CHP İstanbul Milletvekili ve sosyal demokrat muhaliflerin adayı Zülfü Livaneli, bugün yarın, büyük bir adım atmaya hazırlanıyor gibi... Sadece o değil, onunla beraber CHP içindeki başka önemli markalar da... Ve belki de onları dışarından destekleyecek başka başka isimler de bu adıma katılacak. Sanki olaylı kurultayda yağdı yağmur, çaktı şimşek ve şimdi yeni bir güne, yeni bir pencere açılacak. Söyleşiden de anlaşılacağı üzere bunun fikir bazında hazırlıkları tamamlanmış bile. Livaneli, bu fikir ortamı ve gerekçelerini anlattı:
* Genel başkan adaylığından vazgeçtiğinizi açıkladığınız bildiride "Kavgalı bir kurultay da bulunmak istemiyoruz" demiştiniz. Bu kadarını öngörmüş müydünüz? Görmüştük. Adaylık için yeterli imzayı toplamıştık ama son gün bir toplantı yaptık ve ben dedim ki, "Bu kurultaya katılmayalım. Çünkü kan gövdeyi götürecek, o resmin bir parçası olmayalım, partideki bölünmeyi artırmayalım ve kaybeden taraf daha sonra bizi 'Siz girdiniz de biz o yüzden kaybettik' diye suçlamasın." Oysa milletvekili arkadaşlarımız, kazanma şansımızın çok yüksek olduğunu, Baykal'ı değiştirmek isteyen ama Sarıgül'e de gönlü yatmayan parti kitlesinin bizi seçeceğini söylüyorlardı. Ben de buna inanıyordum. Yine de arkadaşlarımı ikna ettim, "Sonunda kazanacak olsak bile biz kavganın parçası olamayız" dedim.
* Zaten kurultayın daha başında grup olarak salondan ayrıldınız... Kavga gürültü başladı, polis içeri girerken biz arkadaşlarımla birlikte ayrıldık. Havada uçuşan sandalyeleri gördükten sonra benim adaylıktan çekilmeme itiraz eden arkadaşlarım da bana gelip "Çok haklıymışsınız" dedi.
* Şimdi kurultay sonucuna bakınca "Kazanırmışım" diyor musunuz? Evet, diyorum. Eğer o kavganın parçası olmayı göze alsaydık parti bu Baykal-Sarıgül arasında sıkışmaktan kurtulabilirdi. Ama bizim kazanmamız da bu yapısal sorunları çözemezdi. Çünkü partide artık yapısal sorunlar var. Ne yazık ki CHP Bülent Ecevit'i haklı çıkardı. Ecevit'e partinin anahtarını teslim ettiler, "Gelmem, çünkü yapısal bozukluk var" dedi. Gerçekten var.
Derviş dostumdur * Kazanma yüzdenizin yüksek olduğunu görmenize rağmen sizi adaylıktan son dakikada vazgeçiren sadece bu kavgalı kurultay görüntüsü müydü? Başka bir şey yok mu? Vazgeçiren başka neden şudur: Delege ve medyanın üzerinde etkili olan birtakım kanaat önderleri, biz çekilirsek oylarımızın Sarıgül'e değil, Baykal'a gideceği gerçeğinden hareket etselerdi bu kurultay çok rahat sonuçlanırdı. Ama o insanlar yanlış karta oynadılar. O anlı şanlı isimler Sarıgül'ün arkasında saf tuttular, onun pratikliğinin bu işi çözeceğini düşündüler. O yüzden Baykal'ın iktidarının uzamasında şimdi hepsinin sorumluluğu var.
* Bu, vebal boyutunda bir sorumluluk mu? Vebal boyutunda, çünkü CHP'nin bitişini ve ilelebet Baykal'da kalmasını imzalamış oldular. Oysa bir fırsat vardı ellerinde. Parti içinde azımsanmayacak bir milletvekili ve delege desteği olan bizim o kurultayda çıkıp Baykal'da yarışmamızın yaratacağı etkiyi düşünemediler.
* Derviş'le son ana kadar mutabakatınız neydi? Kemal Derviş benim yakın dostumdur. Kendisi günlük siyasetin içinde olmama tercihini kesinlikle ortaya koymuştur. Hayat boyu da böyle olacaktır. Ve benim genel başkan adaylığımı çok istemesine, desteklemesine rağmen bu kurultayda aday olmamı istemedi. Çünkü dedi ki, "Bu bir kavga kurultayı olacak. Burada senin de yıpranmanı istemem. Bence aday olma." Yani Kemal Derviş benim adaylığıma karşıydı.
Barış için yola çıktık * Şöyle bir eleştiri de yapılabilir: Kavgaya girmeden, hatta biraz kirlenmeden nasıl politika yapılır, diye... Livaneli neden zoru göze alamadı? Evet, Lenin'in bir sözü var: Politika Nevsky caddesinin kaldırımları değildir, beline kadar çamura batmadan yürüyemezsin, diye... Doğru söylüyorsunuz ama bizim baştan çıkış iddiamız barış hareketiydi. Yani ben "kavganın bir parçası olmayız"ı bütün açıklamalarımda söz verdim. Barış projesi de neydi; muhalefet adaylarını teke indirmek. Ama o kanaat önderleri teke indirmek konusunda başka bir tercih kullandılar ve ben de buna rağmen o kavganın içindeki bir görüntü olmayı istemezdim.
* Bunu merak ediyorum: Kurultayda olsaydınız Baykal'la nasıl kavga ederdiniz? Kavga etmezdim, çıkar konuşurdum. Baykal zaten bana bir suçlama yöneltemezdi. O sandalye ve pet şişeler uçuşmazdı. Çünkü bizim militan bir kadromuz yok. Kavga etmek üzere gitmeyecektik, daha fikir bazında tartışmaya çekerdik.
* Kurultaya katılmadığınız için üç gündür nasıl tepkiler aldınız? Tebrik alıyorum. Bu olamazdı diyorlar. Hem seçmenler hem partililer "Siz burada olamazdınız" diyorlar. Herkes çok üzgün. Seçmenlerden "Verdiğim oy haram olsun" diyenler var. Halk CHP'den vazgeçti. Gerçi partililer profesyonel düzeyde devam ederler. Çünkü CHP yüzde 1'e de inse, 0.5'e de inse bu kavga devam eder. CHP'de aşiretlerdeki gibi bir kan davası var. CHP'nin içinde gruplar var. Aralarında müthiş bir nefret var, kimse birbirini sevmiyor. Bir ülkü birliği, bir ideal yok. Bunlar birbirlerini tepelemekle meşgul ve bu hep böyle sürecek.
* Biraz da bu yüzden mi hep partiye mesafeli durdunuz? Çünkü adaylığınız gündeme gelince partilileri, delegeyi, hatta bazı milletvekillerini bile tanımıyor olmakla eleştirildiniz. Bu delege biliyorsunuz beni bir kurultayda en yüksek oyla Parti Meclisi'ne seçti. Son kurultay gecesi de neredeyse hepsi gelip benimle el sıkıştı, fotoğraf çektirdi. Çoğu da benim türkülerimle büyüdüklerini söylüyor. Ama ben şu anlayışa da karşıyım: Bana diyorlar ki, "Gelecek kurultay için siz şimdiden Anadolu'yu dolaşmaya başlayın. Elini sıkmadığınız delegenin oyunu alamazsınız, onun için delegeye gidin." O kadar alıştırılmış ki parti, delege ağalığına... Çağdaş bir partide delege "Gelsin de bize kendisini bir beğendirsin bakalım" der mi? Birisi çıkar, eğer partiyi iyi noktaya taşıyacak biriyse, onunla büyüyecekse parti, hemen onun etrafında bütünleşilir. Ben delege tavlamaya çıkmam, yapmam bunu.
Lümpenlerle bağım yok * O yüzden de size zaten "elitist" diyorlar. Ben halkın içindeyim de CHP delegesi ne kadar halkın içinde ona bakmak lazım. Bence bu profesyonelleşmiş örgütün halkla ilgisi yok, halkla benim ilgim var. Ben bu halkın içinde yetişmiş, halkın türkülerini yapan bir insanım.
* Zaten sonunda ortaya "CHP'nin lümpenleşmesi" diye de bir sorun çıkmadı mı? İşte ben de hayatım boyunca lümpenlikten nefret ettim; lümpenlerle en ufak bir bağım olamaz. Ve sahiden de CHP kurultayına daha girerken, salonun dışında bile inanılmaz lümpenlik görüntüleri vardı. O insanlarla en ufak bir ilişkim olamaz benim. Ama halk diyorsanız, o halkla benim çok ilişkim var. Artık tekrarlamayayım, herkes biliyor.
* Bunu söyleyince de sizi "Siyasetle konser vermek aynı şey değil" diye eleştiriyorlar... Şimdi ben bunu söylemekten utanıyorum ama şu Ankara-Hipodrom'da benim konserime gelen 500 bin kişi... Onlar sadece müzik dinlemeye gelmedi... Onlar değişim arzusuyla gelen insanlardı. Refahyol'a karşı yapılan en büyük kitle hareketiydi o. Bir konserde yarım milyon kişiyle kucaklaşmak Türkiye'de sadece bir kültür faaliyeti değildir. Türkiye'nin en büyük mitingleriydi bunlar. "Ey özgürlük" diye bağıran insanlar sadece şarkı söylemiyordu orada.
* Ama işte, Türk tipi siyasetçiden hep pazarda sebze satar gibi bir edayla konuşması beklenir ya... Mesela sizde bu ihtiyacı karşılayan bir hava yok. Türkiye'de genel olarak bunun değişmesi gerekiyor. Dünyadaki sosyal demokrat oluşumları konuşmak, ideolojik temelde örgütlenmek, kurultaylarda ideoloji konuşmak "elitizm" değil. Ve buna engel olan da lümpenleşmenin ta kendisidir.
İşte yeni terim: Baykalizm * 2003 Eylül'de 973, 2004 Temmuz'da 781, 2005 Ocak'ta 674... Baykal'ın kurultaylardan aldığı oy grafiği böyle. Bu rakamlar size ne söylüyor? Baykal, kendi seçtiği delegelerden bile oy alamayan, süratle güç kaybeden bir konuma geldi. Bu kurultaydan da çıkması çok zordu aslında. Anadolu'nun her yerinden gelen delege de Baykal'ı değiştirme iradesi ve göreviyle gelmişti. Ama Baykal'ı bu yarış bir anlamda kurtardı. Belki de Sarıgül özellikle Baykal'ın karşısına çıkarıldı. Deniz Baykal bu kurultayı çok bilerek, isteyerek yaptı. Dedi ki, "Ben şu Sarıgül'ü bir çekiyim kenara, bir paramparça edeyim. Bütün muhalifleri de şileyim atayım." Zaten kurultay sonundaki teşekkür konuşmasında "Bana her şeyi yapmam için yetki verdiniz" dedi. Anahtar cümle buydu. Artık her şeyi yapacak. Bu parti artık Baykal'ın Prusya ordusudur.
* Kurultay için de size teşekkür etmeleri gerekiyor galiba... Sizin grubunuz boş oy atmasaydı Baykal bir daha seçilemeyecekti... Evet, Baykal'a Sarıgül arasında 105 oy bu tarafa kaysaydı sonuç değişik olurdu. O 105'ten çok daha fazlasını da bizim ekip verebilirdi.
* Böyle bir taktiğe girmemeniz sizin daha kurultaydan itibaren Sarıgül'le, Baykal'la, onun yönetimiyle CHP'yi baş başa bıraktığınızı, CHP savaşlarından vazgeçtiğinizi mi gösteriyor? Sanki "Gün olur alır başımı giderim" hali var... Bence CHP artık tarihe gömülmüştür. Halk CHP'yi bıraktı, CHP de dünya siyasi literatürüne "Baykalizm" diye bir terimi...
* Baykalizm eşittir? "Parti delegelerinin kendi halklarıyla dövüşme pahasına genel başkanlarını koruması." Alamo Fedaileri gibi... Ya da Kanije müdafaası yapar gibi... Şimdi Baykal'a oy veren 674 delege 70 milyona karşı savaşıyor. Bu 674 kişi halka şöyle demiş oluyor: "Hayır ben Genel Başkanımı kanımın son damlasına kadar sana karşı korurum." Bu dünyada hiçbir yerde rastlanmamış bir durumdur ve bence Harvard'ta falan incelenmesi gereken bir vakadır.
* Peki CHP'nin durumu? CHP'nin, Atatürk'ün kurduğu partiyle isim benzerliğinden başka hiçbir benzerliği kalmamıştır. Atatürk'e de çok haksızlık oluyor. Kemiklerini sızlatıyor.
Kurultaya uymayan tek şey Gazi'nin resmiydi * Ama insanın içini sızlatan başka bir şey daha var: Bu ülkenin sağcıları bile CHP'yle doğmuşken, Mustafa Kemal'in mirasıyken ne yapacağız CHP'yi, atacak mıyız? Bence tarihe havale etmek gerekiyor. Böyle gideceğine, çok iyi, saygın, Atatürk'ün adına leke sürmeyen bir vakıf olarak yaşayabilir. Para, menfaat ilişkisi olmayan gerçek Atatürkçüler burada araştırmalar yapabilir, düşünce üretebilirler. O zaman daha saygın olur. Bugün CHP'nin kavgayla anılıyor olması zaten Atatürk'e yapılacak en büyük haksızlıktır. Şu anda hayatta olsaydı o kurultayda ne yapacak olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ya feshederdi ya da elinde imkan varsa o kurultaya gelenlerin hepsini döverdi. Salondaki resmine hep gözüm ilişti ve çok üzüldüm. Mahzun bir adam orada duruyor, mahzun gözlerle seyrediyor. O kurultay salonuna uymayan tek şey O'nun resmiydi.
Arkasına sığınıp takiye yapıyorlar * Kemik de bir CHP'li kesim var. Bu kişiler için CHP'den vazgeçmek kolunu kesmek gibi... O CHP'lilere bunu daha nasıl izah edersiniz? Onlara şunu söylerim: Bizim bildiğimiz o saygın Halk Partisi geleneği, bu partide temsil edilmiyor artık. O Cumhuriyet Halk Fırkası saygın bir partiydi. Zaten gerçek, samimi Halk Partililer de bu çemberin dışına çıktı. Burası insanların kendi işlerini takip ettikleri profesyonelleşmiş bir örgüt. Atatürkçülüğün arkasına sığınıp takiye yapıyorlar. Bunun adına CHP falan diyemeyiz. CHP içinde bazı kesimler bu söylediğime büyük tepki gösterecekler. Ama ne yazık ki sözlerimin doğru olduğunu ilk seçimlerde alacakları büyük yenilgiden sonra anlayacaklar.
CHP Atatürkçü ise ben değilim * Liberal düşünceleriniz nedeniyle de bu sözleriniz şimdi bazıları tarafından şöyle yorumlanacak: Kemalizm'e karşı olduğu için CHP'yi de bitirmek istiyor. Çok net: Ben büyük bir Atatürk hayranıyım ve yaşım ilerledikçe de Gazi'ye olan hayranlığım her geçen gün artıyor. Atatürk'ü tarihin en büyük bir iki insanından biri olarak görüyorum. Tekrar tekrar okuyorum düşüncelerini ve hayatını... Son olarak da Hasan Rıza Soyak'ın anılarını okudum. Her kitapta, her eserde Atatürk gözümde daha da büyüyor. O yüzden kıyamıyorum. O yüzden bu acı tespitleri yapabiliyorum. Ve Nadir Nadi'nin dediği gibi diyorum ki "Eğer CHP Atatürkçü'yse ben Atatürkçü değilim."