DEMİREL YİNE ERDOĞAN'A BİNDİRDİ
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 11'inci cumhurbaşkanı seçilmesinin geleneğe uygun olduğunu, ancak temsil ve inandırıcılık sorunlarının bulunduğunu söyledi. Radikal'in sorularını yanıtayan Demirel, AK Parti'nin Milli Görüş çizgisini değiştirdiği söylemine karşın, üzerindeki 'takıye tereddüdünün silinmemiş' olduğunu öne sürdü. Türbanın laiklikle ilişkisinin tartışıldığı bir Türkiye'de, Meclis'teki bu temsil tablosuya Erdoğan'ın Çankaya'da oturmasının zor olacağını iddia eden Demirel, yapılması gerekenin, cumhurbaşkanının halk tarafından, iki turlu seçimle işbaşına geleceği bir sisteme geçmek olduğunu söyledi. Demirel böylelikle halkın cumhurbaşkanını sahipleneceğini ve rejimin daha iyi işleyeceğini savunuyor. İşte Demirel'in sorularımıza verdiği yanıtlar:11'inci cumhurbaşkanının kim olacağı ve nitelikleri tartışması, sizin geçen yıl CNN Türk'te yaptığımız programdaki sözlerinizle başladı. Tartışmanın ikinci perdesini başlatan ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 12 Nisan konuşması oldu. Onu Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın 23 Nisan konuşması, Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in çıkışları izledi. Siz Başbakan Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkma ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanlığı seçimine henüz bir yıl var. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'de çok önemli bir makam. Her Türk vatandaşının gönlünde cumhurbaşkanı olmak yatar. Bu doğaldır. Bilhassa siyaset içindeki insanlar için, siyasetin en üst noktası cumhurbaşkanlığı görülür. Şimdiye kadarki uygulama da öyle olmuştur, siyaset için öyle olmuştur. 10 cumhurbaşkanından altısı asker kökenlidir. Onun dışındakiler, Celal Bayar, Turgut Özal ve ben, parti başkanlığından gelmiş. Bir tek Ahmet Necdet Sezer bürokrasiden gelmiş. Yani sivil üç cumhurbaşkanı da siyasetin başından geliyor.
Yani Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını istemesi, siyasetin doğasına uygun mu demek istiyorsunuz?
Oraya geleceğim.
'Arınç'ın heves etmesi doğal'
O zaman TBMM Başkanı Arınç'ın cumhurbaşkanlığı için niyetini belli etmesi nasıl karşılıyorsunuz?
Bilmiyorum gönlünde ne yatıyor? Ama bu na heves etmeyecek siyasetçi yoktur. Siyasetçi dediğin, kimseyi kendi değerinden yukarıda görmez. Görürse, zaten siyaset yapamaz.
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, bu tartışmanın başlamasından rahatsız görünüyor, erken buluyorlar. Sizce de erken mi başladı cumhurbaşkanlığı tartışması?
Türkiye cumhurbaşkanlığını zaten bir yıldır tartışıyor. Bu, Türkiye'de önemli bir durum ve zihinlerde bazı sorular vardır. Bu zamana dek cumhurbaşkanı seçilen sivil kadrolar, parti genel başkanlığından gelmiş. Soruların başında, 'Acaba 2007 seçiminde de hükümeti yöneten siyasi partinin genel başkanı mı gelecek' sorusu var. Acaba öyleyse de, eşinin türban takması sorun olacak mı? Ben geçen yıl sizinle yaptığımız televizyon programında dedim ki, Türkiye'de kıyafet kanunları var, ama cumhurbaşkanının eşiyle ilgili böyle bir kanun yok. Cumhurbaşkanı eşinin başının bağlı olması kanunlara aykırı değil. Ya bunu kabul edeceksiniz ya da kanunları değiştireceksiniz.
'Makul çoğunluk lazım'
Ancak Cumhurbaşkanı Sezer, 12 Nisan konuşmasında kamusal alanın sınırını daha geniş yorumladı.
Sonra iş başka mecraya kaydı. Bugünkü parlamento yapısının Türkiye'ye belli istikrar sağladığı bir gerçek. Ama temsil adaleti yok. 41 milyon oyun 17 milyonu Meclis'te temsil ediliyor; yani yüzde 40 civarı. Yüzde 60 civarı temsil edilmiyor. Bunda gayrimeşru bir durum yok, ama temsil adaletsizliği var. Adaletsizlik sandalye sayısında da var. 41 milyon oya göre temsil yüzde 26, sandalye sayısı yüzde 66.
Seçim Kanunu'nu bu hükümet çıkarmadı ama. Seçim Kanunun'dan şikâyet sizin döneminiz dahil her Meclis için yok mu?
Eğer siyasi iktidarın icraatı düzgün gider, şikâyet gelmezse sorun görünmez. Şikayet gelirse, yani işsizlik, yoksulluk gibi şikâyetler, o zaman tartışma başlar. Bunu ben sayın Erdoğan başbakan olmazdan önce beni ziyarete geldiğinde kendisine de söyledim. Cumhurbaşkanı tartışmasının erken ortaya çıkmasının iki nedeninden biri, işte bu temsil adaleti.
Temsil tartışması ilk kez olmuyor ki...
Doğru. Özal'ın genel seçimdeki çoğunluğunun nispeti yüzde 35'ti, ama yerel seçimlerde yüzde 21.75'e düştü. O zaman da 'Zor olur' dedik. Nitekim zor oldu, Özal rahatsız oldu. Ömrü vefa etseydi, Özal Çankaya'da kalmayacaktı, siyasi partisinin başına geçecekti. Eğer cumhurbaşkanını parlamento seçiyorsa makul çoğunluğu olması lazım. Nitekim beni koalisyonu oluşturan iki parti ve bağımsızlar seçti. Yüzde 50'den fazla temsil vardı. Celal beyi de öyle. Sayın Sezer'i de öyle.
' Takıye tereddüdü silinmedi'
İki neden dediniz, diğeri sizce ne?
Başı türbanlı olmak, aslında kanuna aykırı değil. Yalnızca, 'gelenekte, geçen 10 cumhurbaşkanının hanımlarının başında türban yok, bu yadırganır' diyorum. Simge olarak türbanın, laiklikle münasebetinin tartışıldığı Türkiye'de, bu soru da zihinlerde. Bu soru zihinlerdeyken orada zor oturursunuz. Sizi zorla indirirler demiyorum, benim defterimde zor yok, ben meşruiyetçiyim. Ama Çankaya bir partiye ait bir yer değil. Orada milletin temsil edilmesi lazım. Bu nedenle tartışma erken başladı. Ya Erdoğan 'Ben illa cumhurbaşkanı olacağım' deyip, şu iki durumu da görmezden gelirse ne olacak sorusu var. Ayrıca Erdoğan'ın şahsına itirazlar da var.
Bunlar geçmişiyle ilgili; yani Milli Görüş geçmişiyle. Gerçi AK Parti Milli Görüş'ü destekler beyanda bulunmadı. Ama zihinlerde, eski alakalarıyla ilgili tereddütler var. Geçmişte laiklik nedeniyle kapatılan partilerle ilgililerinin kalmadığı beyanlarının 'sureta', görünüşte olduğuna dair tereddütler var. Bunun adı takıyedir. Takıye tereddüdü var, silinmiş değil.
Erdoğan ve AK Parti'yi takiyye yapmakla suçluyorsunuz ve bu durumu da cumhurbaşkanlığı seçimi önünde bir sorun görüyorsunuz, öyle mi?
Başka tereddütler de var. Ben diyorum ki, Türkiye'de cumhurbaşkanını halk seçmeli. Seçim iki turlu olmalı ve böylece seçilen cumhurbaşkanı halkın yüzde 50'sinden fazlasının oyunu alıp gelmeli. Zaten seçimler ikinci tura kalır ve seçmenler ikinci turda iki adaydan birine oy kullanırsa Türkiye'nin en azından yarısı, 'Bu seçilen benim cumhurbaşkanımdır' diye sahiplenebilir. Bu mu iyi, yoksa Türkiye'nin dörtte üçünün 'Benim değildir' dediği bir cumhurbaşkanı seçilmek mi? Böylece Türk devleti daha iyi işler, halk Cumhuriyet'e daha iyi sahip çıkar. Zaten Avrupa'ya bakarsanız, gidişin bu yönde olduğunu görürsünüz. 26 Avrupa ülkesinden 17'sinde cumhurbaşkanını halk seçiyor. Bunların hiçbirinde başkanlık sistemi yok. Bu ülkelerden yalnızca Türkiye'de cumhurbaşkanları bir dönem için seçiliyor, geriye kalanların hepsinde en az iki defa seçilme hakkı bulunuyor, bazılarında seçim tahdidi yok.
Sizce AK Parti hükümeti böyle bir Anayasa değişikliğini Meclis'e taşır mı?
Bunları halkıma söylüyorum. Sizden geriye iyi bir şey kalsın. Cumhurbaşkanlığı seçimi güncel bir sorun değil, ama çözümünü güncel tayin ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi güncel mesele olmaktan çıkmalı. Ayrıca, halkın Cumhuriyet'e, demokrasiye, siyasete sahip çıkması için başka yapılması gerekenler var.
Seçime gitme yetkisi
Nedir onlar?
Üç konu daha var. Birincisi, cumhurbaşkanına ülkeyi seçime götürme yetkisi verilmeli. Halk huzursuzlandığında, seçime gitmek gerekiyor. Ama ülkeyi seçime götürmesi gereken kurum parlamento olunca, parlamentoyu harekete geçirmesi gereken kişi siyasetin başında olunca, seçime gidilemiyor. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 budur. Öncesinde seçime gidilebilseydi, 27 Mayıs ve 12 Eylül olmayabilirdi. Avrupa'nın belli başlı ülkelerinde uygulama budur. Fransa cumhurbaşkanı, İtalya cumhurbaşkanı, İspanya kralı, Belçika kralı, Avusturya cumhurbaşkanı, Portekiz cumhurbaşkanı gerek gördüklerinde meclislerini fesheder, yani seçimi yeniler. İngiliz başbakanı hiç kimseye sormadan ülkeyi seçime götürebilir. Devletin iyi işlemesi için Türkiye'de cumhurbaşkanına bu yetki verilmelidir.
Meclis ile halkın arası kopuk
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle mi öneriyorsunuz bunu?
Hayır. Halk tarafından seçim yoluna, seçim yetkisi olsa da olmasa da gidilmeli. Devam ediyorum: Bugünkü temsil sisteminde Meclis ile halk arasında kopukluk var. İstanbul'un 70, Ankara'nın 29 milletvekili var. Vatandaş milletvekilini tanımıyor. Ve Türkiye'de siyasi sistem işlemiyor. Halk seçtiğine sahip çıkmıyor, seçtiği de seçildiği kuruma sahip çıkmıyor. Türkiye rejimini işletmek için dar bölge seçim sistemine geçmeli. Halk rejime bağlanmalı, sahip çıkmalı.
Bu böyle gidemez. Son olarak, siyasi partilerin halkın önüne çıkardığı listeler, partilerin genel merkezlerinden değil, önseçimle tespit edilmeli. Bu da halkı, siyasi partilere, siyasete bağlar. Güçsüz siyasi partilerle güçlü siyaset, güçlü demokrasi mümkün değil. Bunlardan bağımsız olarak, eninde sonunda Avrupa da, Türkiye de başkanlık sistemine geçecektir. Ama o zamana kadar da iyi yönetilmek lazım. Kimse üstüne alınmasın, ülke yönetilemiyor. 70 milyonluk Türkiye'yi demokratik olmayan usullerle yönetmeyelim. Güçlü demokrasi için bu dört tedbiri almamız lazım.
Demirel'in güçlü demokrasi reçetesi
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Türkiye'de demokrasinin güçlenmesi ve iyi işlemesi için önerdiği anayasal ve yasal değişiklikler şunlar:
1- Cumhurbaşkanını halk, ikinci tura iki aday kalacak şekilde iki turlu seçsin,
2- Cumhurbaşkanına Meclis'i feshedip seçime gitme yetkisi verilsin,
3- Genel seçimler dar bölge esasına göre yapılsın,
4- Milletvekili listeleri önseçim ile belirlensin.
(muratyetkin-radikal)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 05:41