendimiz’den (Sallallahü aleyhi ve sellem) aldıklarını Kur’ana tek harf ekleme çıkarma yapmadan her yere yaydılar.
Peygamber Efendimiz’den (Sallallahü aleyhi ve sellem) sonra; alimler, evliyalar, Mürşid-i kamiller geldi.
O arada Peygamber Efendimiz’in geleceğini müjdelediği dört hak mezhep oluştu. 
Bunlar; Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhepleridir.
Bu dört hak mezhep, sünnidir.  
Sünni demek; sünnete uyan, yani Resulullahın yolunda olan demektir.

Resulullah efendimiz başka bir hadis-i şerif de mealen buyurdu :
“İsrail oğulları 72 fırkaya ayrıldı. Ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında, hepsi cehenneme gidecektir. Kurtulan fırka, benim ve eshabımın yolu üzerine olanlardır.”
Kurtuluşla müjdelenen o fırka, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadıdır.
Burada bahsedilen; Sünnet, Resulullah'ın bildirdiği yoldur. Cemaat da Eshab-ı kiramdır. 
Sünnet ve cemaat ehli yani Ehl-i sünnet vel-cemaat; Resulullah'ın ve Eshab-ı kiramın gittikleri, itikattaki tek doğru yol demektir. 
“Ehl-i sünnet vel-cemaat”i kıyamete kadar bozmadan ve bozulmadan taşıyacak tek yol ise; Silsile-i Aliyye denilen mübarek halkadır. 
İslam alimi kendiliğinden olmaz. Onlar yerden ot gibi bitmez. 
Hocasız ve icazetsiz alim olmaz. 
Her alimin mutlaka Resulullaha dayanan bir silsilesi olur. 

İşte o silsilelerin en kıymetlisi ve büyüğü “Silsile-i aliyye”dir ve başı Peygamber Efendimiz’dir (Sallallahü aleyhi ve sellem) 
'O’ndan sonra Ebubekr-i Sıddık (Radıyallahü anh), sonra Selman-ı Farisi (Radıyallahü anh) sonra Kasım bin Muhammed (Radıyallahü anh) sonra Cafer-i Sadık (Radıyallahü anh) diye devam ederek günümüze kadar gelmiş, kıyamete kadar da gidecektir.
İşte bu silsilelerde bulunan Mürşid-i kamiller, hocalarından aldıkları ilimi, nakil ederek kendinden sonrasına bıraktılar.
Onların hiç birisi araya aklını katmadı, aldığını nakletti. 
Bu yüzden onlar söze; "Hocamız buyurdu ki... " diye başladılar.

Silsilede bulunan Mürşid-i kamiller birbirine halka gibi bağlı olduklarından, Peygamber Efendimiz’den gelen bilgiler hiç bozulmadan bir sonrasına nakil oldu.
Böylece ne Kur’an ne de din hiç bozulmadan ilk günkü tazeliği ile günümüze bize kadar ulaştı.
Ehli Sünnet suyunun 1.400 yıl sonra bile aynı lezzetli olmasının nedeni; membaından çıktıktan sonra tek damla bile başka su karışmamasından kaynaklanıyor.
Allah-ü teala’nın ayetinde bildirdiği gibi de, bozulmadan kıyamete kadar gidecektir.
İşte bizim dinimizin sırrı budur.
Din-i İslam, akıl değil nakil dinidir.
Her kim bu dine kendi aklını katar; o kişi mutlak sapıtıp, dinden çıkar.

Kitap gönderilen diğer dinlerin bozulma nedenleri de zaten budur.
O dinler GÜNCELLENDİĞİ için dinden çıkıp, inanç oldu.
Allah-ü teala hak bir din olan Musevilik’Tevrat’ı gönderdi. 
Hazret-i Musa Aleyhisselam vefat ettikten sonra hahamlar, Tevrat’ı kendi akıllarıyla “güncelledi” 
Tevrat insanlar tarafından güncellenince, Allah kelamı olmaktan çıktı. 
Musevilik de din olmaktan çıkıp, Yahudilik inancı oldu.

Aynı şekilde Allah-ü teala hak bir din olan İsevilik için Hazret-i İsa’ya İncil’i gönderdi.
Papazlar; Hazret-i İsa göğe çekildikten sonra İncil’i günün şartlarına uydurmak için güncelledi.
Dinlerini kendi akıllarıyla değiştirince; İncil Allah kelamı olmaktan çıkıp, papaz kelamı oldu.
İsevilik de din olmaktan çıkıp, Hıristiyanlık inancı oldu.

İşte bu dinlerin yıkılması son derece masumane bir gerekçe olan, “Zamana uydurmak” kısaca “güncelleme” yapmaktan kaynaklandı.
Kul tarafından güncellenmeye kalkılan dinler; din olmaktan çıkıp, dinsizlik yani kafirlik oldu.
Tevrat’ı güncelleyip bozanlar, İncil’i güncelleyip bozanlar yüzlerce yıldır İslam’ı güncelleyip bozma derdine düştü.
Dinde reform yapmak iddiasıyla; İslam’ı güncellemekten amaç, tıpkı diğerleri gibi dini yıkmaktı.
Kim bu dinimizi yıkmak isteyenler?
Onlar; gerçekte Ateist, Yahudi ve Hıristiyan olan ama Müslüman görünen MÜNAFIKLARDIR.

O alçaklar Suret-i Haktan görünüp, halt etmeye kalktılar, ama bir şeyi unuttular.
O da; İslam hak dindi ve bir sahibi vardı.
O sahip de Kainatın sahibi Cenab-ı Allah’tı.
Allah-ü teala, dinine sahip çıkacağını ve Kur’ın'ın tek bir harfinin bile değişmesine müsade etmeyeceğini ezelden ilan etmiş, söz vermişti.
Şüphesiz ki Allah-ü teala sözünü tutucudur.
Ayet ile teminat altına alınan bu sözden sonra;
Her kim bu dini güncellemeye kalkar
Hem bu dünyada hem ahirette yanar.


DEVAM EDECEK...
NOT : YAZIMIN İKİNCİ BÖLÜMÜNDE TAYYİP BEY’İN NEREDE HATA YAPTIĞINI ELE ALACAĞIM.

METİN ÖZER