Gündem
  • 19.11.2017 05:46

Suriyeli minik Zehra'nın inanılmaz hikâyesi

Zehra 3 yaşında. Babasını DEAŞ öldürdü. Sakalı kısa diye... Dedesini PYD hapsetti, kayıp. Sakalı uzun diye... İç savaşta kaybolanlar, ölenlerle geniş ailesinden geriye yalnızca 2 kişi kaldı. Çünkü o Suriye’de doğdu. HT Pazar'dan Aslı Öktener'in haberi...

Zehra şanslı çocuk. Gerçekten! O aslında Suriye’de uzun çöpü çekenlerden. Hâlâ hayatta bir kere. Dahası, annesiyle birlikte. Halep yakınlarındaki Tuways kasabasında, kalan tek akraba yaşlı halasının yanındalar. Bölge Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kontrolünde, yani şimdilik güvendeler de. Yıllar sonra sıfırdan yeni bir hayat kurmaya çalışıyorlar.

Zehra henüz farkında değil ama babası, dedesi, teyzeleri, amcaları ve daha pek çok aile mensubu iç savaşta akıl almayacak şekillerde yok oldu gitti. Zaten Suriye’de doğan hemen bütün çocuklar aslında en baştan kadersiz, hayata kısa çöpü çekerek adım atıyordu. 15 Mart 2011’de ülkenin güneyindeki Dera kentinde küçük bir kıvılcımla başlayan iç savaşta, bugüne kadar yarım milyon insan öldü. 15 bine yakını çocuktu ve pek çoğu ya okul içinde ya da yakınlarında hayatını kaybetti. Okullar açık olduğu için değil, sığınılacak bir yer gibi görüldükleri için... 22 milyonluk nüfusun –ki onun da 4’te 1’i eridiyüzde 35’i 14 yaşına gelmemişti daha. 9 milyonu, yani çocukların hemen hemen tamamı savaştan doğrudan etkilendi. 6 milyonu ciddi insani yardıma ihtiyaç duyuyor, 2 milyonuna ulaşılamıyor bile. Bırakın süt bulmayı, bazı bölgelerde kedi, köpek eti yenebilmesi için fetvalar verildi. Ülkedeki pek çok sığınma kampına bile hâlâ çocukların ihtiyaç duyduğu gıdalar gitmiyor. Aileleri de dağıldı; yüzde 67’sinin... Suriye’de 6.5 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. 8 binin üzerinde çocuk yalnız başına sınırı geçerek çevre ülkelere sığındı. 3 çocuktan 1’i savaş dışında bir şey bilmiyor. Tıpkı Zehra gibi...

Baba sevgisini hiç tatmadığı, ne demek olduğunu bile anlamadığı için çevresindeki tüm çocukları kendisi gibi sanıyor. Çevresinde kendisi gibi birçok çocuk olduğu için kimse bu durumu yadırgamıyor. Yani bir zaviyeden bakıldığında Zehra yine de şanslı sayılır! Annesi Line ise henüz 25 yaşında.

Line 5 çocuklu bir ailenin en küçük kızı olarak 1992’de Halep’te dünyaya gelir. Ağabeyi, 3 ablası olan Line ilk, orta ve lise eğitimini başarıyla tamamlayarak 2009’da Halep Üniversitesi Hemşirelik Bölümü’ne girer. Ancak üçüncü yılında ülkede karşılıklar kendini iyice hissettirmeye başlayınca eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Evde oturmak istemediği için gönüllü olarak ilkokul öğrencilerine ders vermeye başlar. Aynı günlerde okulda matematik öğretmeni olan Hasan’la tanışır. İki genç arasında savaşa, şiddete inat aşk kısa sürede filizlenir. Tüm güçlüklere rağmen evlenirler.

İLK KAYIP AĞABEY

Mutlu tabloda ilk kayıp, Halep’teki hava saldırısında Line’nin ağabeyini bombalara kurban vermesiyle yaşanır. Ardından hemen tüm akraba ve tanıdıklar art arda kırık, yırtık resimlerden kayıp gitmeye başlar. 2014’te Zehra doğana kadar aileyi önce büyük üzüntüler ve çaresizlik esir alır. Küçük Zehra 2 aylık olduğunda, duruma daha fazla tahammül edemezler. Para karşılığı aracılarla anlaşarak Halep’ten yollara düşen aile, tehlikelerle dolu 400 kilometre kadar bir yolu kâh doluştukları bir araçla kâh yayan güçlükle aşarak Türkiye’ye sığınırlar. Geçtikleri güzergâh boyunca hangi bölge hangi grubun kontrolündeyse onlara haraç vermek zorunda kalırlar. Türkiye’ye ulaşan aile, kendilerinden önce Malatya’ya giden akrabalarının yanına yerleşir. Zehra’nın bilmediği babası Hasan, bir süre sonra bir konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başlar. Ancak kazandığı para geçinmelerine yetmez. Bir türlü yerleşemezler. Orada kalmaları mı yoksa geri dönmeleri mi gerekir bilemezler? Bir süre sonra “Belki güvenli bir bölgede yaşayabiliriz” umuduyla tekrar Suriye’ye, Line’nin ailesini yaşadığı Halep’in Ahtarin kasabasına dönerler. Ancak tam yeni adrese yerleşmeye, alışmaya çalışırlarken bölge terör örgütü DEAŞ tarafından işgal edilir.

‘DEAŞ’LILAR HENDEK KAZDIRMIŞ’

Kalabalık yerlerde bombalı saldırılar, işlek caddelerde araçlı katliamlar, eğlence mekânlarında silahlı kâbuslar... DEAŞ terörünü dünyada herkes başka şekillerde yaşadı, Suriyelilerse bambaşka. Binlerce insanı öldürüp işgal ettikleri yerlerde, önce açık havada hapse denk kurallar getirdiler. Düğün, dernek, günlük hayat, mal, mülk, aile dokunulmazlığı zamanla yok oldu. Sonra gece, gündüz demeden insanlar evlerinden toplanmaya başladı. Kadınlar, erkekler, çocuklar birbirinden ayrıldı. Kadınlar ve erkekler de kendi aralarında yaşlı-genç diye seçiliyordu. Ellerinde avuçlarında ne varsa alınıyor, pek çok yerde yaşlı erkekler ve yaşlı kadınlar öldürülüyor, genç olanlarsa teröristlerle gitmeye zorlanıyordu. İnsanlar hakkında karar vermek için sakal boyu gibi basit ölçüleri vardı DEAŞ’lı teröristlerin.

Line, kocası Hasan’ın da DEAŞ tarafından götürüldüğünü söylüyor. “Önce esir aldılar” diyor. “Günlerce haber alamadım. Sonra haber geldi. DEAŞ’lılar Hasan ve yanındakilere önce bir hendek kazdırmış. Ardından içine girmelerini söylemişler. Onları oracıkta işkence yaparak vahşice öldürmüşler. Hasan’ın suçu sakalının yeterince uzun olmamasıymış.” DEAŞ’e göre inanç, sakal boyuyla ölçülüyor.

BU KEZ PYD’NİN ESİRİ

Korkunç olaydan sonra Line, benzer bir akıbetten nasıl kaçılabileceğini bilemeden kızıyla birlikte aynı bölgede yaşayan ailesinin evine sığınır. Ama eziyet bitmez. Bu kez de terör örgütü DEAŞ’a karşı Ahtarin’e hava bombardımanı başlar. Bunun üzerine önce bulundukları yerden 17 kilometre uzaklıkta ÖSO kontrolündeki Mare’ye geçmeye çalışırlar. Kâbus fanusundan çıkamayınca çaresiz yeniden uzun ve tehlikeli bir yol kat edip yine DEAŞ’ın kontrolündeki Rakka’ya gitmek zorunda kalırlar. Tam da Raka’nın etrafında çoğunluğu PYD-PKK’lı teröristlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri ve Amerikalıların kuşatması derinleşirken... Rakka operasyonu başlayıp şiddetlendikçe aile için güvenli bir bölge bulma ihtiyacı tekrar zorunlu hale gelir. Kalabalık bir grup dikkat çekeceğinden, ikiye ayrılarak şehri terk etmeye karar verirler. Kızı Zehra’yı alan Line kendi babasıyla birlikte, ablaları ise annesiyle birlikte Rakka’dan çıkacak, ardından ortak bir noktada buluşacaklardır. Fakat işler planladıkları gibi gitmez. Rakka’dan yaklaşık 80 kilometre uzaklıktaki Ayn İsa beldesine geldiklerinde Line, kızı Zehra ve dedesi PYD’yin eline düşer. 10 günlük sorgunun sonunda Line ve Zehra kadınlar kampına yerleştirilir. Dede ise PYD’li teröristlerce tutulur. “Babam DEAŞ’lıların zulmünden kurtulmak için sakal uzatmıştı” diyor Line. Ama bu kez de uzun sakal başlarına dert olur. Line’nin babası yani Zehra’nın dedesi, “Sakalı uzun, bu DEAŞ’lı olabilir” denilerek hapse atılmıştır. Line, babasından günlerce haber alamaz. Sonunda umudu keser. Artık küçük Zehra ile yalnız başınadır. Uzun ya da kısa, hangi çöpü çekerse çeksin çocuklar için aslında Suriye’de acı bir.

‘HEMŞİRELİK EĞİTİMİNE DEVAM ETMEK İSTİYORUM’

Çare aramaya başlayan Line, kampta verilen bazı erzakları satarak para biriktirir ve kaçmak için yine aracılara ulaşır. Tek amacı vardır: Güvenli bölge ilan edilen ve TSK ile ÖSO’nun kontrolünde bulunan Tuways kasabasına ulaşmak. Çünkü kasabada genç kadının ailesinden geriye kalan tek akrabası, halası yaşamaktadır.

Bölgede normalleşme çalışmaları

Tuways’ta görevli Türk askerleri, savaşın yaralarını kapatabilmek ve bölgeyi yeniden yaşanabilir kılmak için var gücüyle çalışıyor. Arazideki mayınları temizliyor, okulların onarılmasına destek veriyor, yüzleri biraz gülsün diye çocuklara kırtasiye eşyaları ve oyuncaklar hediye ediyorlar. Askerler tarafından mayından temizlenen tarlalarını tekrar ekip biçen bölge halkı yiyecek ihtiyacını artık buradan karşılamaya çalışıyor. Hatta fazla ürünü satarak az da olsa para bile kazanmaya başlayanlar var. Kasabada en büyük sıkıntı ise yeterli mazot bulunamadığı için akşamları belli bir saatten sonra jenaratörün kapatılması ve elektriksiz kalmaları.

 Sakal ölçüsüne uymayana ceza

DEAŞ, ele geçirdiği her yerde erkeklerin sakal bırakmasını fetvalar yayınlayarak ‘zorunlu’ kıldı. Benzer bir durum Afganistan’da da Taliban tarafından uygulanmıştı. 1996’dan sonra 5 yıl ülkeye egemen olan Taliban adeta bir ‘sakal rejimi’ başlatmıştı. Öyle ki bu amaçla özel bir kavanoz ölçüsü bile hazırlandı. ‘Taliban kavanozu’ erkeklerin çenesine tutuluyor ve sakal dibe değerse bir sorun olmuyordu. Ancak sakalın boyu kavanozun dibine ulaşmazsa, erkeklere ‘yasak ihlali’ cezası uygulanıyordu.

Güncellenme Tarihi : 19.11.2017 10:49

İLGİLİ HABERLER