Asayiş
  • 16.10.2016 09:24

Bir çocuğu canavar haline getiren karanlık

15 Temmuz darbe teşebbüsü 241 sivilin hayatına mal oldu. Türkiye’ye uzun süre unutamayacağı bir travma yaşatan darbe girişimi, belirsiz bir olağanüstü hal rejimiyle de siyasal hayatın üzerine kâbus gibi çöktü.Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın emir subayı, darbeci askerlerden Yarbay Levent Türkkan’ın hâkim karşısında verdiği ifade hem darbeyi hem darbecilere yol açan iklimi anlamak açısından önemli. Türkkan’ın sözleri, bir cemaatin, bir ülkeyi ele geçirme planının, tek bir subayın hayatı üzerinden özeti sayılabilir.

Levent Türkkan, bir asker. Yarbay. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın emir subayı... 15 Temmuz gecesi komutanına silah doğrultup, hükümeti devirecek darbenin başına geçmesi için ikna etmeye çalışan bir darbeci. Başarısız darbe girişiminin ardından tutuklanan binlerce askerden biri. 
Türkkan’ın hâkimin karşısındaki sözleri birkaç açıdan önemli. Birincisi, o gece tam olarak ne yaşandığına dair karanlıkta kalan bazı noktaları aydınlatıyor. Ama daha önemlisi, Türkkan’ın ifadeleri bir cemaatin, 12 yaşında aldığı bir proje çocuğu nasıl darbeci bir robota dönüştürebildiğini gösteriyor. Yine dini kullanan bir cemaatin, bürokrasi, yargı ve askeriye gibi ülkenin en kritik alanlarında nasıl bir düzen kurduğunu anlamak için Türkkan’ın ifadelerine bakmak lazım.
31 yıllık müridin darbeye giden yolu
◊ Türkkan hâkimin karşısına 31 yıllık cemaat hayatından pişman biri olarak çıkmış:
“Hayatımda ilk defa kendi hür irademle konuşuyorum. Şu anda ben bir örgüt üyesi değilim... İşte kaç yaşındayım bilmiyorum, orta 1’deki çocuk düşünün, daha buluğ çağına ermemişken bir örgütün üyesi olmuşum, farkında bile değilim. Bu hadde gelene kadar hep vatan, Allah dendiği için yaptım, gözümü kırpmadan yaptım.” 
◊ FETÖ’nün abileri, fakir ama akıllı bir çocuk olan Türkkan’ı ortaokulda keşfetmiş:
“Orta 1’de ben bu gruba girdim. Kendi isteğimle değildi. Geldiler, beni kandırdılar. Ders çalıştırdılar, her şey gayet güzeldi. Yani namaz kılıyorlardı, oruç tutuyorlardı, teheccüd kılıyorlardı... Bursa Cumhuriyet Lisesi Pansiyonu’nda kalıyordum. Parasız yatılı. Oraya abiler geliyordu. Maç yapıyorduk, bizi yemeğe götürüyorlardı.”
◊ Anadolu’nun pek çok yerindeki abiler, Türkkan’a da derslerinde yardımcı olmuş. Tabii ki uzun vadeli bir proje için:
“5 yaşımdan beri subay olmak istediğim için onların ekmeğine yağ sürmüşüm. Beni subay yapmak için özel ders vermeye çalıştılar. Orta 3’te çok ilgilendiler benimle. Bir abiye 2-3 kişi düşüyordu.” 
◊ Türkkan’ın ifadeleri, acı bir gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor. Sözleri, Türkiye’de yıllardan beri yapılan bütün sınavların hileli olduğunun bir kanıtı:
“Askeri lise sınavına girmeden son gece saat 02.00’de ‘teheccüde kalkıyoruz’ diye kaldırdılar ve soruları bana verdiler. ‘Sen yaparsın, yine de bunları ezberle’ dediler. Ben de hepsini ezberledim... Birebir çıktı. 1989’da askeri liseye girdim. Bizim devrenin yüzde 60-70’i cemaattendi.” 
◊ Abiler sivil olsa bile, anlaşıldığı kadarıyla cemaatçi askerlerden üstün durumda. Askerler bir piyon ise abiler satranç tahtasında arka sıradaki kilit taşlar sayılabilir. Kendi aralarındaki hiyerarşi de bunu kanıtlıyor.
“Tuzla Piyade Okulu’na gittiğimde yine bir abi benimle ilgilendi. Bu abiler hiçbir zaman asker olmaz. Askeriyedeki herkes sivilden bir abiye bağlıdır... Askerlikte hiç kimse abilik yapabilecek statüde değil diye görülüyor demek ki.”
◊ Peki bir asker, abisiyle ne konuşur, cemaat içindekiler birbirlerini nasıl görür? Türkkan’ın ifadeleri ibretlik:
“Dini sohbet edilir. Bediüzzaman’ın kitapları okunur, Fethullah Gülen’in kitapları okunur... Gülen’i mehdi olarak görüyorlardı. 
◊ Himmet adı altında toplanan paraların nasıl bir sistem oluşturduğunu da ifadelerden anlamak mümkün:
“Maaşımızın bir kısmını veriyorduk. Buna himmet deniyordu. Mütemadiyen yaptım. Aksattığım çok dönem oldu. Bildiğim kadarıyla maaşının 10’da 1’ini veriyorsun. Bunu bağlı olduğun abiye veriyorsun.”
◊ Türkkan’ın Genelkurmay’daki görevlendirmesiyle çevresindeki abiler de ‘üst’ kademeden olmaya başlıyor: 
“O dönemdeki Genelkurmay başkanı ve ikinci başkanın emir subayları, bunlar paralelci değil, beni beğenmiş. ‘Yardımcım olur musun?’ dedi. Ben o esnada kantin başkanıyım. Gittim hemen abilere sordum, emir subayı yardımcılığını teklif ediyorlar diye. Recai Abi üstüne atladı.” 
◊ Eşi, Türkkan’ın bu görevi kabul etmesini istememiş. Ancak abiler, eşinden önemli olduğu için tabii ki eşini dinlememiş. Abiler, “Komutanı dinle” deyince de hiç itiraz etmemiş: 
“2011’de Genelkurmay Başkanı emir subayı yardımcısı oldum. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel. Abiler bana komutanımızı dinlememiz gerektiğini söyledi. Orada dönen olayları bilip ona göre reaksiyon göstermemiz gerektiğini söylediler ve bir tane böcek cihazı verdiler.” 
◊ Levent Türkkan, dinleme cihazını darbe girişiminin en gizemli ismi olan Adil Öksüz’den almış. Kayıtları, onun bir alt kademe imamı olan Recai ve Murat kod adlı abilere vermiş:
“Adil Abi yani onun daha üstü var mı bilmiyorum, bayağı üst bir makam. Dinleme cihazını Adil Abi’den aldım. Cihazları Murat’a ve Recai’ye götürdüm. Her sabah rutin, komutan gelmeden bu cihazı koyuyorduk, akşam da komutan gittikten sonra cihazı alıyorduk... Adil Abi benimle çoğu zaman görüşür. Herkesle görüşmez, Genelkurmay Başkanı seviyesinde. Benimle görüştüğü halde bu konuyu (darbe) hiç açmadı.”
◊ Hâkim, “Namazdan, kitaptan güzel sohbetle bir Genelkurmay Başkanı’nı böcekle dinlemeyi nasıl açıkladınız kendinize?” diye soruyor. Türkkan’ın cevabı fıkra gibi:
“Şu anda bile açıklayamıyorum! Korku da var, hiyerarşi de ama bunun adına sevgi diyebilirim. Karşı gelmeyi hiç düşünmedim. O anda Allah rızası için her şeyi yapıyorsun, yani vatanın için yapıyorsun.”
◊ ‘Allah rızası’ için yaptıkları bu dinleme faaliyeti hiç bitmemiş. Türkkan emir subayı olduğunda, iki astsubay Genelkurmay Başkanı’nı dinlemeye devam etmiş:
“Abiler odayı tanıyordu. 2011’den 2015’e kadar her gün, komutan oradaysa dinledim. Necdet Paşa’nın son döneminde ben emir subayı oldum. Sonra dinleme cihazı koymadım çünkü komutanla aynı zamanda gelip gidiyordum. Hulusi Akar zamanında da emir subayıydım, onda da yapmadım ama sonradan öğrendim, bizim emir astsubayları, başçavuşlar yapmış.” 
◊ Peki, Türkkan’ın aklı ne zaman başına gelmiş? İfadelerine bakılırsa öldürülen siviller bile o an pek etkileyememiş:
“Darbe gecesi 02.00-03.00 gibi her şey birbirine girdi, yavaş yavaş aklımdan geçirmeye başladım, biz neredeyiz, doğru mu yapıyoruz? Hakikaten bunlar vatan haini mi, biz mi haklıyız diye ufak ufak aklımdan geçmeye başladı, sorgulamaya başladım kendimi. Ama hemen ‘Şeytan git ya başımdan, saçmalama, yaptığımız doğru kardeşim, burada vatanımızı kurtarıyoruz, Allah’ın rızasını kazanıyoruz’ diye hep uzaklaştırdım.”

Bir çocuktan darbeci yaratan karanlık

O gece ne oldu?

Türkkan’ın ifadelerinde darbe gecesinin detayları da var: 
◊ Bu hadise bana resmi olarak perşembe günü (14 Temmuz) söylendi. Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan söyledi. Ama çarşamba günü bana, “Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Efkan Ala’nın, MİT müsteşarının evlerini biliyor musun?” dedi. “Bunu bilmeyen mi var, biliyorum” dedim, işte “Cumhurbaşkanı şu an izinde, nerede olduğunu bilmiyorum” dedim. Böyle bir konuşma geçti. Anlam veremedim.
◊ Perşembe günü bana fiili olarak söyledi. Dedi ki, “Yarın gece 03.00’te bütün kuvvet komutanları, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, 100 bürokrat... Sen onlara hiç kafanı yorma. Herkes kimi alacağını biliyor, alınacak ve darbe yaşanacak.” “Gece senin evinde toplanacağız, yani senin evin orada toplanacağız, hep beraber oradan komutanın konutuna ineceğiz ve oradan gelip helikopterle komutanı alıp götüreceğiz” dedi. 
‘Yanlış yapıyorsunuz’ diyordu 
◊ 15 Temmuz, akşam 16.00-17.00’de Hakan Fidan geldi. Zaten rutin olarak gelirdi. Komutan da Hakan Bey’in yanına giderdi. İkisi birbirini çok severdi. Hakan Bey çıktıktan 2 veya 5 dakika sonra bir anda Özel Kuvvetler içeri girdi. 20 kişilik tim, tam teçhizat. Orhan Albay geldi, Tümgeneral Mehmet Dişli geldi. “Faaliyet başlıyor, gece 03.00’ten şimdiye alındı” dedi.
◊ Dişli Paşa “Ben komutana tebligat yapacağım. Anlatacağım, zaten beni biliyor, seviyor, kabul edecek ve güle oynaya bitecek. ‘Sen Kenan Evren olur musun’ diye soracağım” dedi. Ben içeri girdiğimde ikna olmamış, “Yanlış yapıyorsunuz” diyordu Hulusi Paşa. 
◊ Serdar Yüzbaşı komutanın ağzını kapattı, “Komutanım rahat olun” dedi. Benim elimde silah vardı, “Komutanım kalkın, şuraya oturun” dedim. Komutan hiç zorluk çıkarmadı ama “Yanlış yapıyorsunuz” diye bağırdı. 
Genelkurmay Başkanı abdest alıp namaz kılmak istedi
◊ Komutan bir sakinledi, su istedi. Sonra, “Abdest alıp namaz kılacağım” dedi. Abdest aldı, namaz kıldı. Ondan sonra da Özel Kuvvetler direkt içeri girdi. Dişli Paşa, “Gidiyoruz” dedi. Orhan Albay tarafından helikopter koordine edildi. Helikoptere aldılar, yüzünü gözünü bağlamadılar. Koluna girdiler. Helikoptere bindi. Sonradan öğrendiğimiz Akıncı’ya gitti. Ben onlarla beraber gitmedim. 
◊ Telefonuma baktım, 300 küsur cevapsız çağrı. Yani, herkes beni arar, hani Cumhurbaşkanı da görüşmek istese beni arar. İrtibat noktası benim. Hiçbir telefona bakmadım. Mehmet Dişli Paşa’yla bir veya iki defa görüştüm.
◊ Abiler o telefonu aramaz. Numarayı biliyorlardır ama aramazlar. Ama zaten Orhan Albay abilerle görüşüyordu o esnada. Ya Akıncı’yla görüşüyordu ya da abilerle görüşüyordu. Akıncı’da kim vardı veya Adil Abi neredeydi o esnada? Çünkü Adil Abi önemli bir adam, en azından Genelkurmay İmamı.
◊ Sabah oldu. Orhan yine Akıncı’yla görüşüyor, bizim oradaki Partigöç Paşa. O gece, Mehmet Partigöç Paşa etkisizdi. Darbeyi yönetenlerin 94’lüler olduğunu oradan idrak ediyorum çünkü Mehmet Partigöç Paşa onların komutanı sonuçta. Ama sabah emir-komuta Mehmet Partigöç Paşa’ya kaydı gibi.

Bir çocuktan darbeci yaratan karanlık

Kim bu 94’ler Konseyi?

Levent Türkkan’ın ifadelerinde ‘94’ler Konseyi’ diye bir kavram geçiyor. Harp okulundan 94’te mezun olanların çoğunun FETÖ’cü olduğunu söyleyen Türkkan, darbenin icra kanadının bu ekip olduğunu belirtiyor: “Biz makamdaydık hep. Orhan Albay, Ramazan Albay’ın odasındaydı. Ben o esnada anlamaya başladım, planlayıcı safhası 94 mezunu subaylar gibi geldi bana. 94 mezunu subaylar Silahlı Kuvvetler’de gerçekten çok. Tamamına yakını kurmay. İşin başında Akın Öztürk’ün olduğuna inanmıyorum. Sadece bir kukla.”

Türkkan’ın ifadelerinde bir cemaat mensubunun ruh hali:
‘Biz sahabelerden bile üstün kişilerdik’

◊ Ben o pilotlar kötü yaptı demiyorum 
Çünkü o pilot o esnada birey olarak hareket etmiyor. Bunu nasıl yapar? Tabii ki yapmaz, hiçbir insan evladı yapmaz. Ben şu anda insanlığımdan utanıyorum.
◊ Bu örgüte girdiğiniz zaman onu algılayamıyorsunuz, o girdabın içerisinde kendinizi tamamen unutuyorsunuz ve hiçbir şeyi sorgulamıyorsunuz. Birey her şeyi sorgular. Terör örgütünün içerisindeysen onu sorgulamazsın.
◊ Bu öyle bir şey ki (abiler) bize kendilerini unuttururlardı. Ben kıtalarda da bir sürü abiyle tanıştım, hiçbirinin ismini hatırlamıyorum. 
◊ Abi bizim için her şey. Anadan, babadan, şundan bundan, her şeyden daha üstte. Sorgulama yok. Ben onları anne-baba yerine koydum. Benim için vatan, Allah sevgisi, her şey onlarda birleşti, neyi sorgulayacaksın?
◊ Biz sahabelerden bile üstün kişilerdik. Peygamber Efendimiz “Kardeşlerime selam olsun” demiş. Sahabe de sormuş, “Ya Resulallah, biz senin kardeşlerin değil miyiz?” “Sizler benim arkadaşımsınız, kardeşlerim daha sonra gelecek” demiş. Biz de bu konumda kendimizi görüyoruz.
◊ Bize karşı yapılan her şeyi dine, Allah’a yapılan bir ihanet olarak görüyoruz. 
Bunu kim yapıyor, Cumhurbaşkanı yapıyor, demek ki bu Allah’a ihanet ediyor, vatana ihanet ediyor.

 

 

Güncellenme Tarihi : 16.10.2016 09:51

İLGİLİ HABERLER