Babıali'nin ‘‘haşarı çocuğu’’ Engin Ardıç, dünkü köşe yazısında özeleştiri yaptı. Ardıç, Star Gazetesi'ndeki yazısında bu kez eleştiri oklarını, keskin diliyle kendisine yöneltti.
Ardıç, ‘‘ Ne kadar yanlış yaptığımı biliyorum. Bu bir özeleştiridir. Bazı basın yayın p...ları beni de kendilerine uydurdular, Allah kahretsin! Eski okurlarımın tanıdığı o eski Engin'i yitirdim. Ekşi, huysuz, ‘negatif' bir herif oldum çıktım’’ diye yazdı. Ardıç’ın ‘‘Yahu nedir şu perestroyka dedikleri?’’ başlıklı dünkü yazısının, başkalarının yanı sıra kendisini de eleştirdiği bazı bölümleri şöyle:
DOĞRU BİLDİĞİ YANLIŞLAR
Verecek yanıtı olmayanların başvurdukları en kurnaz ve en kestirme yoldur: ‘‘Ben kimseyle polemiğe girmem arkadaş!’’
Öyle ya, seni yazdıklarınla yargılarlar ama yazmadıklarınla yargılayamazlar ki...
Örneğin Attila İlhan. Büyük adamdır! Kimseyle ‘‘diyalog’’ kurmaz. Yanlışını kabul etmez. Sen ne söylersen söyle, kendi bildiğini (daha doğrusu, ‘‘kulaktan duyduğunu’’) okur. Doğru bildiği yanlışları, onun için evrensel ve katı gerçeklerdir.
KİMSEYE DÜŞMAN DEĞİLİM
Bir başkası... Biz adama ‘‘neymiş şu glaznost ve perestroyka dedikleri, madem anlatacağım diyorsun, anlat da çoluk çocuk da öğrensin’’ diyoruz, o tutmuş Gorbaçov'un küreselleşme üzerine yaptığı eleştirileri dile getiriyor. Ozon tabakası delinmiş, falan filan.
Sevgili Zülfü Livaneli'den sözediyorum tabii.
‘‘Sevgili’’ kelimesini haybeye kullanmıyorum, lafın gelişi değil. Çok iyi bilir ki kendisine düşman değilim.
(Kimseye düşman değilim. Arda Uskan'ın ‘‘yerinde olmayan dumanlı kafacığı’’ belki almayacak ama, ona da düşman değilim, rahmetli Ercan Arıklı'ya da, Ercan'ın haremine de... Sağ ya da sol hiçbir siyasi partiye de...)
YÜREKLERİ NASIR BAĞLAMIŞ
Ben Livaneli'nin ‘‘Gorbaçov'la Devrim Üstüne Konuşmalar’’ kitabını paramla aldım okudum, eleştirisini de yazdım; nice sonra postadan imzalı bir nüshası geldi. ‘‘Dostlukla’’ demiş Livaneli...
Sağolsun. Elbette dostlukla. Eleştiri de dostlukla. Fakat bizler, tek kelime için birbirine ölümüne düşman kesilen bir sözde ‘‘aydınlar’’ çevresinde büyüdüğümüz ve yaşadığımız için (örnek, bir tek cümleciğim yüzünden benimle on dört yıldır konuşmayacak kadar burnu büyük, katı, benmerkezci, gaddar ve bencil olan Hilmi Yavuz), uzun zamandır dostluk kavramını bile unuttuk bu Allah'ın belası Babıali'de. Belki de sevgili İclal Aydın haklıdır: Kötü insanlarla çarpışa çarpışa yüreğimizin kulağını tıkadık. Bizi paramparça edemesinler diye katılaştık. ‘‘Demek ki böyle olmak gerekiyormuş’’ diye onların kurallarına uyduk. Halt ettik, kendimizi korumak amacıyla yürekleri nasır bağlamış adamların yöntemlerini kendimize örnek diye aldık. Çevremize kabuk ördük ki bizi kıramasınlar.
Ne kadar yanlış yaptığımı biliyorum. Bu bir özeleştiridir.
Bazı basın yayın p...ları beni de kendilerine uydurdular, Allah kahretsin! Eski okurlarımın tanıdığı o eski Engin'i yitirdim. Ekşi, huysuz, ‘‘negatif’’ bir herif oldum çıktım.
Ama geçecek. ‘‘Titreyip kendime döneceğim’’. Hiçbir art niyetim de yok, o sözünü ettiğim basın yayın ‘‘elemanları’’ dedikoduya girişmesinler. Barışan barışır, barışmak istemeyen defolur gider. Kimseye yaltaklanacak değilim, kendime ve okuruma karşı sorumluyum.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:30