Gündem
  • 28.9.2014 22:17

Erdoğan dünyaya seslendi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Şu anda yapılacak operasyonlar, oluşturulan koalisyon sadece Irak'a yönelik olmaz. Hem Irak hem Suriye'yi hedef almalıdır. Hem Irak ve Suriye'yi hedef alacak böyle bir operasyon ve koalisyonun içerisinde Türkiye olarak zaten dışında kalamayız” dedi.
Hilton Bomonti Otel’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Terör daha fazla küreselleşmek, daha geniş coğrafyalara sirayet etmek suretiyle küresel barışı tehdit eder bir boyuta ulaşıyor. Şu anda Türkiye'de, bir defa ulusal anlamda bir terörü yaşıyoruz. Bölgesel bir terörle şu anda karşı karşıyayız. Bir de uluslararası terörle iç içeyiz. İklim değişikliği, Ebola tarzı salgın hastalıklar, çevre kirliliği, göç, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık gibi sorunlar da küresel gündemin ilk sıralarındaki yerini muhafaza ediyor" dedi.
BM’nin siyasi ve ekonomik örgütler, insanlığı tehdit eden sorunlar karşısında tedbir almakta etkisiz kaldığını ifade eden Erdoğan, "Ülkelerin tek başına bu sorunların üstesinden gelebilmesi artık mümkün görülmüyor. Küresel siyasi ve ekonomik örgütlerin yüzyılımızın bu sorunlarıyla baş edebilmek için güç birliği yapmaları, artık gerekli bir hal almıştır. Esasen bu düşüncelerimi hafta içinde katıldığım New York'taki Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu'nun açılışında da ifade ettim. Gerek oradaki muhataplarımızla yaptığımız baş başa görüşmelerde, gerek iklim zirvesinde, gerekse genel kurulda bütün bu sorunların insanlığı ciddi manada tehdit eder hale geldiğini ve acil tedbir alınması gerektiğini vurguladım. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası siyasi ve ekonomik örgütler insanlığı tehdit eden sorunlar karşısında tedbir almakta maalesef etkisiz kalıyorlar. Burada bir kez daha vurgulamak isterim ki bunu genel kurulda da söyledim, başbakanlığım döneminde de birçok yerlerde de söyledim, şimdi burada tekrar ediyorum; dünya 5'ten büyüktür. Dünyanın kaderini bu 5 ülkenin eline bırakamayız. Artık dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarını yaşayan bir dünya değildir" diye konuştu.
‘5 ülke dünyanın kaderine hükmetmemelidir’ diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, "Mesele buna inanıyorsak, BM'nin reforme edilmesi gerektiğine inanıyorsak, o zaman bu alanda ne gibi adımlar atılması lazım, bunun planlamasını yapalım. Fakat bu konuda ne yazık ki adım atılmıyor. Herkes bir şeylerden çekiniyor. 'Acaba ben bunu konuşursam bana A ülke ne der? Acaba konuşursam B ülke ne der, şu ülke ne der, bu ülke ne der?' Sayın Obama konuşmasında şu ifadeyi kullandı; 'Haklının güçlü olduğu bir dünya'. İşte isteğimiz bu zaten. Haklının güçlü olduğu bir dünyayı istiyorsak, o zaman bu 5 ülke dünyanın kaderine hükmetmemelidir. Yani her kıtadan temsilcilerin temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin olması lazım. Daimi üye, geçici üye ayrımının olmaması lazım. 15 üyeden mi oluşacak 15 üye ama bu 15 iki yılda bir değişebilir veya yılda bir değişebilir. Sürekli değişmek suretiyle şu anda 193 üyesi bulunan Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere orada sıra gelmelidir. Benim kaderim sürekli o 5 tane üyenin iki dudağı arasında olmamalıdır” dedi.
Sözlerini BM’yi eleştirerek sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda Suriye'de, Irak'ta zulüm var. Karar verilirken ne deniliyor; 'Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne der' veya '5 üye ne der', geç onu o '5 üyenin içinde herhangi bir üye ne der'. 'Hayır' diyorsa mesele bitmiştir. Kimse onu değiştiremez. Peki, tüm dünya bir üyenin iki dudağı arasına mahkum mu? Bunun değişmesi gerekiyor. Bunu dillendirmemiz lazım. 193 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletler’de kararların Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin dudakları arasında olması izah edilebilir bir durum değildir. Aynı şekilde uluslararası birçok siyasi ve ekonomik örgütün küresel sorunlar karşısında insani ve vicdani bir duruş yerine, çıkar odaklı bir duruş sergilediklerini görüyor, bunun da tehditleri teşvik ettiğini hep birlikte hissediyoruz. Küresel sorunlar karşısında sergilenen kayıtsızlık, sorunların büyümesindeki en büyük etkendir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi ben soruyorum; şu anda genelleme yaparak dünyada demokratik rejimlerden yana mı olacağız, yoksa otokratik rejimlerden yana mı olacağız? Otokratik rejimlerin içerisinde öyle ülkeler var ki halkı rejimden memnundur. Halk memnun olduğuna göre söyleyecek bir şey yoktur. Ama öyle de rejimler var ki halk orada korkuyor, herhangi bir şey söyleyemiyor. Demokratik rejimlere geldiğimiz zaman, demokratik rejimlerde de 'halkın iradesine saygı duyulması gerekir' diyoruz. 'Halk neyi murat ettiyse, neyi istediyse ona saygı duyulması gerekir' diyoruz. Ama bakıyoruz ki maalesef halkın iradesinin tecelli ettiği bir ülkede, yüzde 52 ile geliyor kendi bakanı, darbesini yapıyor ve o darbeyle beraber meşruiyet kazanıyor. Nerede? Dünyanın değişik ülkelerinde. 'Demokrasinin beşiği' denilen ülke bile bakıyorsunuz o meşruiyetini kabul ediyor. Çok enteresan Birleşmiş Milletler’de çıkıyor konuşma da yapabiliyor. Şimdi Birleşmiş Milletler darbecilerin konuşma yaptığı bir yer midir, yoksa gerçekten demokratik yollarla seçilmiş olanların gelip, konuşma yaptığı bir yer midir? Veya halkının memnun olduğu otokratik rejimlerden gelenlerin konuşma yaptığı bir yer midir? Yok herkesin konuşma yaptığı bir yerse ayrı mesele. Ama eğer ben Tayyip Erdoğan olarak demokrasiye inanıyorsam, dolayısıyla antidemokratik yollarla iş başına gelenlerle aynı kare içerisinde fotoğraf vermem, yer almam. Nitekim bu genel kurulda da yer almadım. Onlarla beraber olamam. Çünkü ben kendimi o zaman halkıma anlatamam. Çünkü demokrasi mücadelesi, öyle sıradan bir mücadele değil. Bakınız yoksul, çaresiz ve haksızlığa uğradığına inanan halk kesimleri terörün ve terör örgütlerinin istismarına açık hale gelmiştir. Türkiye olarak çok uzun süredir sürdürülebilir olmayan bu gidişe dikkatleri çekiyor, başta terör ve İslamofobi olmak üzere yerel sorunların artık küreselleşmeye başladığını ifade ederek, yaklaşan sorunlar hakkında çağrılarımızı yapıyoruz" dedi.
Türkiye’de 1,5 milyona yakın Suriyeli göçmenin olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Son haftalardaki göçmen akınıyla bu sayı daha da arttı. Şimdi ben değerli dostlarıma sesleniyorum, bakın bütün bu olanlar, bütün bu gerçekler ortada. Fakat kimse 'ey Türkiye 1,5 milyon insan senin ülkene geldi acaba biz size destek olarak, destek olarak ne yapabiliriz?' diyen yok. Şu ana kadar bize Birleşmiş Milletler Mülteciler Konseyi dahil olmak üzere gelen para 150 milyon. Bizim harcadığımız rakam ne şu anda; 4,5 milyar dolara ulaştı. Ama kimse bir şey sormuyor. 'Nasıl olsa Türkiye harcıyor' diyor. Kamplar, Türkiye'nin içinde değişik yerlerde tabi ortaya çıkan değişik sosyolojik bazı sıkıntılar yaşıyoruz bu arada. Bütün bunlara katlanıyoruz. Ama bu konuda 'acaba biz ne yapabiliriz?' diyen yok" diye konuştu.
Türkiye’nin 32 yıldır terörle mücadele ettiğini ifade eden Erdoğan, "Peki ey dünya IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Orada niye sesin çıkmıyor? Ona karşı niye bir 'ortak mücadele verelim' demiyorsun? Şimdi ben bunu anlamakta da zorlanıyorum. Dünya eğer siyaset adalet üzere kurulu olursa onun bir anlamı vardır. Ama eğer siyaset adaletten kopuksa orada bir netice almak mümkün değildir" dedi.
Türkiye’nin hedef ülke olduğuna dikkat çeken Erdoğan, "Şu anda yapılacak operasyonlar, oluşturulan koalisyon sadece Irak'a yönelik olmaz. Hem Irak hem Suriye'yi hedef almalıdır. Hem Irak ve Suriye'yi hedef alacak böyle bir operasyon ve koalisyonun içerisinde Türkiye olarak zaten dışında kalamayız. Çünkü bin 250 kilometre sınırı olan biziz. Ve hedef ülke yine biziz. Onun için yaptığımız görüşmelerde ben hep şunu söyledim; bir defa uçuşa güvenli bölge noktasında bu adımı atmamız şart. İki; güvenli bölge şart. Üç; eğit-donat noktasında adımın atılması şart. Bunlar öncelikli. Bunların bir defa yapılması gerekli. 'Şu olmaz, bu olmaz, şu olur.' Hayır, bunların üçünün de olması lazım. Biz olaya sadece bir terör örgütü açısından bakıyoruz. Aynı zamanda Suriye rejimi açısından bakıyoruz. Temenni ederim ki Irak'ta yeni oluşan rejim, hükümet orada başarılı bir uygulama, performans sergiler ve böylece orada da karaya yönelik atılacak adımlarda bundan önceki başbakan döneminde yaşananları tekrar yaşamayız. Çünkü bundan önceki başbakan ne yaptı? Terör örgütü Irak'a girdiğinde ordularını çekti ve bütün silahları orada bıraktı. O silahlar o terör örgütündeki silahlar. Bunu görmemiz lazım. Uluslararası toplum, acaba Filistin'de, Libya'da, Mısır'da acaba daha fazla inisiyatif alamaz mıydı? Niye alamadı. Bölgeyi derinlemesine etkileyen bu ve benzeri sorunlara kalıcı sorunlar üretilmesine yardımcı olamaz mıydı? Niye olmadı? Türkiye olarak bölgemizdeki sorunların çözülmesinde siyasi diyaloğun en geçerli yöntem olduğuna inancımızı bizler muhafaza ediyoruz. Bazı komşularımızın içinde bulundukları çatışma ortamının sona erdirilmesinde halkların beklentilerini karşılayacak demokratik ve kapsayıcı düzenlerin tesis edilmesinin ilk şart olduğuna inanıyoruz. Zira siyasi istikrar olmadan ekonomik atılımlar gerçekleştirilmesi ve toplumun tüm kesimlerine yayılan uzun vadeli bir kalkınma sağlanması mümkün değildir" dedi.
Kredi derecelendirme kuruluşlarını eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tabii bütün bunlar olurken, bir şey daha var. Nedir o? Bakıyorsunuz kredi derecelendirme kuruluşları, Türkiye ile ilgili zaman zaman durağan, bazen eksiye yönelik böyle saçma sapan açıklamalar yapıyorlar. Bunlar, ekonomik, bilimsel açıklamalar değil. Bunları önce başka kredi derecelendirme kuruluşu da yapıyordu. Bunlara bir de biz bedel ödüyoruz. Dedik ki 'Buna artık biz bedel ödemekten çıkalım, artık biz daha bu konularda dürüst hareket edenlerle çalışalım.' Şuanda iki tanesi var, 'Onlar dürüst çalışıyor' diye düşünüyorduk. Baktık ki şimdi onlar da siyasi kararlar veriyorlar. Yani bölgede ekonomik olarak batmış, bitmiş ülkeye birden hemen hemen onları 6 kat yükseltiyor ama Türkiye'yi bu noktada tutuyor. Bu nasıl bir samimiyet, bu nasıl bir dürüstlüktür? Böyle bir şey olabilir mi?" Biz kredi derecelendirme kuruluşlarıyla, medyanın attığı başlıklarla buraya gelmedik ki. Biz, iş adamlarımızla, çiftçimizle, sanayicimizle, onlarla buraya geldik. Bundan sonra da yine onlarla beraber yürüyeceğiz. Eğer bu tür önemli kuruluşlar, siyasi kararlar vermek suretiyle ülkelerin kaderi üzerinde baskı oluşturmaya çalışırlarsa bu dünyada ekonomik noktada da adaletin maalesef tamamıyla yok edilmiş olması anlamına gelir” diye konuştu.  

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 01:27

İLGİLİ HABERLER