Dünya
  • 2.9.2004 12:57

ASIL HEDEF NECEF DEĞİL, MEKKE-MEDİNE!...

Abdurrahman Dilipak’ın Necef katliâmlarıyla ilgili feryatlarını dikkatle okumuş olmanızı umuyorum. Şiîler Necef’te direndikleri için bu katliâmın orada olduğunu; icabında başka bir şehirde de olabileceğini zannetmeyelim. Hayır! Sadece görünüş öyle. Hâdiseler öyle ayarlandı ve husûsiyle Necef’e sürüklendi. Niçin Necef? Kutsal yerlerde tahrîbat ve katliâm yapıp Müslümanların tepkisini ölçmek için... Önce Necef, sonra - Allah göstermesin - Mekke, Medine ama önce Necef’ten başladılar. Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu şehir olması sebebiyle Necef daha çok Şiîlerce mukaddes sayılıyor. Aslında, Şiîlerce ne kadar mukaddesse biz Sünnîlerce de o kadar mukaddestir. Ama senelerdir hacca sadece hava yoluyla gidilmesi ve hac yolunda bulunan ziyaret yerlerine uğranılmaması ve diğer sebeplerle, Hz. Ali türbesi nisbeten unutulan yerler içinde kaldı. Şöyle veya böyle ne olursa olsun, Necef’teki saldırı bütün İslâm âlemini ilgilendiren hatta ayağa kaldıran bir mesele olmalıydı; o da olmadı ve haçlılar olmadığını gördüler... Haçlı seferi başlatanlar “Bakalım Necef’te olanlara Müslümanların tepkisi nasıl olacak?” diye düşünüyorlardı. Gördüler ki, korktukları olmuyor. Necef, Ehl-i Beyt sevgisi taşıdıkları iddiasının sahibi Alevîler için de kutsal olması gerekir(di). Son heceyi parantez içinde yazmamın sebebi belli. Hıristiyan müstevlîler, Hz. Ali türbesine daha yaklaşır yaklaşmaz, başta Prof. İzzettin Doğan olmak üzere, bütün Alevîlerin seslerini yükseltmeleri lâzımdı. Hz. Ali türbesi yara aldı; en az 20 milyon varız diyen Alevîler hâlâ suskun. Bırakalım 20 milyonu, 20 tanesinin bile sesi çıkmadı... Necef böyle; Mescid-i Aksâ Yahudiler tarafından yıkılmak isteniyor; ondan sonra düşündükleri Mekke-Medine... Abdurrahman Dilipak’ın “Asıl hedef Mekke” sözü haçlıların niyetini özetliyor. Dilipak, “Necef’te test edilen Mescid-i Aksâ’dır, Mekke’dir, Medine’dir...” derken haçlıların niyetlerini fâş ediyor. Size, buna uygun düşen şahit olduğum enteresan bir bilgi aktarayım. 16 Mayıs 2004 Pazar günü, İstanbul Çemberlitaş FKM’de, (Fırat Kültür Merkezi’nde) Mardin’deki Dinlererası Diyalog toplantısının devamı yapıldı. Konuşmacılardan biri de İngiltere’den davet edilen Kerim Balcı’ydı. İngiltere’de de Dinlerarası Diyalog çalışmalarıyla meşgul olduğunu söyleyen Balcı konuşmasında, “İslâm’ın geleneğinin hep savaş olduğunu” söyledi ve “İslâm’ın tarihi hep anormalliklerdir. Hep savaş ve cihad...” dedi. Savaşla cihadı bir arada kullanarak, cihadı kötü gösteren Balcı’nın esas söylemek istediği başkaydı. Dinleyicilere, “Eğer size imkân verilseydi, hangi şehri barış şehri yapardınız?” diye sorarken, dünyada barış şehri olmaya layık olan şehri soruyordu. Soruyu kendisi cevaplandırdı: “Ben İngiltere ve Türkiye’de çok kimseye sordum; % 90’ı Kudüs diyor. Kudüs için barış talebi var. Bunun için bir şeyler yapmalıyız.” Evet, Kudüs bizim için de mukaddes ama, bu konuşmadaki îmâ başka. Mekke ve Medine barış şehri olamaz mı derseniz Kerim Balcı’ya göre olamaz. Çünkü, Mekke-Medine zaten yıkılıp yok olacakmış. Tam burada lütfen Abdurrahman Dilipak’ın “Asıl hedef Mekke” sözünü yeniden hatırlayınız. Haçlıları da o kadar suçlu saymayalım değerli okuyucular. Dinlerarası Diyalog konuşmacısına göre, haçlılar bizim kitaplarımızda yazılı olanları kullanmışlar. Sizin anlayacağınız, bizim kitaplarımızda savaş var ya, haçlıların yaptıkları işte oymuş. Öyle pek de suçlu sayılmazlar hani... 16 Mayıs’taki Dinlerarası Diyalog toplantısı o kadar bizim kontrolümüz altındaydı ki,(!) 2 günde 10 oturum oldu. 10 oturumda, sadece 2 oturum başkanı Türkiye’den, 8’i yabancı, 38 konuşmacıdan da sadece 8’i Türkiye’den, 30’u yabancıydı... Aynı toplantıda şu söz de söylendi: “Bir hadisin Peygamber tarafından söylendiği kesin de olsa, ona itiraz hakkımız ortadan kalkmaz.” Biz diyaloğa değil, diyaloğun işte bu çeşidine karşıyız. “Siz bu sözleri kabul mu ediyorsunuz!” sorumuzu, diyalogcular asla duymazlar... Ali Eren vakit Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:51

İLGİLİ HABERLER