Medya
  • 10.2.2022 22:30

Bin sanat bilen Hazret-i Adem'in alnındaki nurda ne yazıyordu_

BABAMIZ VE İLK PEYGAMBERİMİZ ADEM ALEYHİSSELAM’IN SIRLARI
Adem Aleyhisselam’a ve Havva anamıza HAŞA zırcahil diyen zırcahil şarkıcıyı bir kenara koyuyorum.
Bir grup sözde İlahiyatçı da bu olay nedeniyle ne kadar cahil ve İslam’dan uzak olduklarını gösterdi.
Bunlar “öğrenme” deyince kitap falan okumak zannediyorlar.
Oysa gerçek ilim kalbe gider.
Bu sebeple Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cebrail aleyhisselâmın sarılmasıyla bırakın okuryazarlığı, bütün ilimleri öğrendi.
Gelmiş geçmiş en büyük ilim sahibi Peygamber Efendimiz idi..
Onun ilmi akıla giden değil, kalbine inen idi..
Böyle olduğu içindir ki çok yüksek ilim sahibi oldu.
Âdem Aleyhisselam’da aynı yolla ilim sahibi edildi.
Tıpkı Peygamber Efendimiz gibi onun da aracısı Cebrail Aleyhisselam’dı.
Bekara Suresi 31’nci ayetinde Cenab-ı Allah mealen şöyle buyurdu;
Âdem'e bütün isimleri öğretti.

Bu husustaki hadis-i şerifler şöyle:
- Âdem, Cennetten dünyaya inince, Hak teâlâ, ona her sanatı, her ilmi öğretti.
- Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem’e bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Evlat ve zürriyetin, bir sanatla rızkını talep etsin! Dini geçim vasıtası yapmasın!

İlk insanların işaretle anlaştıkları da yalandır.
Hıristiyan ve Yahudiler de, Hazret-i Âdem’in Cennette meleklerle konuştuğunu kabul ederler. Gel gör ki bizim münafıklar bunu da kabul etmezler..
Hadis-i şerifte, (Âdem, Allahü teâlâ ile konuşan bir Peygamberdir) buyuruldu.
- Hazret-i Âdem’in çocukları, kafilelerle başka başka ülkelere gittiler. Ayrı dil ile konuştular. Böylece babalarının bildiği dilleri unuttular. (Mirat-i Kâinat)

Allahü teâlâ bildirdi.
-Hazret-i Âdem ve çocukları, ilimsiz, fensiz, görgüsüz değildi. Hazret-i Âdem ve ona iman eden torunları şehirlerde yaşarlardı. Okuma, yazma bilirlerdi. Demircilik, iplik yapmak, kumaş dokumak, çiftçilik gibi sanatları vardı.
-İslam harfleriyle gönderilen yazı, ilk insan Hazret-i Âdem’le birlikte dünyaya yayılmıştır. Daha sonra torunlarından ırklar, çeşitli diller ve alfabeler meydana çıkmıştır. (S. Ebediyye)

Allahü teâlânın, Hazret-i Âdem'e gönderdiği kitaplarda, iman edilecek hususlar, çeşitli dillerde lügatler, namaz, oruç, gusül, birçok sanatlar, tıp, ilaçlar, aritmetik, geometri gibi şeyler bildirilmişti. Altın para basılmıştı.
Peygamber Efendimizin ilk yaratılışını anlattı;
- Allahü teala Âdemoğlu soyunun efendisi Resûlullah’ı yaratmayı murad ettiği zaman Cibril-i Emin’e şöyle emretti;
- Yerin en ala ve en pak yerinden bir avuç toprak getir.

Bu emir üzerine Cibril, mele-i ala melekleri ile yeryüzüne indi.
Resûlullah Sallallahü aleyhi ve Sellem Efendimizin şimdiki merkad-i muattarından daha temiz bir yer olmadığı için, o yerden bir avuç toprak aldı.
O toprağı Cennet-i Âlâ ’nın ırmaklarında nesim suyu ile yoğurdu. Beyaz inci gibi yaptı.
Bundan sonra cennetin ırmaklarına bir bir daldırdı.
Yedi kat gökleri ve yerleri gezdirip üstün vasıflarını överek senâ etti…
Allah katında makbul olduğunu ve keremli bir zat olduğunu, cümleden daha da faziletli olduğunu semanın ve yerlerin sakinlerine bildirdi.
Âdem Aleyhisselam yaratılınca Arş-ı âlâda nûr ile yazılmış “Ahmed” ismini gördü.
- “Yâ Rabbi! Bu nûr nedir?” diye sorunca Allahü teâlâ; 
- “Bu, ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed olan senin zürriyetinden bir peygamberin nûrûdur. Eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım.” buyurdu. 
Âdem Aleyhisselam yaratıldıktan sonra bu nur onun alnına konuldu.
Âdem Aleyhisselam’ın alnına konulan o nur, bir ırmak sedası verir gibi sürekli çağlayıp durdu.

O seda zahir olduğunda Âdem Aleyhisselam Allahü teala’ya şöyle sordu;
- Ya Rabbi sübhansın, şanını tesbih ederim. Bu alnımdaki seda nedir?
Allahü teala şöyle dedi;
- O seda, nebilerin sonuncu Resûllerin Efendisi olan Muhammed’in nurunun tesbih sesidir.
Ziyadesiyle o nura tazim eyle ve onu koru.
Bu nur senden çocuğuna geçtiği zamanda ona tembih eyle. Cümle evlatlar birbirine tembih etsinler. Tâ nurun sahibi Muhammed vücuda gelinceye kadar…
Nurun sahibi olan evlatların kadınların temizlerini nikâh etsinler. Kötülükten korusunlar.
Habibimin nuruna; Himaye, tazim ve ihtimam göstermeleri için onlardan ahd al.

Başka bir rivayete göre o mübarek nur, başta Adem Aleyhisselam’ın arka tarafına omuzunun üstüne konulmuştu..
Melekler saf saf gelip o nuru ziyaret ederek tazim ve tekrimde bulunurlardı.
Âdem Aleyhisselam ne yana dönse meleklerde hemen o yana dönerlerdi. Durunca da onlarda dururdu.
Âdem Aleyhisselam melaike-i kiram ardında durdukları için Yüce Hakk’a tazarru ile sordu:
- Ya Rabbi, bu kadar melaike niye arkamdadır.
Allahü teala şöyle buyurdu;
- Ya Âdem, senin arkanda Habibimin nuru var. Onu ziyaret etmek için dururlar.
Bunun üzerine Âdem Aleyhisselam şöyle niyaz etti;
Ya Rabbi, bu Mübarek Nur-u şerifi önümde durdur. Böylece melekler ardımda olmazlar.
Âdem Aleyhisselam’ın bu niyazını kabul eden Yüce Zat, Habibinin nurunu alnına kondurdu.
Bunun üzerine Melâike saf saf önüne gelip Peygamber Efendimizin mübarek nura tazim ve tekrimde bulunmaya başladı.
Bunun üzerine Âdem Aleyhisselam şöyle dua etti.
- Ya Rabbi… Bu kadar melaike-i Kiram, Habibi’nin Mübarek ruhunu tazim ve tekrim ederler. Bana da o nuru görüp tazim etmek şerefini ihsan eyle..
Âdem Aleyhisselam’ın duasını kabul buyurun Yüce Hak, O en saadetli nuru alnından alıp parmağına kondurdu. O nur Âdem Aleyhisselam’ın parmağında tesbih eylemeye başladı.

Melekler de o nurun sahibi Habib-i Ekrem’e salâvat-ı şerife ile tazim ve tebcil edip hürmet ettiler.
Yalnız melekler değil, cümle mahlûkat o şanı yüce nura tazim ve hürmet ederdi.
Yukarıda anlatılan manaya bir rivayet...
ÂDEM ALEYHİSSELAM’IN TÖVBESİNİ KABUL ETTİREN DUA
Âdem Aleyhisselam;  cenneti terk etmesi ilahi fermanla bildirildiğinde, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’yı (Sallallahü aleyhi ve Sellem) aracı kıldı..
Sübhan olan Yüce Hakk’a şöyle niyazda bulundu;
- Ya Rabbi. Beni evvela yerde yarattın. Sonra cennete koydun. Bundan sonra cennetten çıkartıp tekrar yere indirmekteki sır ve hikmet nedir?
Bunun üzerine Yüce Hak, şöyle buyurdu;
- Yâ Âdem, ben Azimüşşan seni yeryüzüne halife kılmak için yarattım.
Seni cennete koymamın sebebi şudur;
-Kıyamete kadar gelecek zürriyetinin kalplerinde, bu üstün cennet olanlar asli vatanları olduğundan, ona karşı meyilleri ve sevgileri hasıl ola..
Bu yoldan beni Tevhîd; gönderdiğim peygamberlerimi tasdik, getirdiklerini kabul ve gereğine göre amel etmek suretiyle cennete girmeye çalışalar.
NOT . Buradan anlaşılıyor ki müminlerin asli vatanı CENNETTİR.. 
Adem Aleyhisselam bu hitap üzerine Cenab-ı hakkın emrinden muradın ne olduğunu tam olarak anladı ve cennetten çıktı..
Cennetten çıkartılınca dünya âlemine getirildiler.
Hazret-i Âdem, Serendib’e indirildi. Bugünkü adıyla Sri Lanka veya Seylan Adası..
Hazret-i Havva, Cidde’ye indirildi..

Şeytanın indirildiği yer hakkında ulema arasında ihtilaf vardır.
Bazılarına göre; Basra’nın Eyle nam yerine indirildi..
Bazılarına göre; Adı belli olmayan başka bir beldeye indirildi.
Bazılarına göre de, onun muayyen bir menzili yoktur.

Bundan sonra Âdem Aleyhisselam yeryüzünde çok seneler ağladı.
Allahü teala’ya yalvarıp affedilip bağışlanmasını diledi.
Havva Radıyallahü anhâ ile buluşmak istedi.
Duası makbul oldu.
Bunun için Âdem Aleyhisselam’a dua telkin edilip öğretildi.
Telkin edilen o dua sebep kılınarak bağışlandı.

Allahü teala bu durumu Bakara Suresi 37’nci Ayet-i kerimesinde mealen şöyle haber verdi;
- Derken Âdem Rab’ından bir takım kelimeler aldı, (onlarla tövbe etti. O da) tövbesini kabul etti. Muhakkak O, tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
Bu konuda iki nakil var.

Bunların en çok kabul edilen ikisi şöyledir..
BİRİNCİSİ..
Hazreti Ali Radıyallahü anh’dan rivayet edilen Hazret-i Adem’e tövbesinin kabulü için telkin edilen dua şöyledir..
- Lâ ilâhe illâ ente sübhaneke Rabbi amiltü suen ve zalemtü nefsi ve ente erhamer’ün-rahimin..

(Senden başka ilah yoktur. Ancak sen varsın. Sübhansın. Rabbim hata işledim ve nefsime zulmettim. Sen merhametlilerin en merhametlisisin)
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in yukarıda anlatılan dua için şöyle buyurdu;
- Her kim bu kelimeleri okursa .. Yüce Hak, onun bütün günahlarını bağışlar. İsterse onun günahları; denizde dalga çölde kum kadar olsun.
İKİNCİSİ..

Adem Aleyhisselam’a telkin edilen kelimeler, Kur’an-ı Kerim’de beyan buyurulan şu ayettir..
- Kala rabbena zalemna enfüsena ve il lem tağfir lena ve terhamna lenekunenne minel hasirın (A’raf Suresi 23’nci Ayet-i kerime)
Âdem ve Havva: mealen şöyle dediler "- Ey Rabbimiz, kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ziyan edenlerden oluruz."
Âdem Aleyhisselam bu duayı yaptığı zaman Yüce Zat onun duasını kabul buyurdu ve ona cennetten yakuttan yapılmış bir ev gönderdi.
Bu ev, Kâbe-i Mükerreme’nin boyutlarındaydı.
Onu Kâbe’nin yerine koydular.
Onun iki kapısı vardı. Birisi meşrıka, diğeri mağribe açılıyordu.
Bunun adına;
- BEYT’ÜL MAMUR derler..
Allahü teala Hazret-i Âdem’e şöyle vahyetti;
- Sen benim bu beytimi tavaf eyle, Senin duanı kabul ederim. Haccın makbul, sa’yın meşkur olsun.
Arkasından da kendine delil olması için Cebrail Aleyhisselam’ı yolladı.
Cebrail Aleyhisselam kendisine Haccın usullerini öğretti.
Âdem Aleyhisselam haccını, edeplerini yerine getirerek tamamladı.
Beyti ziyaret etti ve Arafat’a çıktı.
Hazreti Havva Radıyallahü anhâ, Cidde’den Hazreti Âdem’i aramaya çıkmıştı.
Nice yıllar ayrılık acısı çektikten sonra Arafat’ta buluştular.
O yerde buluştukları ve dünyada tekrar tanıştıkları için adına ARAFAT denildi.
NOT: Arafat kelime olarak; “bilme, anlama, tanıma” manasınadır.
Bundan sonra Mine’ye geldiler.
Mine’nin hikâyesi şudur;
Mine’ye geldiklerinde Melekler kendilerine sordu;
-Allahü teala’dan ne istersiniz?
Onlar cevap verdi;
-Mağfiretini ve rahmetini talep ederiz.
Bundandır ki burasının adına MİNE şimdiki adıyla Mina denildi.
Hazret-i Havva her hamile kaldıktan Âdem Aleyhisselam hemen nuruna bakardı. Nuru kendinde görünce anlardı ki doğacak çocukları mübarek nurun taşıyıcısı olmayacak.
Bilirdi ki nurun kendinden sonraki sahibi henüz gelmedi.

o Mübarek Nur ŞİT Aleyhisselam doğuncaya kadar Hazret-i Adem’de kaldı.

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ


 

Güncellenme Tarihi : 11.2.2022 12:07

İLGİLİ HABERLER