Darbe komisyonundan FLAŞ açıklama
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, 12 Eylül ve 28 Şubat'a ilişkin yargı sürecine bakan savcılara, kendilerinden istenen belgeleri gönderdiklerini bildirdi.
Çalışmalarını tamlayarak Raporu TBMM Başkanlığı'na sunduklarını hatırlatan Baş ''Bu süreçte gördük ki en az bizim kadar her safhasını adım adım takip edip kamuoyuna aktarmak ve kamuoyunda bir bilinç oluşturmak konusuna en büyük çaba ve teşekkürü basın mensupları hak etti. Hepinize, katkınız, katılımınız ve desteğiniz için çok teşekkür ediyorum'' dedi.
Baş, bir soru üzerin, hem 28 Şubat hem de 12 eylül soruşturmasını yürüten savcılığın kendilerinden zaman zaman bazı bilgi ve belgeleri talep ettiklerini, kendilerinin de bunları gönderdiklerini ifade etti. Belgelerin ne ile ilgili olduğu sorusuna Baş, ''Bu konuda bilgi vermeyeyim'' dedi.
Suç duyurusunda bulunmadıklarını belirten Baş, ''Böyle bir görevimiz de misyonumuz da yok'' diye konuştu. Baş, suç kovuşturmasını savcılığın yürüttüğünü vurguladı.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Hamit Fendoğlu gibi siyasi cinayetlere ilişkin, ''Ben her büyük etki yaratan cinayetin arkasında bir görünen yüz, bir de hedeflenen yüz olduğunu düşünüyorum. O hedeflenenin ne olduğunu bulmak, Türkiye'nin boynunun borcudur'' dedi.
Parlamento muhabirleriyle kahvaltıda bir araya gelen Baş, soruları yanıtladı. Bir gazetecinin, ''Uğur Mumcu cinayetinin yeniden aydınlatılması gerektiğini söylüyorsunuz'' demesi üzerine Baş, ''Elbette Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Hamit Fendoğlu sayısız siyasi suikast var ki bunların arka planı aydınlatılamadı. Yürütülen soruşturmalar, izlenen yol her şekilde akamete uğratıldı'' diye konuştu.
Siyasi cinayetlerin aynı zamanda büyük toplumsal olaylara yol açtığını, belli merkezler ve belli noktaların hedef gösterildiğini belirten Baş, şöyle konuştu:
''Mumcu cinayetinden hemen sonra 100 binin üzerinde insan Ankara'da bir araya geldi ve cenaze töreni dışında büyük bir eyleme neden oldu. Yazdığı 'Rabıta' adlı kitaptaki, dini örgütlerin bu işi yazdığı kamuoyunda bolca işlendi. Ama o karanlık cinayetin arkasında araştırılması gereken husus aslında böyle manipülatif olaylara yol açacak, yarattığı etkiye bakarak aslında biz tersinden gittiğimiz zaman 'çok meseleyi aydınlatabiliriz' diye düşünüyorum. İki cinayet karşılaştırması yaptım; Uğur Mumcu ile Danıştay saldırısını. Danıştay saldırısı sonrasında da hedeflenin özellikle başörtüsü meselesi yüzünden, 'üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle okula girmesiyle ilgili kararda imzası olduğu için öldürdüm' şeklinde bir açıklama yayınlanmış ve yayılmıştı. Oluşturulmak istenen atmosferi o günkü koşullarda, çok daha ileri teknolojiyle ve bir meselenin faili meçhul kalmaması adına daha farklı bir hareket noktası olmasaydı, Danıştay saldırısı da bugün hepimiz tarafından bu nedenle işlenmiş bir cinayet olarak kalacaktı. Ben her büyük etki yaratan cinayetin arkasında bir görünen yüz, bir de hedeflenin yüz olduğunu düşünüyorum. O hedeflenenin ne olduğunu bulmak, Türkiye'nin boynunun borcudur. Uğur Mumcu, çok önemli bir cinayettir.''
Baş, ''Bu kişisel bir değerlendirmeniz mi yoksa elinizde bazı veriler mi var-'' sorusuna, ''Bunu, benim Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda yürüttüğümüz çalışmaların bir birikim değerlendirmesi olarak ele alın. Daha ötesi bilgi ve belgeler, artık bu işleri soruşturacak kişilere ait'' karşılığını verdi.
''Bu tür cinayetlerin devlet sırrı adı altında işendiğini mi düşünüyorsunuz-'' sorusuna Baş, gizlilik kavramının devlet görevlileri tarafından istismar edildiğini düşündüklerini söyledi. Baş, ''İstediğimiz bazı belgeler gizlilik ilkesi nedeniyle verilemediği söylendiğinde ve ısrarcı olduğumuzda üzerindeki gizli damgasıyla, bizim açımızdan hiçbir gizlilik ilkesi olmayan, orada görevli memurun gizli damgasını basmasıyla gizli hale gelmiş evraklar da gördük. Devlet sırrı kavramı, muğlak bir kavram ve bu muğlaklığın hukuki düzenlemeyle giderilmesi gerekir. Raporumuzda önerilerimiz içinde de yer aldı'' diye konuştu.
-''Çok isim vardı''-
Baş, Komisyon'da uzun saatler çalıştıklarını, üyeler olarak aynı şeylere sinirlendiklerini, aynı şeylerden etkilendiklerini belirterek, ''Çok güzel bir duygudaşlık yaşadık. Benim 3. dönemde siyasette yaptığım belki de en anlamlı çalışmaydı. Çok etkilendiğimiz, duygulandığımız, öfkelendiğimiz anlar oldu'' dedi.
Baş, ''Süleyman Demirel ile görüşmenizde zorlandınız mı-'' sorusuna, ''Yok hayır, herkes çok hazırlıklı gitmişti. Zorlanma olmadı. Herkes istediği şekilde konuştu, kimseye baskı yapmadık'' derken, Yeniçeri ise ''Demirel zorlandı'', AK Parti Amasya Milletvekili ve Komisyon Üyesi Naci Bostancı ise ''Zaten 40 yıldır millet hazır..'' dedi.
Baş, ''Komisyon çalışmalarınız boyunca siyasi tehdit veya baskı gördünüz mü-'' sorusuna, ''Hayır. Yok, hiçbir şekilde'' dedi.
Deniz Baykal'ın komisyonu terk etmesiyle ilgili soruya karşılık, ''Hiç üstünde durmuyorum, geçti gitti, biz çok güzel bir rapor ortaya koyduk. Geçmişte kaldı. O bir şey yaptı, biz bir şey söyledik, bitti. Kişiler üzerinden sürekli şahsi değerlendirmeler yapmayı doğru bulmuyorum'' diye konuştu.
Baş, ''(Bu işe niye girdik-) dediğiniz bir an oldu mu-'' sorusuna, ''Yok hiçbir işle ilgili söylemem. Öyle nasip olmuştur. Öyle isyan duyularım yok, o tür şeyler yapmam, yapı olarak yapmam'' dedi.
''Keşke şu ismi dinleseydik- dediği isimlerin olup olmadığı sorusuna Baş, ''Çok var. İsim zikredecek durumda değilim. Çok büyük bir liste vardı, zaman mefhumu nedeniyle yapamadık. Ama komisyonda dinlenmek istenen insan sayısı çok fazlaydı. Biz Genel Kurul'a girdiğimizde milletvekillerimiz de 'beni niye dinlemediniz-' diyor. Herkesin söyleyecek o kadar çok şeyi var ki...Çok kişi başvurdu'' karşılığı verdi.
MHP Ankara Milletvekili ve Komisyon üyesi Özcan Yeniçeri, kendilerine çok sayıda ''dramatik ve trajik mektuplar'' geldiğini belirterek, darbelerin mağduru olmuş insanların çektiği acıları Komisyon çalışmaları sırasında gelen mektuplar, yakınmalar ve hak aramalardan anladıklarını, olayın ''sosyolojik bir mesele'' olduğunu söyledi.
-''Çevik Bir, önce vardı''-
Baş,''Çevik Bir'i dinlememeniz şaşırtıcı geldi bize. 28 Şubat'ta çok önemli rol oynayan isimlerden biriydi-'' denilmesine, prensip olarak görülmekte olan davanın tutuklularıyla görüşmeme kararı aldıklarını belirterek, şöyle konuştu:
''Önce vardı. Bazı kesimler; 'Komisyon aynı zamanda 28 Şubat davasıyla ilgili olarak bazı kişileri suçlu olarak gösterecek, bazı kişilerin tutuklanmasını isteyecek, bu aslında bunun için yapıldı', bir kesim ise '28 Şubat savcılığın yürütüğü soruşturmayı akamete uğratma çabasındalar' dedi. Biz bütün bu iddialardan uzak bir çalışma yürütmek adına titizlik gösterdik. Kaldı ki Komisyon'un görevi, hukuki anlamda muğlaklığı olan bir hususu netliğe kavuşturmak değil. Biz bir meseleyi siyaseten anlamaya çalıştık. Onu başardığımızı düşünüyorum. Yoksa cezaevi ziyaretleri bu anlamda çok azdı. Zaten görülmekte olan davaların tutuklularıyla değildi. Kesinleşmiş hüküm, hükmün infazı yürüyen davalardan bazı isimlerle görüştük, çoğuyla da görüşemedik.''
Raporun savcılığa gönderilip gönderilmeyeceği sorusuna, ''Hayır'' diyen Baş, ''12 Eylül davası savcılığı bizimle beraber MASAK'tan bilgi istemiş. Her iki savcılık '12 Eylül ve 28 Şubat) da çeşitli zamanlarda, çeşitli belgeleri istediler. Biz bırakın Komisyon olmayı, herhangi bir vatandaş da olsanız, adli makamların istediği belge, bilgiyi göndermek mecburiyetindesiniz. İstediklerini gönderdik'' dedi.
''Raporda suç duyurusu yok-'' denilmesine Baş, ''Yok, Komisyon olarak bu görevimiz değil. Raporu ortaya koyduktan sonra sorumlulukları temsil edecek olan savcılık makamıdır. Bazı suçların takibi şikayete bağlı değil, resen takip ederler. Darbe ve darbeye yardım ve yataklık gibi ciddi suçta Komisyon'un çalışmasını aldıktan sonra değerlendirme yapıp girişimlerde bulunabilirler. Ama bizim bunları ayırıp 'suç duyurusunda bulunalım' diyecek düzeyde, bir insanı suçlayacak durumda olmadık. Böyle bir görevimiz yok'' karşılığını verdi.
CHP'li milletvekillerinin ''28 şubata odaklandı'' eleştirisinin hatırlatılması üzerine Baş, ''Hepsi yeteri kadar yer aldı. Tüm alt komisyonlar çok yoğun çalıştı'' dedi.
-MHP'li Yeniçeri'nin ''en''leri-
MHP'li Yeniçeri, ''derin devletin en güzel tanımını Mehmet Ağar yaptı; '1926 yılında Musul ve Kerkük'ün kaybedilmesinden sonra Türkiye'nin bir avuç toprak vermeme iradesinin adıdır' dedi.
Baş'ın ''Özcan Bey o andan itibaren 'derin devlet kalmalı'' dedi sözleri gülüşmelere yol açtı.
Yeniçeri, Komisyon çalışmalarıyla ilgili ''en''leri de gazetecilerle paylaştı. Yeniçeri, ''en etkilenmediğim Demirel; 4 saat konuştu, hiçbir şey söylemedi. En politik olan Başbakan; 28 sayfa yanıt verdi ama hiçbir şey söylemedi. En artist; Sırrı Süreyya Önder. En sıkıntı çektiğim an, işkenceci tavrı olan Adil Serdar Saçan. En laubali olan; Adil Serdar Saçan. En hoşuma giden; 1. sınıf darbecilerin darbe aleyhine konuşması. En anlamsız olan; olanları değil olması gerekenleri söyleyenler'' dedi.
Yeniçeri'nin ''En absürt konuk; Sisi...1 dakika 32 saniye tahammül edebildim. Bunlar kaldılar ama...Etik, estetik ve adap değerlerinin dumura uğrama ihtimali yüksekti, hemen dışarı çıktım'' demesine Baş, ''Mecburduk ama'' derken, AK Parti'li Bostancı ise 'Seni kim dumura uğratabilir-'' karşılığını verdi.
AA