"AYAĞA KALKSAN BİR TÜRLÜ, OTURSAN BAŞKA TÜRLÜ.."
Mehmet Barlas'ın Sabah'taki yazısı:
Ayağa kalksan bir türlü, otursan başka türlü..
Marmaris'te bir otelde Öğretmenler Günü'nü kutlamak için düzenlenen gecede, öğrenci korosu "10'uncu Yıl Marşı "nı söyleyince, bulunanlar ayağa kalkıp marşa eşlik etmişler.
O geceye konuk olarak katılan 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren marş söylenirken ayağa kalkmadığı gibi, daha sonra bir konuşma yapmış ve şunları söylemiş:
- 10'uncu Yıl Marşı, Atatürk'ün marşı diye ayağa kalkılıyor ama Atatürk'e ait daha başka şeyler de var. Onlarda niye kalkmıyoruz? 10. Yıl Marşı, İstiklal Marşı değildir. Hem 10. Yıl, hem de İstiklal Marşı'nda ayağa kalkarsak aradaki farkı nasıl anlayacağız?
10'uncu Yıl Marşı "28 Şubat postmodern askeri müdahalesi "nin de simgesi haline getirildiği için çok tartışıldı. Güftesi Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar tarafından ortaklaşa yazılan bu marş üzerinde, sayısız yorumlar çıktı.
Bu marşın söylenişine ayağa kalkıp katılan kitleler, marşın sözlerini pek düşünmezler aslında. Yeni Şafak yazarı Kürşat Bumin, bu sözleri pek güzel irdelemişti (29 Mayıs 2004) bir yazısında. Mesela şöyle demişti bir bölüm hakkında: 10 Yıl Marşı'nın (tekrarları saymazsak) dört kıtasının son üç kıtası bayağı problemlidir. İkinci kıtanın son iki dizesine bakalım mesela:
"Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız/ Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız."
Görüldüğü gibi ilk dize ölçüsüz bir iddiayı dile getiriyor. Dünyadaki "başlar " önce " milletler" düzeyinde yan yana getiriliyor ve "Türk'ün en üstün baş" olduğu iddia ediliyor. Tamam, bu dize belki 10. yılın ruhuna uygun bir ruhu dile getirmekteydi ama ya bugün için? Bugün için böyle bir iddiada bulunmak ne derece anlamlıdır? İkinci dizenin iddiası ise inanılır gibi değil... " Türk" ün "tarihten önce" var olduğu gibi "tarihten sonra " da var olacağını iddia etmek "Tarih" i hiç ciddiye almamak değil de nedir? Eğer milletler birer "tarihi"
varlıklarsa, bu " tarih dışılık " ya da "tarih üstülük" iddiasının bir anlamı olabilir mi? Bütün bu eleştirilerin ötesinde Cemal Reşit Rey yapıtı olan 10'uncu Yıl Marşı, beni de sürükleyen melodik yapıya ve tempoya sahip bir beste.
Aslında müziği iyi kullandığınız zaman, güftelerle siyasi mesajları kitlelere kuşaktan kuşağa aktarabiliyorsunuz. Örneğin Mehteran Hüseyni makamında, İsmail Hakkı Bey'in " Ceddin deden "ine başladığı zaman, güftenin içeriğini hiç tartışmadan birlikte mırıldanmaz mısınız?
"Ceddin deden, neslin baban/ Hep kahraman Türk milleti/ Orduların, pek çok zaman/ Vermiştiler dünyaya şan/ Türk milleti, Türk milleti/ Aşk ile sev milliyeti/ Kahret vatan düşmanını/ Çeksin o mel'un zilleti."
Veya mehter marşını hiç mırıldanmadınız mı siz de?
"Gafil ne bilir neşei pür şevki vegayı/ Meydanı celadetteki enveri sefayı/ Meydani gaza aşk ile tekbirler alınca/ Titrettiğinde ruyi zemin arşi semayı."
Bir dönemde de "Çırpınırdı Karadeniz " Ülkücüler'in marşı gibi olmamış mıydı mesela? Azerbaycanlı Üzeyir Hacıbeyli'nin (18851948) bestelediği bu şarkının güftesi, Nuri Paşa kuvvetlerinin Bakü'ye girişi üzerine Ahmed Cevat tarafından yazılmış.
Ama bu Hüzzam şarkıyı sevmek için Ülkücü olmanız gerekmezdi ki. Örneğin komünistler de "Çırpınırdı Karadeniz " denilince, belki Mustafa Suphi'yi hatırlarlardı.
Bu şarkıyı da mırıldanarak cumartesi gününe girelim:
"Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına/ Ahh ölmeden bir görseydim/ Düşebilsem toprağına."