KAYNAK : Haber Vitrini
Baykal cunta anayasasından rahatsız değilmiş...
Hep o sloganla karşı çıkarlardı: "Türkiye, ilkel cunta anayasasından kurtulmadıkça demokratikleşemez..."
Zaten bu (onların ifadesiyle) "ilkel cunta anayasası"na karşı ilk ciddi tepki yine onlardan, yani CHP ve bu partiyi arkalayan Cumhuriyet gazetesinden gelmişti.
Sıkıntılı bir metindir gerçekten.
Bunu, anayasanın müellifleri arasında bulunan Prof. Orhan Aldıkaçtı da zaman zaman itiraf etmektedir.
Klasik ifadesiyle, "devletin hukuku"nu gözeten, bireye karşı devleti savunan (devletin varlığını tahkim eden), benzerine ancak totaliter ülkelerde rastlayacağımız "antidemokratik" bir metin...
Elbette bu anayasa değiştirilmelidir.
Bütün siyasiler, bütün hukukçular, bütün yüksek yargı mensupları, bütün sivil toplum örgütleri bunda müttefik.
Hatta, yanlış hatırlamıyorsam, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, bir konuşmasında, Türkiye'nin bu anayasadan kurtulması gerektiğini savunmuştu.
Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk'un ne demiş bulunduğunu zaten biliyorsunuz:
Selçuk 12 Eylül anayasasını "polis tüzüğü"ne benzetmişti.
İlhan Selçuk da şekvacı...
Mümtaz Soysal da...
Deniz Baykal da...
Madem bu anayasayla Türkiye'nin yol alması mümkün değil, aha size fırsat!
Ak Parti "anayasa değişikliği"ne hazırlanıyor.
Parlamentoda hem sayısal, hem siyasal çoğunluk mevcut.
Efendim?
Olmaz mı?
Neden?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal karşı mı çıkıyor?
Evet, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal anayasa değişikliğine karşı çıkıyor.
AKP'nin seçim öncesi "topluma vaadinde" böyle bir şey yokmuş...
AKP, bu işi elbette tek başına yapmak istemiyor; zaten Başbakan Abdullah Gül, "Biz bu ülkeyi aritmetik çoğunlukla yönetemeyeceğimizi (yönetmememiz gerektiğini) biliyoruz" demişti.
Zaten bir partinin, sadece aritmetik çoğunluğa dayanarak anayasayı değiştirmeye kalkışması sıkıntı yaratacaktır.
Özkök'ün de altını çizdiği gibi, "AKP anayasayı tamamen değiştirmeye kalkışırsa, (hazırladığı metin ne kadar demokratik olursa olsun) yapacağı iş askerî darbe sonunda yapılandan farklı olmayacaktır..."
Başbakan da bunun farkında ve "konsensus" arıyor.
Ama Baykal oralı değil...
"Nereden çıktı şimdi bu?" diyor.
Recep Tayyip Erdoğan'la yaptıkları televizyon programında böyle bir şey konuşulmamış, acil eylem planında da geçmiyormuş, daha sonraki ikili ziyaretlerde de bu mesele gündeme gelmemiş, nerden icap etmiş bu anayasa değişikliği...
Hep şikayetçi oldukları konu değil miydi oysa?
"Beşibiryerde anayasası" diye de ad takmışlardı. Daha da ileri gidip "cunta anayasası" yakıştırmasında bulunmuşlardı.
İşte fırsat...
Madem kurulu düzenden, "statüko"dan, cunta anayasasından kurtulmak istiyorlardı....
Görelim bakalım, CHP halkın partisi mi, yoksa demokrasiyi "devlet düşmanlığı" olarak algılayan "bürokrat totaliterliğin" partisi olmayı mı tercih edecek...
(Mehmet E. Yavuz)
Bu mu sol, bunlar mı solcu?
Sizi bilmem ama ben üzülmüyor değilim; ülkenin kendisini "sosyal demokrat" olarak niteleyen bir büyük partisinin genel başkanının ortaya atılan "yeni anayasa" fikri karşısında "(Aman haaa...) Türkiye'nin bazı hassas dengeleri vardır. Çıkıp da bu anayasa dar geliyor, biz kendimize göre yeni kısa bir anayasa yapacağız diyemezsiniz" diye söze başlaması, her şeye rağmen beni üzüyor... "Sosyal Demokrasi" bu mu? "Dibacesi"nden son faslına kadar üzerinden 12 Eylül askeri rejiminin kokusu yükselen bu Anayasa'yı koruyacak kadar "tutucu" olan bu siyasi hareket mi sosyal demokrat? Sosyal demokratlığın, solculuğun bu ülkedeki tarihi ve talihi mevcut yapıya herşeyiyle sıkı sıkı sarılmakla mı sınırlı? Başbakan'ın hükümet programını Meclis'te okurken "biz kendimize göre bir anayasa yapacağız" dediğini duyan var mı aranızda? Abdullah Gül, "Biz bu dar Anayasa ile oynayamayız, laiklik filan gibi Anayasa ilkeleri bizim ayağımıza dolanıyor" filan mı dedi ki, bir "sosyal demokrat" lider "Türkiye'deki bazı hassas dengeleri" hatırlatmak ihtiyacını hissediyor? Görüyorsunuz, sadece tavır, duruş, tutum açısından değil, "etik" açısından da "sakıncalı" bir "solcu" liderle karşı karşıyayız... İyi güzel, aynen böyle devam edin; bugün "anayasa" ve "Kıbrıs", yarın bir başka "tutunulacak" dava, aynen böyle devam edin... Yükselmesini önlemek için toplumun eteklerine bu derece yapışmış, toplumun hayalgücünün ilerlemesine bu derece "takoz" koyan bir "sol" nerede görülmüş? Çekinmeyin yüksek sesle ilan edin; "solculuğunuz"un lafın gelişi olduğunu, bu ülkenin olduğu yerde saymasını isteyen asıl "muhafazakarların" siz olduğunuzu ilan edin.... "Zaman"ı, gelişmeyi, dönüşmeyi ve hatta "Aydınlanma"nın temel kavramı "ilerleme"yi külliyen inkar ettiğinizi, duygularınızı ve heyecanınızı ifade edebilmek için bu dünyada size "Şapka Devrimi"nin yetip de arttığını, "yeni hiçbir şey öğrenmeyeceğinize ve öğrendiğiniz hiçbir şeyi unutmayacağınıza" yeminli olduğunuzu ilan edin de "sosyal demokrasi" sosuyla birlikte sunduğunuz bu "müsamere" artık son bulsun...
Abdullah Gül, 82 Anayasası yerine "katılımcı ve özgürlükçü" yeni bir anayasa öneriyor. Bunda öfkelenecek ne var? Gül, "Yeni anayasamız güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta AB olmak üzere uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan demokratik hukuk devleti anlayışını taşıyacaktır" diyor. Bunda öfkelenecek ne var, daha ne desin? Gül, "Kimseye sorup danışmadan, anayasayı sadece Meclis grubumuz yapacaktır" mı dedi? Yoksa siz de Cumhuriyet gazetesi gibi bu sözlerde "Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" ilkesi eksik mi diyorsunuz? Eğer öyleyse, Gül'ün saydığı ilkeleri bir kere daha gözden geçirin; unutulduğu iddia edilenlerden eksiği mi var fazlası mı? Ama mesele "Atatürk milliyetçiliği" ifadesinin anayasaya girmesiyse, Gül'ün bu konudaki düşüncesini bilmiyorum ama, hukuk devleti anayasalarında böyle "özel" ilkelere yer verilmediğini bilmiyor musunuz? Atatürk'ün anısı, olması gereken bir anayasanın "lafzında" değil, tabii ki "ruhunda" olacaktır....
Sizi bilmem ama ben, "yeni anayasa" tartışmasında ülkenin okumuş yazmış takımı içinde yer alan kimi yazarların tepkisine de üzülmüyor değilim. Bir Mülkiye profesörü, "yeni Anayasa yapma fikrinden seçim meydanlarında neden hiç söz etmediler? 'bunu işiten halk, siyasal sarsıntıdan korktuğu için bize oy vermez' diye mi korktular" diye yazabiliyor. (Profesör müsterih olsun; 'halk', tam tersine, "siyasi sarsıntı" olsun diye oy verdi!) Zaten çok bol olan sıfatlarına 3 Kasım'da "milletvekili" sıfatını da ekleyen bir yazarın konuya ilişkin yazdıkları hiç sormayın... "Anayasayı kim yapsın?" sorusuna verdiği şu yanıtı bakın: "Bu yüzden aklın yolu; toplumun saygı duyduğu ve evrensel ölçüde kalitesini kabul ettirmiş bilim, hukuk, kültür, ekonomi, yönetim alanındaki şahsiyetlerden kurulu; asker ya da sivil hiçbir otoritenin gölgesi altında kalmayan bir kurucu meclisin anayasa yazımını üstlenmesi. Türkler'in tarihinde hiç sivil anayasa yapılamamış olmasının panzehiri bu."(!) İyi mi? Hadi iyi olmasına iyi olsun da, bu "proce"de önemli bir eksiklik yok mu? Yani şu eksiklik: Peki bu "evrensel ölçüde"ki şahsiyetleri kim seçecek? Oldu olacak, bu eksikliğin panzehiri de, bu "evrensel şahsiyetleri"n "en evrensel şahsiyet" (O'nun kim olduğunu tahmin ediyorsunuzdur artık!) tarafından seçilmesi olsun bari!
(Kürşat Bumin)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:46