Gündem
  • 16.4.2007 08:45

ERDOĞAN'IN BİR AYAĞI KÖŞKTE!.

İSMET BERKAN

Cumartesi akşamı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı taşıyan Ana uçağında gazeteci olsun olmasın herkesin konuştuğu konu Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağıydı.

Daha uçak kalkmazdan önce, salonda bu konuda en azından beş ayrı iddialaşmaya daha tanık oldum, kimi kravatına, kimi yemeğine, kimi bıyığına-sakalına iddialaşmalar.
      Aslında ben de bugüne kadar çok direnmeme rağmen cumartesi sabahı biriyle yemeğine iddiaya girdim, o sabah bana göre Erdoğan aday olmayacaktı. Ama iddiamın üzerinden 15 saat geçmeden bu kanaatim büyük bir sarsıntı geçirdi.


      Uçakta bermutat, biz gazeteciler toplu halde Başbakan'ın yanına gidiyoruz ve aşağı yukarı yarım saat süren bir soru-cevap faslı oluyor. Cumartesi gecesi de aynı şey oldu. İlk sorular 'ısınma' kabilindendi, malum o gün Ankara'da düzenlenen miting vs. öyle şeyler konuşuldu, yazacak çok da bir şey yok esasen.


      Derken ben, dünkü Radikal'de çıkan Nazif İflazoğlu'nun haberini, Adalet ve Kalkınma Partisi teşkilatında ve genel seçmen kitlesi içinde yapılan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı ile ilgili yoklama haberini sordum. Teşkilatın yüzde 70'i Erdoğan'a 'Çıkma' diyordu habere göre. Erdoğan, soruyu ve benim rakamımı duyunca şaşırdı, sonra mütebessim bir ifadeyle "Daha ben görmedim araştırmayı" dedi. Acaba görmediği için mi şaşırdı soruma, yoksa daha bu sorudan hemen önce yaptığımız parti içinden bilgi sızmasıyla sohbetinin ardından bir yeni sızıntıya daha tanık olduğu için mi, anlayamadım ama Başbakan 'Görmedim' diyorsa, ona inanmaktan başka çaremiz yok.


      Ardından yürüttüğü 'istişare'lerin niteliğiyle ilgili konuştuk. Başbakan, topladığı görüş ve aday isimlerinin 'Kendisinde' olduğunu ve bunlardan bir 'Harman yapacağını' söyledi ve ekledi: "Elde ettiğim bütün sonuçları Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantımızda değerlendireceğiz." Başbakan, kendisinin aday olup olmayacağı konusunda aslında ser veriyor sır vermiyordu.


      Biz gazeteciler de her seferinde aslında aynı cümleyi elde edebilmek için farklı bir yerden soru soruyorduk. Başbakan'ın aday olup olmaması konusunda net bir cevap alamadık ama bu vesileyle süreçle ilgili bazı bilgiler daha netleşti.


      Örneğin Başbakan, alınacak kararın MKYK'da oluşacağını ve bu kararı kendisinin bir grup toplantısıyla duyuracağını söyledi. MKYK'nın tarihi belli, 18 Nisan. Peki grup ne zaman toplanacak? '24'ünde olabilir, 25'inde olabilir.' Acaba milletvekilleriyle görüşmelerinde genel hava ne? Başbakan, "Şunu söyleyebilirim, genel hava 'Kararınız kararımızdır' yazan pankartlardaki gibi, 'Takdirinize uyarız' pankartlarındaki gibi" dedi ve ekledi: "Bunu demokratik bulmayanlar olabilir ama hava bu." O zaman MKYK ne karar alacak?
      Başbakan 'Bilemem' diyor ama benim izlenimim MKYK'dan Başbakan'a bu konuda yetki verilmesi kararı çıkacak. Büyük ihtimalle Başbakan kendi kişisel kararını 18'inde MKYK'ya da söylemeyecek, oradan da izlenim toplamaya devam edecek ve MKYK ona 'Siz kimin cumhurbaşkanı olmasını isterseniz onu ilan edebilirsiniz' şeklinde bir yetki verecek.


      Başbakan, biz sormadan başka bir konuya daha girdi: Milletvekilleriyle yaptığı ve henüz tamamlanmayan görüşmelerde, bir kişinin son anda gidip bireysel olarak adaylığını koyacağı izlenimini edinmediğini söyledi. "Ama olabilir de" dedi.


      Başbakan, biliyorsunuz buradan döndükten sonra, yarın Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Mehmet Ağar'la konuşacak. Ağar görüşmesinin temelini 367 konusu oluşturacak, şu ana kadar genel kurula gireceği konusunda olumlu sinyaller veren Ağar'dan 367 sorununun aşılması için bir anlamda destek isteyecek Başbakan.


      Peki bugüne kadar neredeyse yok saydığı Erkan Mumcu ve onun Anavatan'ıyla da görüşecek mi? Başbakan ilk kez kapı araladı, "MKYK'dan bu konuda karar çıkarsa neden olmasın" dedi. Ardından Deniz Baykal'la neden görüşmeyeceğini bir kez daha anlattı.
      Ben araya girdim, 'Herkese danışıyorsunuz, peki ailenizle konuştunuz, onların görüşünü aldınız mı' diye sordum.


      Başbakan, "O işi çoktan hallettik" dedi, eşiyle konuştuğunu ve onun görüşünü aldığını söyledi. Daha sonra aynı konuyu yineledim, 'Peki eşinize bir karar iletip ondan öyle mi görüş istediniz' dedim, bu kez, "Hayır, ben bir karar söylemedim, çünkü henüz bir karar vermedim ama eşim bana kendi düşüncesini söyledi." Peki ama Emine Erdoğan acaba ne demişti Başbakan'a? Son üç-beş gündür kulisleri dalgalandıran söylentideki gibi 'Çankaya'ya çıkma' mı demişti kesin bir dille? Başbakan, "Onu eşime soracaksınız ama cevap alır mısınız, bilmem" dedi. Fırsat olmadı, Emine Erdoğan'a soramadık!


      Derken sohbetin bence en 'heyecanlı' kısmına geldik. Bir arkadaşımız, 'Daha önce iki siyasi lider Çankaya'ya çıktı, onların tarafsızlıklarıyla ilgili sıkıntı çıktı, siz veya belirleyeceğiniz kişi çıktığında bu sıkıntı olmayacak mı?' diye sordu. Başbakan kesin konuştu:


      "Giden partisini bırakmaya mecbur. Buradan ayrılıp Çankaya'ya gittin mi, siyasi kimliğin geride kalır. O kimlik sadece hafızandadır, onu da oradan sadece sandıkta oy verirken çıkartırsın. Hem öyle oyunu da göstere göstere değil, gizli verirsin. Çünkü, 'devletin başı' sıfatını korumak zorundasınız ki birliği bütünlüğü sağlayın. Pek çok cumhurbaşkanı gördük, tarih hepsinin başarı performansını yazacak." İşte bu cevap hepimizin kulaklarının dikilmesine neden oldu. Başbakan ilk kez cumhurbaşkanı gibi konuşuyor, hatta gelecekte tarihin kendi olası cumhurbaşkanlığını nasıl yazacağı sorununu bile düşündüğünü belli ediyor, cümleye 'Buradan' diye başlıyordu.


      Hemen bu konuyu deşmeye başladık. Bir arkadaşımız, Serdar Turgut'un cumartesi günkü yazısını hatırlattı. Turgut, yazısında Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasıyla Cumhuriyet döneminde yeni bir perde açılacağını (olumlu anlamda) yazmıştı. Başbakan, yazıyı anlamak isterken, "Yani halka açılan bir Çankaya" dedi, ellerini de iki yana açarak. Evet, öyle olacaktı!
      Peki Özal ve Demirel Köşk'e çıktıktan sonra ya partilerinde sorun çıkmış ya da partileriyle araları açılmıştı... Erdoğan yanıtladı:


      "Güçlü bir liderseniz, siz gidince partiyi paylaşma süreci başlar. Rahmetli Özal'da ilk başta olmadı ama sonra yaşandı. Özal partiyi sahiplenmek isteyince olumsuzluklar yaşandı. DYP'de de aynısı oldu. Tansu hanım partiyi güçlü tuttu." Enis Berberoğlu sordu: "Süleyman Demirel yukarı çıkarken 'Ben arkama bakmam' demişti..." Erdoğan'ın cevabı sektirmeden geldi:
      "Aslında olması gereken o. Hatta ben size daha agresif biçimde söyleyeyim: O lider öldü. Yani lideri öldüğünde parti ne yapması lazımsa onu yapmalı. Yerine gelen partiyi sahiplenip ne yapması gerekiyorsa onu yapmalı." Bu cevap hepimizin dilinden 'Hayırlı olsun' sözcüklerinin geçmesine neden oldu. Enis üsteledi, eşelemeyi sürdürdü: "Bir şehir efsanesine göre siz bu konuda daha parti kurulurken Abdullah Gül ile anlaşmışsınız zaten, yani siz Köşk'e o da Başbakanlığa diye..." Erdoğan bu şehir efsanesine de kızmadı, "Hayır" dedi, "Bu konuyu hiç konuşmadık ama başka şeyleri konuştuk, partide her şeyi böyle oluşturduk. Bizim aramızdaki kardeşlik bağlarını hiç kimse hiçbir biçimde bozamaz.
      Bu bağlar gelecekte de bozulmaz.

" Abdullah Gül'e atılan bu gül destesi de dikkatten kaçmadı elbette. Ama eşeleme bitmemişti. 'Yani bu uçakla, Başbakanlığa ait Ana uçağıyla son gezilerinizi mi yapıyorsunuz?' Bu soruya Başbakan gülebilir, 'Hayır nerden çıkarıyorsunuz' diyebilir veya başka bir cevap verebilirdi ama bunların hiçbirini yapmadı, tam tersine daha önce düşünülmüş bir konuyu açıkladı: "Yeni cumhurbaşkanı seçildikten sonra bir uçak havuzu oluşturacacağız. Yani onun uçağı, bunun uçağı olmayacak, devletin uçakları olacak." Ben araya girdim: "Yani bu uçakla uçmaya devam edeceksiniz?" Gülmeye başladı Başbakan. Bir arkadaşımız üsteledi: 'Ya yeni cumhurbaşkanı bu dediğinizi kabul etmezse?' Erdoğan, "Hiç olur mu öyle şey" dedi, "Bu partimizin kararı, yeni cumhurbaşkanı da partimizden biri olacak." Başbakanla sohbetimiz daha sonra Kuzey Irak konusuyla devam etti ve bitti. Erdoğan, Kuzey Irak meselesiyle ilgili daha önce söylediği şeyleri yinelediği için buraya almayacağım.
      Erdoğan'ın yanından çıkıp arka bölüme geçtiğimizde herkesin gözü üzerimizdeydi, milletvekillerinin, bakanların... Biz de 'Hayırlı olsun 11. Cumhurbaşkanı' dedik, 'Söyledi mi' dediler. Hayır, açıkça söylememişti ama işte yukarıdaki kadar da söylemişti.


      Sonra düşünürken içime bir kurt düşmedi değil. Günlerdir kendisine cumhurbaşkanlığı dışında hiçbir şey sorulmayan Başbakan bütün sohbet süresince en ufak bir sıkıntı emaresi bile göstermemiş, hatta hep mütebessim bir ifadeyle konuşmuştu, açıkçası kendisini bağlayacak bir cümle de sarf etmemişti. Yoksa aslında bizimle ince ince dalgasını mı geçmişti?


      Bu kanımı Başbakan'ın çok yakın çevresinden birine söylediğimde, o da bana mütebessim bir ifadeyle 'Başbakan dalga geçmez' dedi. Sahiden geçmez mi?
      Aynı yakın çevreler, özellikle son dört-beş gündür, daha önce sıkıntılı gibi gözüken Başbakan'ın çok rahatladığını da söylediler.


      Bu rahatlık, kendi kafasında bir fikri oluşturmuş olmasından mı kaynaklanıyor acaba?
      Yavaş yavaş bizim Cemil Müneccim'in alanına giriyorum galiba.

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 20:02

İLGİLİ HABERLER