Gündem
  • 27.5.2021 10:50

Cumhuriyet Gazetesi'nde güç savaşları başladı!

Türkiye'nin en eski gazetelerinden biri olan Cumhuriyet Gazetesi'nde yaşananlar ve dava süreci soru işaretlerine neden oldu. Eski Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, Eski CHP Milletvekili Mustafa Balbay ve yönetimini ağır sözlerle eleştirdi.

Yaklaşık 50 yıl boyunca muhabirlik, yazı işleri müdürlüğü, yazarlık ve genel yayın yönetmenliği dahil Cumhuriyet gazetesinin her kademesinde çalışan Eski Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan isimsiz başyazıya tepki gösterdi. Erinç, gazetenin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya dolaylı destek verdiğini iddia etti.

Erinç paylaşımında şu düşünceleri kaydetti:

"Bugün Başyazı ile yaşatılmaya çalışılanları, ben yıllar önce de yaşamıştım. Dört arkadaş bir özel kuruluşta yöneticiydik. Kuruluşu ele geçirmek isteyenler dediler ki”Bunlar zimmetlerine para geçirdi.” Savcılık bu iddiayı, arayıp sormadan ve bilirkişiye başvurmadan ciddiye aldı. İfademize başvuruldu. Ben bildiklerimi belgelere de dayanarak anlattım. Bir arkadaşımız”Benim kararların altında imzam yok” diyerek bizleri suçlayıp kendisini aklamayı(?) seçti.

"Başyazıda uygulanan yöntemle ilk kez karşılaşmadım"

Diyeceğim o ki başyazıda uygulanan yöntemle ilk kez karşılaşmadım. Ağır cezada yargılandık. İddia sahipleri, ispat çağrılarımıza “Bilgisayar arızalandı” gibi düzeysiz bir yanıt vermekle yetindirler. Sonunda aklandık ama nasıl? Kuruluşun hesaplarını tutan arkadaşımız, suçlamayı kendisine yediremediği için yataklara düştü ve birkaç ay içinde sonsuzluğa
uğurladık.

Bir arkadaşımız zaten hasta ve acılı idi. Onun da durumu tırmandı ve aramızdan ayrıldı. Anadolu delikanlısı arkadaşımız ise önce yüksek tansiyon sorunu yaşamaya başladı. Ardından da yürüme zorluğu çeker oldu. Bugün üçü de aramızda yoklar.Umarım haklarını helal etmişlerdir.

Şayet Mustafa Balbay, bir cuma akşamı saat 17.00'ye doğru, kazandığı ve üç yıl kadar Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeliği yapmasını sağlayan seçimin iptalini isteyen davaya katılımcı olmak istemeseydi; hukuk davası pazartesi günü karara bağlanacaktı.

Çünkü sadece vakıf yönetimi değil, Vakıflar Genel Müdürlüğü de davalılar arasındaydı. Ancak dosyada vakıflar başmüfettişinin seçimde usülsüzlük olmadığını belirten kapı gibi raporu ve vakıflar
avukatının "Haksız ve mesnetsiz davanın reddini” isteyen dilekçesi duruyordu.

Balbay’ın başvurusu üzerine karar alınamadı, duruşma bir ay sonraya ertelendi.Devreye imzasız bir ihbar yazısı ile Başbakanlık Müsteşarı sokuldu. Onun Vakıflar Genel Müdürlüğüne, ”Araştırın bana da bilgi verin” talimatı üzerine her şey tersine döndü.

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in yazıyı talimat sayarak bilgimiz olmadan yeni bir müfettiş atadığını ve zorunlu (!) bir görüş değişikliğine gidildiğini sonradan öğrendik. Vakıflara başvurmanın görece bir güvencesi vardı. Çünkü kendi raporunun bile tümünü göndermez, özetiyle yetinirdi.. Ancak savcıya koşa koşa gidip ifade ve bilgi verenlerin güvendiği dağlara kendi çabaları ile kar yağdı.

Çünkü savcıya belge diye verilen fotokopinin ikizi ceza dosyasına istenilen Vakıf yazışmalarındaki ihbar mektubunun ekinde de vardı.

Akın Atalay, Alev Coşkun’un tanıklığı sırasında ikisini de yansıtarak sorular sordu. Ben biraz uzaktaydım. Coşkun’un yüzünün kızarıp kızarmadığını fark edemedim. İmzasız ihbar mektubunun içinde bir ihbar daha vardı. Coşkun, ihbar mektubunu gerçekçi kılma çabasıyla imzasını atmamış ya da atamamış ve şu gerekçeyi kullanarak bir arkadaşımızı hedef haline getirmekten de utanmamıştı. "20 yıldır Cumhuriyet’te çalışıyorum. İki çocuğum var. Adımı yazarsam işime son verirler.”

O yıllarda Cumhuriyet’te çalışanlar arasında ihbardaki tanıma uygun tek kişi vardı: Aynur Ercan. İhbar mektubu ekinde kimi yönetim kurulu kararlarının da fotokopileri olduğundan, Alev Coşkun kendisini gizlemek için vakfın yazışmalarını yapan çalışma arkadaşını ateşe atmaktan çekinmemişti. Malımızı bildiğimiz için Aynur arkadaşımız görevini sürdürebildi.

Hukuk davası; Balbay’ın belki de kazandığı seçimin iptalini isteyen dünyadaki tek kişi olma özelliğini üstlendiği başvurusu olmasaydı bitecek, araya kimseyi sokamayacaklardı. Bitince de hem hukuk davası reddedilecek, hem de savcının seçimi öne sürerek kurguladığı iddianame kendiliğinden ve daha başlamadan çökecekti. Balbay’ın başvurusu büyük bir başarı ile arkadaşlarımızın tutukluluklarının önünü açmakla kalmadı; hırslarını akıllarının önüne geçirenlerin de hayallerinin gerçekleşmesini sağladı.

Başyazıya bakılırsa, kimin başarısından söz ediyorsa, hukuksal mücadeleyi tek başına değil, Cumhuriyet emekçileriyle birlikte sürdürmüş. Kendi istifa ettiğini unutup “Beni de tasfiye ettiler” diyen tanığın
katkısını da yok saymayalım.

Biz yönetim olarak koşa koşa gidenlerden haber müdürünü de, istihbarat şefini de, kimi yazarları da görevden almadık, kimseyi de ihbar etmedik. Bu nedenle bugün de yüzümüzün akıyla ortalıkta dolaşıp, istediğimizi yazabiliyoruz.

"Başyazıda sözü edilen hukuk başarısı, böylesine kirli bir başarıdır"

Başyazıda sözü edilen hukuk başarısı, böylesine kirli bir başarıdır. Gizli başyazarın ,ki şayet varsa bir dahaki sefere baltayı taşa vurmaması için epeyce çalışması ve her duyduğuna inanmaması
gerekiyor.

Can Dündar’ın savunmaya ihtiyacı yok ama, onun da nasıl geldiğini bir gün anlatırım.Sanırım eğlenceli olur. Cumhuriyet çalışanları dışında vakıf yönetimine giren ve çıkan kişilerin sayısı bir hayli.Baştan beri var olan ,bizim seçmediğimiz ama Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği seçim listesiyle dört yıl aradan sonra gelen tek kişi var. Alev Coşkun. “Şeytan tüyü varmış” demek sizce yeterli bir neden olabilir mi?

Cumhuriyet’te telefonla arananlar dışarıdaysa ve arayan not bırakmak isterse danışmadaki arkadaşlar not alır ve geldiğinde iletirlerdi.Bu da onlardan biri. “Eşleri karıştırmayalım “diyen çıkarsa onlara peşinen yanıt vermiş olayım.Siz tutuklattırılmış olan ve çevreleri jandarmalar tarafından sarılan eşlerini görebilmek için eşlerinin neler çektiğini sanık bölümünden izlemiş ve karşı çıkmış mıydınız?"

Ne olmuştu?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun TRT canlı yayınında "terör manşetleri" iddiasıyla suçladığı Cumhuriyet gazetesi, bugün yaptığı açıklamada Soylu'nun gösterdiği örneklerin çoğunun eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar dönemine ait olduğunu belirterek, "Oysa, bugün Cumhuriyet gazetesi, bu ekibin yayın çizgisi ve tutumlarına karşı Cumhuriyet okur ve emekçileri ile birlikte dört yıl yürüttüğü hukuksal mücadele ve Yargıtay’ın da onadığı bir mahkeme kararı sonucu yönetime gelen Cumhuriyetçi kadro tarafından yayımlanmaktadır" ifadelerini kullandı.


 

Güncellenme Tarihi : 27.5.2021 09:51

İLGİLİ HABERLER