Gündem
  • 5.7.2015 10:22

İşte 5 maddede Doğu Türkistan'da olup bitenler

Ramazan'la birlikte Doğu Türkistan'da Uygur Türklerinin yaşadığı kötü muamele yeniden gündemde. Çin yönetimi kamuda oruç tutmanın yasak olduğunu ama sokaklara karışmadıklarını açıkladı. Sosyal medyada paylaşılan zulüm fotoğraflarının çoğunun sahte olduğu da dillendirildi.

Çin Halk Cumhuriyeti'nin Doğu Türkistan'ı hâkimiyeti altına alıp bölgeyi 'Sincan' olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uyguladığı yönündeki haberlerle sık sık karşılaşıyoruz. 2009'da Urumçi'de yaşanan olaylardan sonra bu zulmün şiddetlenerek arttığı yönündeki haberler bu Ramazan ayının başında yeniden alevlendi. Özellikle sosyal medya üzerinden yayılan akıl almaz işkence fotoğrafları Uygurlularla ilgili kampanyada hepimizin ekranına bir şekilde düştü. Tabii haliyle pek çok fotoğrafın başka bölgeler ve olaylarla ilgili olduğu, çoğunun yalan ve yanlış olduğu da sıkça dillendirildi. "Oruç tutmak yasaklandı", "Ramazan'da zorla içki içirdiler" gibi kimi haberlerin gerçekten uzakta olduğu ve bu fotoğrafların Şandong bölgesindeki bira festivalinden alınan fotoğraflar olduğu iddiası da medyamızda kendisine yer buldu. Peki gerçek ne? Bu fotoğraf ve olaylar ne kadar doğru?

TERAVİH NAMAZI YASAK

Olayın iç yüzünü anlamak ve fotoğrafı doğru çekmek için merkezi Zeytinburnu'nda bulunan Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Hidayet Oğuzhan'ın kapısını çalıyoruz. 13 yıl önce annesini bırakıp Doğu Türkistan'dan kaçarak İstanbul'a gelen Oğuzhan, Çin'in 66 senedir rutin bir zulüm ve baskı uyguladığını, 2009 senesindeki Urumçi olaylarından sonra da bu baskıları kat be kat artırdığını kaydediyor. "Ramazan'da her sene denetim ve uygulamalar zaten sıkılaştırılırdı. Bizim bağımsızlık hareketimizin temelinde dinimizin etkili olduğunu düşündükleri için tamamen 'dinlerini yok edelim' psikolojisindeler. Ramazan ayında içki festivali yapıyorlar mesela bizim meydanlarda. Kadınları zoraki muhtarlar vasıtasıyla evlerinden çıkarıp orada dans ettiriyorlar. Camilerin hocalarını dans ettirip şarkı söyletiyorlar. 'Bunlar çok takva oluyorlar, hayatın içine katmak istiyoruz' diyorlar." diyen dernek başkanı internette dolaşan fotoğrafların gerçekliği konusunda ise şunları söylüyor: "Doğu Türkistanlıların haber yayan resmi ajansları yok. Bir duyum aldıklarında veya şahit olduklarında bunu sosyal medyada paylaşıyorlar. Bu haberlere eşlik eden bazı resimlerin gerçekle ilgisi yok. Bunu kabul etmek lazım. O olaya ait gerçek bir fotoğraf olmadığı için böyle temsili resimler kullanılıyor. Veya çok eski, benzer bir fotoğrafı kullanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü yeni fotoğraf çekmek çoğu kez mümkün değil. Resim temsili olsa da olay tamamen gerçek. Üstelik haberlere yansıyanlar doğruların ancak yüzde 10'u kadardır. Orada bir hadise olduğunda kimsenin haberi olmuyor, Çinliler orayı abluka altına alıp karartma uyguluyorlar hemen. Ramazan'da zorla içki içirilmesi olayı doğru. Görüşebildiğim kişilerden aldım bu bilgiyi. Telefonları sürekli dinlendiği için konuşamıyoruz da pek. Daha önceki Ramazanlarda böyle bir olay olmamıştı. İlk kez yaptılar bunu. Teravih namazı kılınması da yasak."

AKILLI TELEFON KULLANAMIYORUZ

Peki teknoloji bu kadar yaygınlaşmış ve bireyselleşmişken Doğu Türkistan'daki bu işkence ve zulümden neden birkaç kare dışında fotoğraf veya video görüntüsüne rastlayamıyoruz? Hidayet Oğuzhan birçok vilayette internetin yasak, yasak olmayan yerlerde de sıkı denetim altında olduğunu ifade ederek "Doğu Türkistan'dakiler eski tip telefonları kullanıyorlar artık. Akıllı telefon taşımıyorlar. Çünkü sokakta bile artık telefonları polis veya zabıtalar kontrol ediyor. Telefonunuzda ayetli bir fotoğraf ya da siyasi içerikli bir görsel bulduklarında hemen el koyuyorlar. Hapse atabiliyorlar. Bu korkuyla kimse fotoğraf çekemiyor. Biz de kanıt arıyoruz ama cidden aktarılamıyor. Bu konuda sıkıntı yaşıyoruz." diyor.

KÜRTAJ UYGULAMASI HEP VARDI

Çin polisinin artık insanların evlerine ve yatak odalarına bile rahatlıkla girdiklerini ve baskıların kırsal alanda daha çok olduğunu söyleyen Oğuzhan her mahallede kontrol noktaları olduğunu ve buradakilerin hamile olanları, başörtülü olanları, sakallıları yakalayacak görev dağılımına göre dizayn edildiğini iddia ediyor. "Uygur Türkleri'nin en fazla iki çocuk yapma hakkı var. Daha fazlasını dünyaya getirirseniz para cezası uyguluyorlar. Bizim ailelerimizde ise en az beş çocuk vardır. Hamile iken yakalandıkları zaman kürtaj yaptırıyorlar. Bunlar hiç abartı değil. Yedi-sekiz aylık bebekleri kürtajla anne karnından alıyorlar. Hamile olanlar evden çıkmayarak, gizlenerek veya başka şehirdeki akrabalara gidip orada çocuklarını doğuruyor. Sosyal medyadaki kürtaj görüntüsü temsili bir fotoğraf ama kürtaj olayı gerçek." diyen Oğuzhan, Doğu Türkistanlıların ülke içinde bile seyahat özgürlüklerinin olmadığını, otelde kalmalarına izin verilmediğini, ancak her şehirde yapılan yurt gibi yerlerde konaklayabildiklerini anlatıyor. Oğuzhan 22 kurumun onayıyla tahsis edilen bir güvenlik kartıyla seyahat edilebildiğini ve sadece izin verilen camilere girmek için yeşil kart verildiğini belirtiyor.

5 MADDEDE UYGUR TÜRKLERİNİN YAŞADIKLARI

Doğu Türkistan'da yaşananları ve bundan sonra yaşanabilecek olan gelişmeleri bölgeyi çok iyi bilen bir isme sorduk. Penn State Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ve siyaset bilimi üzerine çalışan SETA direktörlerinden Kılıç Buğra Kanat, beş soruda bölgede yaşananları anlattı.

1 Doğu Türkistan dediğimizde nasıl bir coğrafi bölgeden bahsediyoruz?
Yüzölçümü Türkiye'nin yaklaşık iki buçuk katı olan ve Orta Asya Cumhuriyetleri, Rusya Federasyonu, Afganistan ve Pakistan'ın arasında geniş bir bölge. Sincan Çince'de yeni sınırlar anlamına gelen Xinjiang kelimesinin Türkçe söylenişidir. Dolayısıyla Uygurlar açısından çok da kabul gören bir isim değildir. Urumçi şehri ise şu an Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak adlandırılan bölgenin başkentidir.

2 Bu bölgedeki nüfus ve etnik yapı nasıl?
Bölgenin nüfüsu hakkında çok fazla güvenilir kaynak yok. Çin yönetimi tarafından verilen resmi rakamlara göre (2010 yılı) nüfus şu an için 21 milyonun üzerinde. Bu rakamın yaklaşık yarısı kadarı Uygur Türkleri olarak verilmektedir. Nüfus konusunda en önemli sorun bölgede bir demografik asimilasyon girişiminde bulunmaya çalışan Pekin hükümetinin bölgeye sürekli pompaladığı Han Çinli iç göçüdür. Şu an resmi rakamlara göre yüzde 40 üzerinde olan Çinli nüfüsun çoğunluğu ele geçirerek Uygurların azınlık haline düşmesi hedeflenmektedir.

3 Çin'in Sincan bölgesi için etnik temizlik ve asimilasyon politikası var mı?
Bölgede uygulanan farklı politikalar etnik bir asimilasyon politikasının ipuçlarını ortaya koymakta. Dini özgürlüklerin kısıtlanması bu konudaki en önemli başlıklardan biri. Din eğitiminin son derece sıkı bir şekilde kısıtlanması, ibadet özgürlüğünün önüne koyulan trajikomik önlemler, öğrencilerin ve memurların oruç tutmasını yasaklamak, namaz kılınması konusunda uygulanan yasaklar oldukça ciddi bir baskı politikasının izlendiğini ortaya koyuyor. Özellikle Kaşgar şehrinde uygulanan kültürel soykırım ve kentsel dönüşüm adı altında Uygur kültürel altyapısının ortadan kaldırılmaya çalışılması ciddi bir hamle. Uygur aydınlarının ifade özgürlüklerinin ortadan kaldırılması ve başta İlham Tohti olmak üzere en ılımlı Uygur aydınlarının bile ömür boyu hapis cezasına çarptırılması dünyaya meydan okurcasına uygulanan baskı politikalarının başka bir örneğidir.

4 Son haftalarda sosyal medya üzerinden Doğu Türkistan'da yaşanan zulümlerle ilgili pek çok fotoğraf yayınlanıyor. Bazı kaynaklar bu fotoğrafların başka bölge ve olaylarla ilgili olduğunu iddia ediyor. Bunların gerçeklik payı nedir?
İbadet yasağı devletin resmi bir şekilde uyguladığı politikalar zaten. Bu politikalar son derece ciddi bir biçimde belgelenmiş meseleler. Dolayısıyla Çin hükümetinin uyguladığı bu politikalar aslında insan hakları örgütleri tarafından son derece detaylı bir şekilde raporlanmış ve ispatlanmıştır. Urumçi olayında belki önemli bir eşik atlanıldı bu konuda. Urumçi olayları sırasında ilk kez Uygurlara uygulanan linç girişimleri ve polis şiddeti bazı Uygurlar tarafından cep telefonu kameraları ile kayıt edilerek sosyal medyada paylaşıldı. Elbette Çin yönetimi bu sebeple uzun bir süre için bölgede internet erişimini yasakladı. Ancak internet kullanıcıları tarafından yayılan bu görüntüler ve sosyal medyada oluşan reaksiyon insan hakları ihlallerinin raporlanmasında yeni bir eşik oldu. Çin yönetimi bu görüntüleri ve bölgeden haber verenleri en ağır şekilde cezalandırmaya başladı bu olaylar sonrasında. Ortaya çıkan görüntüleri tek tek değerlendirmek gerekiyor. Ancak benim gördüğüm kadarıyla görüntülerin birçoğu Çin yönetiminin şimdiye kadar Uygur ile birlikte Tibetliler ve Falun Gong üyelerine uygulanan insan hakları ihlallerini ortaya koyuyor. Bunların arasında bazı sahih olmayan görüntüler varsa, bu da bunları çıkaranların ayıbı. Bu konuda uydurmaya gerek kalmayacak kadar bilgi ve belge var.

5 Bu hak ihlallerinin dünya kamuyonuda yeterince görünür olmamasının nedenleri neler?
Uygur meselesi genel olarak iki sebeple gündem dışı kalıyor. Bunların başında elbette Çin'in yükselen ekonomik gücü ve birçok ülkenin bu ekonomik güce insan haklarını kurban etmesi geliyor. Diğeri de özellikle uzun yıllar bölgeden sağlıklı bilgi alınmasında yaşanan zorluklar. Şu an için dünyanın en önemli ikinci süper gücünün kendisine en büyük tehditlerden biri olarak gördüğü ve en ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bu meseleler konusunda yazılan yetkili kitapların sayısı bir elin parmağını geçmez. Bölgedeki güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, işkence, zor kullanma ve infazlar ve dünyanın bu konuda gösterdiği cılız tavır Uygurları oldukça zor durumda bırakıyor. Çin'in bu konuda gösterdiği umursamaz ve cüretkar tavır dünya sesini yükseltmezse bölgeyi bir kan gölüne çevirecek. En azından dünya kamuoyu ve sivil toplum Çin'e bu yaptıklarının bir sonucu ve bir maliyeti olacağı mesajını vermezse bölgede olaylar kontrolden çıkabilir. Bu durum Çin için uzun vadede içinden çıkmaya çalıştıkça batacağı bir stratejik bataklık olabilir.

Güncellenme Tarihi : 18.3.2016 19:31

İLGİLİ HABERLER