ÇOCUK PORNOSUNA DÜŞKÜN KÖŞE YAZARI KİM?
İŞTE ORAY EĞİN'İN YAZISI
Doğan Ailesine mektup
Adının önünde profesör yazıyor, yani akademinin en kutsal rütbesi. Sırtını da yastlamış koca Hürriyet gazetesine, bir yandan yeni geldiği İstanbul'da kabul görme derdinde. Lakin bir türlü onu istediği kulübe almıyorlar, hep kapısında dolaşıyor. Bir yandan merdivenleri üçer-beşer tırmanarak kendine bir kimlik, bir hayat tarzı yaratma peşinde. Tam da bu yüzden bedava otel gezisi olsun ya da promosyon tatil, hiçbirini kaçırmadan balıklama atlıyor. Ama olmuyor, ona vize verilmiyor, aristokrasiye kabul görmüyor. Nur Çintay'ın erkek taklidi, akademinin Seray Sever'i tam da bu ret yüzünden öfkelendikçe öfkeleniyor. Ve mademki bir kere bile olsa muhatap alınmak istiyor, ondan bu fırsatı neden esirgeyelim ki?
Oysa, farkında değil, polemik-yarat-ünlü-ol diye benimsediği yolda çok büyük bir suç işliyor profesör unvanlı Ali Atıf Bir. Öyle yenilir yutulur cinsten de değil. Bugünden sonra, onun adı faşist profesör.
Diyor ki 'Eşcinsel köşe yazarları kendi kimliklerini açıklasınlar, bizim de onları algılayışımız değişir.' Eğer bir yazarın cinsel tercihini bilirsek, onu anlamamız da kolaylaşırmış bu kafatasçı bakış açısına göre.
Köşe yazarlarının hangilerinin Alevi, Yahudi, Çerkez, Ermeni veya Kürt olduklarını açıklamalarını talep etmekten hiç mi hiç farkı yok. Ucundan, kıyısından tutulmayacak kadar faşist bir iddia. Köşe Nazisi'nin bu iddiasına karşılık ben de: 'Çocuk pornosuna düşkün köşe yazarları, öğrencilerine sarkan profesörler, pedofil köşeciler kendilerini açıklasın' desem...
Suç işlemiş olurum. Hiç kimse dil, din, ırk, cinsiyet ayrımına tabi tutulamaz. Hiç kimse bunları açıklamaya zorlanamaz. Bu en temel anayasal hak'ın ihlaline karşı savcıların harekete geçmesini bekliyorum: Faşist Profesör'ün cezalandırılması gerekiyor. Onun yaptığı bir İnsan Hakları ihlalidir ve sivil toplum örgütlerinin de buna karşı durması gerekiyor.
Merak ediyorum, Hürriyet gazetesinin yönetimi, mesela Vuslat Doğan Sabancı bu yazıyı okuduğunda aklından ne geçti? Dünya standartlarında, dünya ölçeğinde bir medya grubu yaratan Doğan Ailesi herhangi bir Batı gazetesinde Faşist Profesör'ün yazısının yayımlanmayacağını, böyle bir hata yapılsa bile bunu yapan kişinin infazlanacağını, meslek hayatının biteceğini çok iyi bilir çünkü...
Ya Hürriyet gazetesini liberalizmin kalesi haline getiren Ertuğrul Özkök bu yazıyı kendi gazetesinde görünce ne düşündü? Kendi yarattığı, Hürriyet'in her sese ve renge açık 'platform'unu böylesi kötüye kullananlardan rahatsızlık duymuştur illa ki.
Eminim ki Hürriyet'in yayın danışmanı Doğan Hızlan da bu yazıyı görünce utanmıştır, böylesi bir etik yoksunluğuna kayıtsız kalmamıştır...
Aslında bu vesileyle, basınımızın silkelenip kendine gelmesini bir kez daha tartışmak gerekiyor: Kahve ağzıyla, taksi şoförü düzeyiyle yer işgal edenlerden kurtulmak için bir fırsat olabilir.
Bakın mesela Faşist Profesör Bir diyor ki 'Hayatta nasıl erkek bakışı, kadın bakışı varsa eşcinsel bakışı da vardır.' Kahvede oyun oynayan adamların bile yapmayacağı sığlıkta bir yorum Hürriyet gazetesinde yer alıyor. Bu kafasıyla değil bacak arasıyla düşünen zihniyetin eseridir. Üstelik bu sığlığa imzasını atan da bir profesör! İnsanın bu ülkede akademiye inancı kalır mı?
Dünyada erkek bakışı, kadın bakışı diye basit bir ayrım kaldı mı? Yetiştirmeyle, çevreyle, kültürle, hayat tarzı bu kadar komik yorumlanabilir mi: Oysa ki hepimiz biliyoruz ki hayatta pek çok erkeksi kadın olduğu gibi, kimi konularda daha kadınsı bakışlara, zevklere ve estetiklere sahip erkekler de vardır...
Ama Faşist Profesör, üstelik üstüne basa basa söylüyorum, profesör unvanın ve Hürriyet'in gücünün arkasına saklanarak bunları söyleyebiliyor.
Kasadaki bir çürük elma, bulaşarak diğerlerini de çürütür. Çürümüşlük bulaşıcıdır. Doğan Ailesi'nin bu çürük elmayı kesip atması gerekiyor, vücuttaki bu yaradan kurtulması şart.