ARINÇ,ERBAKAN'IN EVİNDE CEZA ÇEKMESİYLE İLGİLİ OLARAK NELER SÖYLEDİ?
ALİ ULURASBAANKARA (İHA) - TBMM Başkanı Bülent Arınç, AİHM'nin "vicdani ret" kararıyla ilgili, "Bu davayı açan kişiyle bağlı bir karardır. Genel, bizi bağlayıcı, Anayasamızı bağlayıcı bir karar değildir. Ben de Leyla Şahin ile ilgili aynı şeyi demiştim. Burada dürüst olmalıyız, çifte standart taşımamalıyız. Apo için verilen kararı yuhalayan, Leyla Şahin ile ilgili kararı alkışlayan, vicdani retle ilgili kararı yuhalayan, yarın neyi alkışlayacağını bilmediğimiz böyle zikzaklar çizerek bir yere gidemeyiz. AİHM de bir mahkemedir. Mahkemenin kararları tartışılabilir, uymak zorunda olanlar uyarlar, uymak zorunda olmayanlar uymazlar. Ben AİHM'nin bu kararını da herhangi bir kararı gibi karşıladığımı tekrar samimiyetle dürüst olarak ifade ediyorum" dedi.
Arınç, 80 yaşına gelmiş insanların mahkumiyet cezalarını evlerinde çekmesiyle ilgili verilen yasa teklifleriyle ilgili ise konunun eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'a yönelik şahsi bir düzenleme ve af olarak düşünülemeyeceğini belirtti. Arınç, bu düzenlemeyle ilgili yasa teklifi veren milletvekillerini de kutladı.
TBMM Başkanı Arınç, bugün TBMM Başkanlık divanı salonunda TBMM İhtisas Komisyonu Başkanları'yla bir araya geldi. Toplantı öncesi bazı açıklamalarda bulunan Arınç, bu toplantının 4. yasama yılı başında yapıldığını ve daha önceki yıllarda da bu toplantıların gerçekleştirildiğini belirtti. Komisyonların yasamada önemli ve vazgeçilmez bir yeri olduğunun altını çizen Arınç, toplantıda geçen yılın çalışmalarının değerlendirileceğini, bu yıla ilişkin neler yapılabileceğinin konuşulacağını ve en önemlisi, İç Tüzük değişikliği konusunu ele alacıklarını belirtti. Komisyonları yasamanın vazgeçilmez mutfağı olarak nitelendiren Arınç, komisyonların yeni içtüzükle daha da önemli hale getirileceğini belirtti.
Basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını da cevaplandıran Arınç, bir gazetecinin, 80 yaşına gelmiş ve mahkumiyeti bulunan kişilerin kesinleşmiş hapis cezalarını evlerinde çekmesine ilişkin verilen yasa tekliflerinin Erbakan'a özel olduğunun iddialarını gündeme getirmesi üzerine, bu konuda Ceza İnfaz Kanunu'nda bir eşitsizlik olduğu ve bunun giderilmesi gerektiği yönünde cevap verdi. Arınç, "Eşit olmayan bir muamele olmayacağını söyleyebiliriz. Daha yaşlı bir insan var, rapor istiyoruz. Daha genç bir insan var ondan rapor istemiyoruz. Daha yaşlı bir insan var 'Şu zararı öde bakalım' diyoruz. Daha genç bir insan var, zarar söz konusu olmuyor. Kamu adına bir zarar doğmuş olabilir şahsi bir zarar da doğmuş olabilir. Ama bunun takip ve tahsil yeri hukuktur. Bu bir özel hukuk ilişkisidir. Bir insan bir zarara maruz kalmışsa, bu bir alacak davası olarak zarar ziyan davası olarak, tazminat davası olarak, ayrıca hukuk mahkemesinden talep edilir. Aradan çıkacak ilamın infazı yoluna gidilir. Burada da böyle olmuş. Ağır Ceza Mahkemesi suçun karşılığı olan cezayı vermiş, hukuk mahkemesinde de hazine ben şu kadar zarara uğradım iddiasıyla bir alacak davası açmış. Bu davada ceza davasında yargılanan herkes aynı zamanda davalıdır ve kendilerinden muhtemel hazine zararı talep edilmektedir. Dava o kadar ilerlemiştir ki mümkün noktasına gelmiştir ve bilirkişi incelemesi yaptırılmaktadır. Doğru olan budur, zarar ziyan miktarının ne olacağı, ancak bilirkişi incelemesiyle hesap sonucunda ortaya çıkabilir" ifadelerini kullandı.
ERBAKAN'A HAPİS CEZASI
Erbakan ile ilgili Ceza Mahkemesi kararında sadece 2 yıl 4 ay hapis cezası yazdığının altını çizen Arınç, şu ifadeleri kullandı:
"Bir para cezası öz konusu değildir. Hukuku bilmeden hukuk yazıları yazanlar var. Boşanma davasının Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldüğünü söylemek büyük bir cehalettir. Çünkü bunlar Aile Mahkemeleri'nde Hukuk Mahkemeleri'nde görülebilir. Meclisimiz uygun görürse bu kanunu çıkarır, uygun görürse bu adaletsizliği gideririz. Sayın 'Erbakan ve onun gibi onlarca yüzlerce, belki binlerce bugün için veya bundan sonra 75 yaşını bitirmiş 80 yaşını bitirmiş hükümlüler için sağlık raporu aramadan tazminat ödeme şartını da Hukuk Mahkemesi'ne bırakarak bir düzenleme yapabiliriz' demiştim. Bu konuda itiraf etmeliyim ki çok sevindirici bir gelişme oldu. Tüm milletvekili arkadaşlarım, tüm siyasi partiler konuya olumlu yaklaştı. Yapılan düzenlemenin bir af getirmeyeceğini, kişiye özel olmayacağını ve bir zarar doğmuşsa bu zarardan da vazgeçilmeyeceğini ifade etti. Buna ben aynen katılıyorum. Dün grup konuşmasında Sayın Baykal'ın ifade ettiği konulara aynen katılıyorum. Yapılacak çalışma kişiye özel ve onun cezasını ve onun tazminat yükümlülüğünü kaldıracak bir nitelikte olmamalıdır. Gelen kanun teklifleri de zaten bunu gösterir. Hiçbir arkadaşım sevelim ya da sevmeyelim, arzu edelim veya etmeyelim, Ali, Veli, Hasan Hüseyin için tek başına özel bir düzenlemeyi buraya getirmek, hiçbir komisyonun önüne çıkarmaz ve genel kurulun önüne getirmez. Sayın Erbakan ile ilgili düzenleme yapılmıyor. Mevcut İnfaz Kanunu'nda yaşla ilgili düzenleme daha adil daha eşit hale getiriliyor. Ben kanun teklifi veren arkadaşları kutluyorum. Her ikisini de inceledim. Kamuoyundaki duyarlılığın milletvekillerimize yansımış olmasını da fevkalade önemli görüyorum. Sayın Sadullah Ergin, Sayın Haluk İpek ve Sayın Hayati Yazıcı milletvekillerimizin verdiği kanun teklifi kanun tekniğine uygundur. Orada söylenen şudur, 'Zarar doğmuşsa, bunu giderme hakkı Hazine tarafından veya zarar gören kurum tarafından saklı tutulmaktadır.' Sadece 65, 70, 75 ve 80 yaşlara göre bir eşit düzenleme yapılmaktadır. Yani ödenecek zarardan vazgeçilmesi söz konusu değildir. Af söz konusu değildir. Kişisel düzenleme söz konusu değildir. Sayın Sarıbaşın teklifinde ise giderilmesi gereken bir eksiklik olduğunu tespit ettim. Sayın Sarıbaş teklifinde diyor ki, 'Eğer bir zarar siyasi partiler tarafından Hazine aleyhine ortaya konulmuşsa o partinin yönetiminde bulunanlar bunu kendi aralarında taksim edip ödesinler. Burada yargılanan bir siyasi parti tüzel kişiliği değil, mahkum olan siyasi parti tüzel kişiliği değil. Kim kişiler. Kişilerin ortaya çıkardığı zararı, ancak kişilerden isteyebiliriz. RP kapatılmış, RP'nin mal varlığını da bulunması gereken bir paranın usulsüz harcandığı iddiasıyla bir dava açılmış, o dava sonucunda beraat edenler var hüküm giyenler var. Dolayısıyla hüküm giyenler için hazine bir zarar ziyan davası açtığına göre, partinin yönetiminde sorumlu olanlar bunu ödesinler demek hukuk tekniği açısından çok doğru olmaz diye düşünüyorum, ama Adalet Komisyonu bunu enine boyuna tartışacaktır. Arkadaşlarımızın teklifini en iyi şekilde getirip, Genel Kurul'un gündemine sunacaklardır."
AİHM KARARLARI DA TARTIŞILABİLİR
Arınç, AİHM'nin "vicdani ret" kararıyla ilgili bir soruyu ise, "Bu AİHM sadece bu konuda değil son 3 gün içerisinde Türkiye ile ilgili benim bildiğim 11 tane karar verdi. Ben bu konularda belli bir yolu takip ediyorum ve o yoldan yaşmadım. Leyla Şahin ile ilgili verilen kararı irdelemiştim bir hukukçu gözüyle. Bu tespitlerime katılan oldu katılmayan oldu. Ama orda bir şey söyledim AİHM kararları da tartışılabilir. Bunlar mutlak doğrular değildir. Bu mahkemeye kim müracaat ettiyse, kendi özel durumuyla ilgili müracaat ediyor. Dava dilekçesi tam mıdır değil midir, ne talep edilmiştir ne edilmemiştir? Savunmada hangi tutum dile getirilmiştir getirilmemiştir? Bunlar bizim meçhulümüz. Dolayısıyla bütün hukukçular bilir ki dosyada ne varsa hakim ona göre karar verir. Dosyada eksiklik olabilir fazlalık olabilir doğruluk olabilir yanlışlık olabilir" ifadelerini kullandı.
AİHM kararlarını incelerken mutlak doğru veya mutlak yanlış diye bakmak yerine kendi gözleme, Türkiye'nin iç hukukuna, hukuk bilgisine göre değerlendirmek gerektiğinin de altını çizen Arınç, "Ben demiştim ki Leyla Şahin davası bu isimdeki bir bayanın müracaatı üzerine belli bir üniversiteyle ilgili alınmış karardır. Bu kararı tüm başı örtülü bayanlar için ve tüm üniversiteler için bağlayıcı bir karar olarak görmüyorum. Bunun tam aksini savunanlar var Türkiye'de. Bende o zaman onlara dedim ki 'Bu karar çıktığına göre hangi Avrupa ülkesinde bu karara uygun üniversitelerde bir yasaklama kararı çıkacak, siz bana bunu 6 ay içinde getirin ben bütün iddialarımdan vazgeçeceğim.' 6 ay olmadı, belki 3-4 ayı geçti, ama hiçbir Avrupa ülkesinde Yükseköğretim kurumlarında başörtüsü yasağı geleceğine dair bir duyumu olan varsa, lütfen bana haber versin. Fransa'nın ve bazı ülkelerde bazı yerel yöneticilerin, liseye kadar, bazı okullar için ki onların okullarında ayrım vardır, biz de olduğu gibi Tevhit-i Tedrisat Kanunu yok, uygulamaya kalktığı yasaklar eleştirilmektedir. Laikliğin bazı ülkelerdeki uygulanmasında farklılıklar görülmektedir" açıklamasında bulundu.
"BEN ERMENİ KONFERANSININ YAPILMASINDAN YANAYDIM"
"Demek ki Leyla Şahin kararının bireysel olduğu, kendisiyle ilgili bağlayıcılık ortaya çıkardığını söylerken, bir Ermeni konferansını da örnek olarak getirmiştim. 3-5 kişi Ermeni sorununu konuşmak için filan üniversitede bir toplantı yapmak istedi. İstanbul'da bir İdare Mahkemesi de 'Burada böyle bir toplantı yapamazsınız' dedi. Bir gürültü koptu. Ben yapılmasından yanaydım, başkaları da 'yapılmasbın' diyorlardı. Orada bile bir çözüm ortaya çıktı. Bu karar filan üniversiteyle ilgilidir. Siz bu toplantıyı falan üniversitede yaparsanız orda bir yasak yok" diyen Arınç, "Şimdi buradan şuraya gitmemiz gerekir" diye konuştu ve sözlerini şöyle sürdürdü:
"Leyla Şahin'in dava açtığı üniversitesiyle ilgili bir yanlış karar veya doğru karar varsa, bir başkası aşka bir zamanda başka bir dava yoluyla hakkını talep ederken farklı bir karar çıkabilir. Bu bir içtihat değişikliği olabilir. Bu mahkemenin kendi özel durumuyla ilgili verdiği karar olabilir. Vicdani ret dediğiniz konu, Türkiye'nin gündemine yeni geliyor. Bizim Anayasamızın 72. maddesinde vatan hizmeti olarak gösterilen konunun da zaten kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Silahlı Kuvvetler'de veya başka kamu kurumlarında vatan hizmetinin nasıl yapılacağı konusunun kanunla belirleneceğini Anayasa'nın 72. maddesi söylüyor. Burada bir kişi gitmiş ve kendi açısından davayı kazanmış. Diyebilir misiniz ki bu bağlayıcı bir karardır. Bütün Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni bu konuda Anayasa değişikliği gerekir mecburi askerlik hizmetini ortadan kaldırmak gerekir. Şimdi ben herkesi samimiyet testine davet ediyorum. Milli Savunma Bakanlığı açıklama yapıyor. Bu davayı açan kişiyle bağlı bir karardır. Genel bizi bağlayıcı Anayasamızı bağlayıcı bir karar değildir. İşte ben de Leyla Şahin ile ilgili aynı şeyi demiştim. Burada dürüst olmalıyız, çifte standart taşımamalıyız. Apo için verilen kararı yuhalayan, Leyla Şahin ile ilgili kararı alkışlayan, vicdani retle ilgili kararı yuhalayan, yarın neyi alkışlayacağını bilmediğimiz böyle zikzaklar çizerek bir yere gidemeyiz. AİHM de bir mahkemedir. Mahkemenin kararları tartışılabilir uymak zorunda olanlar uyarlar, uymak zorunda olmayanlar uymazlar. Kaldı ki bir ülkenin parlamentosu bu konuda yeni yasal düzenlemeler yapma hakkına da sahiptir. İhtiyaç görüyorsa, doğru buluyorsa bu konudaki yasal düzenlemeyi Meclisimiz her zaman yapar. Hükümet bir ihtiyaç olduğunda her zaman Meclisimize bir tasarı gönderebilir. Ben AİHM'nin bu kararını da herhangi bir kararı gibi karşıladığımı tekrar samimiyetle dürüst olarak ifade ediyorum. Ve bu konuda kalem oynatan laf söyleyen herkesi de dürüst olmaya çağırıyorum."
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:10