Dünya
  • 20.4.2003 02:06

AMERİKA'NIN IRAK HESAPLARI ALT ÜST OLDU

ABD’nin Saddam rejimi sonrası Irak için düşündüğü yapılandırmaya ülke içindeki muhalefet giderek artıyor. Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiilerin Nasıriye’de yapılan muhalefet toplantısına katılmaması ve son olarak cuma günü Bağdat’ta Şiiler ile Sünnilerin Amerikan karşıtı gösterisi bu açıdan önemli bir işaret verdi. Muhalif Şiilerin, salı günü de kutsal Kerbela kentinde geniş katılımlı bir gösteri yapmaları bekleniyor. Amerikan ve İngiliz ikilisinin, oluşturmayı planladıkları siyasi yapılanmaya Şiileri entegre edip edemeyecekleri bilinmiyor. Saddam sonrası Irak’ı ile ilgili Amerika’nın açıklanmış üç temel politikası var: “(1) Yeniden yapılandırmayı sadece ve sadece biz yapacağız, (2) hedeflenen yapı elde edilene kadar Irak’ta kalacağız ve nihayet (3) üçlü bir federe yapıyla desteklenmiş demokratik yönetim temel tercihimizdir.” Irak’ın demografik unsurlarının hemen tamamının bu üç temel politikayla da problemleri olduğu halihazırda ortaya çıkmış durumda. Özellikle Sünni ve Şii Araplar, Amerika’nın yeniden yapılandırmayı dayatmasına ve hedeflenen yapının oluşmasına kadar bölgede kalıcı olmalarına karşı çıkıyorlar. Irak Şiiliğinin en büyük siyasi organı olan Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi daha Irak Savaşı’nın başladığı günlerde Amerikan askerlerinin Irak’ta kalıcı olmaları durumunda kendilerinin Saddam’dan daha büyük ‘düşman’ kesileceklerini ilan etmişlerdi. Geçtiğimiz cuma günü Bağdat’ın İmam–ı Azam Camii’nde birlikte cuma namazı kılarak birlik mesajı veren Sünni ve Şii halk da yaptıkları sokak gösterilerinde Amerikan askerlerine ‘geri dönüş yolunu’ gösterdiler. Şiilerin ‘üçlü federal yapı’ya karşı çıktıkları ve 36. paralelin altındaki Irak’ın tek bir ülke olarak kalmasını istedikleri de biliniyor. Amerikan askerlerinin ülkedeki varlığının yeterince yapıcı olmadığını düşünen gruplardan biri de Türkmenler. Ancak Türkmenler Kerkük ve Musul’un tamamen Kürtlerin kontrolüne düşmesinden endişe ettiklerinden Amerikan askeri varlığının ‘caydırıcı bir güç’ olarak şimdilik devamından yanalar. Buna karşılık üçlü federe yapıda ne Türkmenler ne de Süryaniler Kuzey Irak’ta kurulabilecek bir Kürt Federe Devleti’nin çatısı altında kalmak istemiyorlar. Türkmenlerin özel bir çekincesi de nüfuslarının Kürt Federe Devleti ile Bağdat Federe Devleti arasında bölünerek her iki devlette de nüfuslarının minimize edilmesi. Kim meşru, kim değil? Irak demografik unsurlarının önemli problemlerinden biri de gerek derhal kurulması planlanan ‘geçici hükümette’ gerekse ne zaman olacağı bilinmeyen seçimlerde hangi parti ve oluşumların meşru siyasi organlar olarak kabul edilecekleri. ABD yönetimi, bir müddettir düzenlediği konferanslarda Sünni ve İran bağlantılı Şii grupları dışlama temayülü göstermiş bulunuyor. ABD’nin, mevcut Irak muhalif gruplarına karşı yeni gruplar ortaya çıkardığı da bilinen bir gerçek. Geçtiğimiz bir yıl içinde Irak başbakanlığı için adı geçen Celal Talabani ve Ahmed Çelebi gibi isimlerin Irak genelinde % 10’un üzerinde destekleri bulunmuyor. Buna karşılık Irak Şiilerinin % 50’sinden fazlasının desteklediği Ayetullah Muhammed Bakır El–Hakim gibi liderler ABD’nin korkulu rüyasını oluşturuyorlar. Muhammed El–Hakim’e bağlı Bedir Müfreze’sinin Irak Savaşı sırasında Kuzey Irak’a çıkartma yapmış olmasından oldukça rahatsız olan ABD, El–Hakim’i halihazırda kara listeye almış durumda. Buna karşılık El–Hakim, İslami devlet retoriğinden çok ‘adil ve insan haklarına saygılı bir Irak hükümeti’ sloganı ile hareket ediyor. ABD, Irak halkının meşru temsilcisi olarak kabul ettiği Irak Milli Kongresi içinde dahi bir dizi isme karşı. Bunların arasında Kongre’nin yürütme konseyi başkanı olan Şii lider Muhammed Muhammed Ali, Filistin davası âşığı bir asker olan Hasan el–Nakib ve geleneksel aşiret bağları üzerine politika yapan Beni Salih kabilesi lideri General Necil el–Salihi var. Kongrede ağırlığın Sünni partilerde olmasından da rahatsız olan ABD, içinde Kürtlerin daha çok söz sahibi olduğu bir yapı öngörüyor. Ancak Kürtler arasında da ABD’nin ağırlıklı kozu Celal Talabani’ye veriyor görünmesi, Barzani kuvvetlerini, buna karşılık ABD’nin Talabani’nin on yıllardır ele geçirmek için uğraştığı Kerkük’ü Kürtlere teslim etmeyecek görünmesi de Talabani kuvvetlerini rahatsız ediyor. Kuzey Irak’ta Amerikan planlarını bozacak kadar güçlü bir muhalefet olan El–Ensar ve İslami Hareket de çorbanın biberi durumundalar. Bütün bu iç muhalefet grupları karşısında ABD’nin elinde, geçici hükümeti bir Amerikan vatandaşına vermekten başka bir çare bulunmuyor. Amerikan askeri varlığı sayesinde ülkedeki bazı ‘istenmeyen siyasi hareketleri’ sindirmeye çalışmak durumunda kalacak olan ABD’nin başı bu durumda da ağrısız kalmayacak. Öncelikle demokrasiyi tesis etmek için ‘anti–demokratik’ yöntemler benimsemek durumunda kalacak olan Anglo–Amerikan ittifakı, BM ve Arap ligi gibi uluslararası örgütler tarafından da eleştirilecek. Demokratikleşme ve barışı tesis etme noktasında ABD’den daha istekli ve samimi görünen İngiltere’nin ABD ile kurduğu ittifakta bazı çatlakların oluşma ihtimali de mevcut ki, bu da ayrı bir korkulu rüya... Yeni oluşumlar, yeni dertler ABD’nin Irak’taki yeniden yapılandırma teşebbüsü yeni hizip ve oluşumların ortaya çıkmasına da yol açacağa benziyor. Afganistan’da ortaya çıkarılan yapay Karzai hükümetinin yol açtığı gibi yeniden yapılandırma süreci bir yanda Amerikan yandaşı ‘işbirlikçiler’, diğer yanda da reaksiyoner hareketler ortaya çıkaracak. Irak Savaşı sonrasında Saddam ile yakın ilişkileriyle tanınan Şii lideri Abdülmecid el–Hoey’in Necef’te öldürülmesi ve Şiilerin manevi lideri konumundaki Ayetullah Ali Sistani’nin ülkeyi terk etmeye zorlanması hadiselerine karıştığı tahmin edilen Cemaat–i–Sadr–Sani (İkinci Sadır Cemaati) bu hareketlerden sadece biri. Ayetullah Muhammed al–Sadr’ın 22 yaşındaki oğlu Mukteda al–Sadr tarafından yönetilen bu hareket, Irak Şiileri arasında demokrasi kültürünün yerleşmesinden önce pek çok Ayetullahların problem hareketler ortaya çıkaracaklarının delili. ABD, Irak’taki varlığını devam ettirdiği müddetçe yeni Mukteda’lar ortaya çıkaracak gibi görünüyor. Arap çölleri anti–Amerikanizm ve anti–Semitizm tohumlarının yeşermesi için muazzam imkanlar sunar. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Irak Savaşı’nın bin yeni Bin Ladin ortaya çıkaracağını söylemişti. ABD’nin, ortadan kaybolan Saddam yerine bin yeni Saddam ile uğraşmak zorunda kaldığını ve bugün ABD yandaşı görünen bazı azınlık liderlerinin kısa zamanda en şiddetli ‘bağımsızlık savaşçılarına’ dönüştüğünü görürseniz şaşırmayın.. Azınlığın içindeki azınlık: Süryaniler Asurîler, Keldaniler, Yakubîler ve Nestoryanlar gibi adlarla da bilinen Kuzey Irak Süryanileri, Saddam sonrası Irak’ının yapılanmasında söz sahibi olmak isteyen azınlıklardan sonuncusu. Irak’taki nüfusları hakkında bir dizi spekülasyonlar bulunan Süryaniler de asrın başından bu yanda otonomi arayışındalar. Irak nüfusunun % 2 gibi bir azınlığını oluşturan Süryanilerin Hıristiyan ve bölgedeki en köklü demografik grup olmaları, onları ayrı bir konuma oturtuyor. Bir kısmı Katolik, bir kısmı da Doğu Kilisesi mensubu olan Süryanilerin, özellikle ABD’nin Chicago, California ve Detroit bölgelerindeki cemaatlerinden dolayı Batı’da oldukça iyi bağlantıları bulunuyor. Süryanilerin Kuzey Irak’taki tarihleri de en az Kürtlerinki kadar kanlı bir tarih. Osmanlı Devleti egemenliği altında en erken dönemlerden beri bir millet olarak varlığını koruyan Süryaniler, 1844 yılında Katolik kollarının da Osmanlı Devleti tarafından tanınması sonrasında ikinci bir millet oluşturmuş ve Katolik Süryani kolu Keldani milleti olarak tanınmıştı. Ancak aynı yıllarda özellikle Hakkari civarında Kürt ayaklanmacılar tarafından kıyıma uğradıklarında bağlı bulundukları Katolik dünya yardımlarına gelmedi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Süryanilerin Ruslarla işbirliği yaptığı gerçeği işlerini kolaylaştırmadı. 1915 yılı içinde yaşanan tehcirden Süryaniler de nasiplerini aldılar. Hakkari bölgesini terk eden Süryaniler, İran’daki Urumiye ve Kuzey Irak’taki bir dizi yerleşime taşındılar. ‘Büyük Süryani Devleti’ 1918 yılında İngiliz–Fransız deklarasyonu, savaş sonrasında bağımsız bir Süryani devletinin kurulmasından bahsetmişti. 1919 Paris Konferansı sırasında Süryaniler Diyarbakır’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan bir Süryani devleti önermişlerdir. Osmanlı sonrasında kurulan İngiliz manda yönetimi döneminde Süryaniler, bu hayallerini gerçekleştirmenin yolunu İngilizlerle şartsız işbirliği yapmakta görmüşlerdi. Manda yönetiminin paramiliter ‘düzen sağlayıcı güçlerini’ oluşturan Süryaniler, o dönemde Leviler adı altında bir askeri birlik oluşturmuşlar, bu yüzden de toplumun her kesiminin nefretini toplamışlardı. Ancak İngilizlere verdikleri desteğin karşılığını, Monarşi’nin tesisi sonrasında gerek Irak ordusu ve gerekse geleneksel olarak Süryanilerden nefret eden Kürtler tarafından katledilmekle ödediler. Irak Süryanilerinin siyasi tarihi 1933'te durgunluk dönemine girdi. Bundan sonra Nasırist politikalara karşı mücadele veren Süryaniler, Irak Komünist Partisi çatısı altında politika yapmaya çalıştılar. Pan–Arap milliyetçiliğine karşı destekledikleri Abdülkerim Kasım döneminde yaşanan 1959–60 Musul katliamlarının bir numaralı zarar gören unsuru Süryanilerdi. 1963’te Baas devrimi yapıldığında pek çok Süryani K. Irak’ı terk ederek ABD ve Kanada’ya sığındılar. 1970’li yıllarda Kürtlerle Süryaniler arasında yaşanan kısa süreli ittifak 1972'de yeni Baas rejiminin Süryanilerin kültürel haklarını tanıması ile sona erdi. Süryaniler otonomi istiyor Saddam rejimi, Süryani problemini Irak–İran Savaşı sırasında eli silah tutan bütün Süryanileri İran cephesinin en tehlikeli noktalarına göndererek ‘sindirdi’. Savaş sırasında 40.000’in üzerinde Süryani genci ya öldürüldü ya da İran tarafından esir edildi. 1983 yılında Süryanilerin önemli bir kısmı, ikinci bir kaçış hamlesiyle Kuzey Irak’tan ayrılarak Roma’ya sığındılar. Süryanilerin bir dizi siyasi organı arasında en köklü olanları 1973 yılında kurulan Asuri Vatansever Partisi ile 1976 yılında kurulan Beyt–Nahreyn Demokratik Partisi’dir. Her ikisi de otonom bir Süryani devleti için faaliyet gösteren partilerden Asuri Vatansever Partisi, 1980’li yıllardan bu yana silahlı mücadeleyi de benimsemiştir. Beyt–Nahreyn Demokratik Partisi aynı zamanda bütün Süryanilerin ortak partisi olduğunu iddia eden Asuri Milli Kongresi’nin de asıl üyesi durumundadır. Milli Kongre, Dr. Sargon Dadeşo başkanlığında faaliyet göstermektedir ve 2002 yılında General Necip el–Salihi’nin Özgür Subaylar Hareketi ile Saddam sonrası Irak’ında ortak hareket etmek üzerinde bir ittifak anlaşması yapmıştır. Süryani parti ve örgütlerinin Saddam sonrası Irak’ı için öngördükleri yapı laik, demokratik bir cumhuriyetin kurulması ve Süryanilerin kültürel ve siyasi haklarının tanındığı bir otonominin tesis edilmesidir. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:50

İLGİLİ HABERLER