Sabahın köründe beni Sezen Aksu aradı...
Daha henüz hiçbir horoz ötmeye bile cüret edemezken, beni bir tek insan arar.
Annem.
Sabah kaçta kalkarsa kalsın...
İlk iş beni arar.
Mutlaka her gün telefon açar.
Sağ olsun sabahçı ve erkencidir.
O benim hayatımda fevkalede önemlidir.
Yani sabahın köründe telefon çalıyorsa bilirim ki...
O kesinlikle Mami'dir.
*
Zrrrrrrrrr.
Nasıl da mutsuzum o gün.
'Derim zannettiğiniz kadar kalın değil, canımı acıtıyor yaptıklarınız günleri'mden birindeyim.
Süngüm düşmüş vaziyette.
'Alo?' dedim ürkerek, 'Alo Mami...'
'Ayşe, ben Sezen Aksu' dedi karşımdaki.
'Daha başına bunlardan çoook gelecek... Canını acıtmak isteyecekler... Ama sen dert etme... Sakın tökezleme. Üzerine geç, atla, devam et... Bak, hava çok güzel, hayat güzel. Hem sen, sevgisinin peşinden ülkeler değiştiren kadınsın. Seni seviyoruz. Böyle kötü niyetli haberler sana zarar vermez...'
Dedi.
Sezen Aksu dedi.
Bana dedi.
Sabahın köründe dedi.
Üstelik benim kendimi gerçekten BOKTAN hissettiğim bir anda dedi.
Güneş gibi hayatıma giriverdi.
Ve ben salak...
O kadar şaşırdım ki...
Ne diyeceğimi bilemedim.
'Doğru, hava güzel ben Bebek Kahve'ye gideyim' diye abuk sabuk bir şeyler geveledim. Utanç duyuyorum şimdi ama o kadar büyük bir şok geçirdim ki, gerçekten ne yapacağımı bilemedim. Sonradan kızdım kendime, keşke şunu deseydin, keşke bunu deseydin diye. Ama olmadı işte. Nutkum tutuldu. Kalakaldım öylece.
Ancak böyle bir zamanlama olabilir. Bir insanın içinde kocaman bir iyilik olması gerekir ki, karşısındakinin şefkate en çok ihtiyacı olduğu anda telefonunu çevirsin...
O sabah, onun, o şefkatli sesini duyduğumda bünyemde oluşan değişiklikleri size anlatamam. Pasiflora içmişim gibi. Sakinleştirici, güven verici, insanın hayata devam etmesini sağlayan bir sesti onunki.
'Evet, evet' diyorsun kendine, 'Ben bunu atlatabilirim.' Öyle sağlam bir yerden destek almışsın ki, 'Devam edebilirim.'
Üstelik kafamdan geçenleri anlamışçasına arıyor. Hissediyor. El uzatıyor. E bu kadın büyücü değil de ne? Zaten kapattım telefonu nasıl oldu bilmiyorum ağlamaya başladım. Yanlış anlamayın, Sabah'ın iftirasının yarattığı üzüntüden değil, Sezen Aksu'nun verdiği desteğin sevincinden.
İnsanın yalnız olmadığını bilmesinden daha değerli bir şey var mı bu yeryüzünde?
Ben sabahın köründe yatağında mutsuz mutsuz kıvranan bir çocuktum ve Sezen Aksu, tıpkı Noel Baba gibi, bacadan girip bana bir hediye verip, yanağımı okşayıp gitmişti. Sinirlerim boşaldı tabii.
*
O adam bana izi kalsın diye çamur attı. 'Sonradan kıvırtırım nasıl olsa' diye bilerek özellikle kötülük yaptı.
Olay şuydu: Benim de katıldığım Zaga'da, geçen hafta, gecenin ikibuçuğunda, Okan Bayülgen bir klip gösterip Yeliz Yeşilmen'i eleştiriyordu. Hafif tertip parçalıyordu. Evet, esprili bir şekilde. Ama sonuçta, kilolarıyla, rejimle ilgili söylediği şeylerle resmen dalga geçiyordu. Ben de aynı esprili üslupla 'Bana bak baba, bu karıyı küçümseyemezsin' diyecektim. 'Karı' lafı ağzımdan çıktığı anda pişman oldum, tasvip etmediğim bir davranış olduğu için, kendi elimle kendi ağzımı kapattım. Bu hareketimden sonra söyleyeceğim fiil de 'Küçümseyemezsin' olacaktı. Evet, içinde içinde 2 tane 's' harfi geçiyor ama o fiili, Yüksel Aytuğ'un dediği gibi yorumlamak için, insan aklının fesattan başka bir şeye çalışmıyor olması gerekir!
Ben o programda Okan'a 'Kimsenin kimsenin zekasını küçümsemeye hakkı yok. Senin gibi zeki biri bile olsa' dedim. İzleyin programı göreceksiniz. Vurguladım, üstüne bastım. Aklımca Yeliz Yeşilmen'i korumaya çalıştım. Üstelik söz konusu cümleden az önce. Zaten akıl var, izan var...
Bu akıştaki bir konuşmada neden küfretmiş olayım ki? Deli miyim ben?
Ama bakar mısınız duruma...
Sabah Gazetesi iğrenç bir haber yaptı hakkımda. Dahası açıklamamı yayınlamadı. Ergun Babahan 'Gönder' dedi, gönderdim ama tık çıkmadı. Telefonlarıma da çıkmıyor. Çıkmasın. Sabah Gazetesi, yalan haberi yapmaya devam etsin. İlkesiz gazeteciliği sürdürsün. Kendi bilecekleri iş.
Ben onları Basın Konseyi'ne şikayet edeceğim. Mümkün olan en yüksek tazminat davasını açağım. Sonuç alırım almam, hiç umrumda değil. Sen benim söylemediğim bir şeyi nasıl söylemişim gibi gösterebilirsin? Bir gazeteciye bunu yapıyorsan, kimbilir başkalarına neler yapıyorsundur!
Beni tek desteleyen de Sezen Aksu değildi, üstte e-mail yoluyla destekleyenlerden bir demet okuyacaksınız. Elbette düşmanlarım da vardır, beni sevmeyenler de vardır, onlar da aleyhimde şeyler söyleyecektir ama bilesiniz ki, hayatta hiçbir şeyden bir tane yok...
Kabul etseniz iyi olur, beni sevenler de var şu hayatta.
Olduğum gibi sevenler...
Bu kadar. Başka sorum yok.
İFTİRA HAMİŞİ: Yüksel Aytuğ, yalancı bir Sabah Gazetesi yazarıdır. Benden adam gibi özür dileyene kadar, bu hamiş, her yazımın altında yer alacaktır.
Ayşe Arman
Hürriyet
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:13