Gündem
  • 15.2.2021 11:56

Fetullah Gülen hainini zıplatan isim

FETÖ elebaşı Gülen'in düşmanlığını açıkladı! "Adını duyunca hafakanlar basardı"

"Vefa Operasyonu, FETÖ’nün en alçak, en iğrenç yüzlerinden birini daha deşifre etti" ifadeleriyle yazısına başlayan Latif Erdoğan, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili düşmanlığını yazdı.

Latif Erdoğan, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili düşmanlığını açıklayarak "12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbeye, Salih Mirzabeyoğlu yakalanıp hapse atılacak, diye çok sevinmişti. Fakat beklediği olmadı. 1991 yılında onun tutuklanmasına kadar yaşadığı süreçte hep kâbus yaşadı. Ne zaman baş başa kalsak hemen onun kendisini öldürtmek için planlar hazırladığından söz açar, bu konuda kendisine ulaşan resmi belgelerden bahsederdi. Tabii ki, bu belgelerin kendi elemanlarına hazırlattığı düzmece belgeler olduğunu ayrıca açıklamama gerek yok." ifadelerini kullandı.

Latif Erdoğan "FETÖ- işkence- Mirzabeyoğlu" başlıklı yazısında şunları yazdı:

Vefa Operasyonu, FETÖ’nün en alçak, en iğrenç yüzlerinden birini daha deşifre etti. Askeriyede konuşlanmış işkence timinin, kendilerinden olmayan nice vatan evladına, sırf askeriyeyi bıraktırmak için neler çektirdiğini, nasıl işkencelere tabi tuttuğunu bu vesileyle ve somut delilleriyle bir kere daha görmüş olduk. Askeriyede uygulanan bu işkencelerin bütününden FETÖ elebaşı mutlaka haberdardır; ve onlara bu emri veren de yine odur. Bu açıdan FETÖ elebaşı da bu dosyaya dahil edilmelidir.

Balık baştan kokar, denilir. FETÖ elebaşının paranoyak olduğu kadar da sadist olması elbette gücü elinde bulunduran örgüt üyelerine de bir şekilde yansıyacaktır. Nitekim öyle de olmuştur.

Kestanepazarında, özellikle geceleri sınıfları, yatakhaneleri dolaşırken elinde mutlaka cop benzeri sopa bulundururdu. Gördüğü en ufak bir yanlış karşısında delirir, elindeki bu sopayla önüne gelene vurur, vururken de hiçbir ölçü tanımazdı. O anda ister istemez sağa sola kaçışmalar olur, bu sadist ruhlu sefil o kaçışmalara bakarak hasımlarını bozguna uğratmış bir mahalle kabadayısı haline bürünür ve yaptığından büyük bir keyif aldığı her halinden belli olurdu. Belki de o anlarda çocukluğunda idol edindiği Erzurum’un ünlü kabadayısı Kanlı Fuat’la kendisini özdeştirir, ulaştığı bu taban zirve ona sonsuz haz ve mutluluk verirdi…

Gece mütalaasındaydık. Herkes buraya baksın, diye bir nara attı. Hepimiz, sınıfların ortasındaki küçük meydana bakmaya başladık. Biraz sonra beş- on öğrenciyi elindeki sopayla döve döve meydana getirdi. Sonra teker teker hepsini yine dövmeye başladı. Öyle acımasız, öyle gaddarca vuruyordu ki, çocukların hepsi yarı baygın yere serildi. İçlerinden bazıları günlerce iki büklüm, topallayarak yürüdü.

Buca kampında, İzmir’in yaz aylarındaki o kavurucu sıcağında, çıplak ayakla dikenli tarlalarda öğrencileri koşturur, zerre kadar acıma duygusunun olmadığının tezahürü bir sadistlikle, yatırır, kaldırır, süründürürdü. Yine o esnada bile, elindeki sopayla ve var gücüyle on iki- on üç yaşlarındaki o körpe çocukların bellerine, sırtlarına vururdu.

Paranoyaktı. Ona göre herkes onu öldürmek istiyordu. Sadece bana söylediği isimlerin bile sayısı oldukça kabarıktır. Kim bilir başkalarına, benim adımı da ekleyerek daha kimleri söylemiştir. Ne ki mevcut listeden birisini saplantı haline getirmişti. Salih Mirzabeyoğlu denilince hafakanları tutar, yarım saat, bazen bir saat onun aleyhinde konuşur, gıyabında her türlü hakareti yapar ancak teskin olurdu.

12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbeye, Salih Mirzabeyoğlu yakalanıp hapse atılacak, diye çok sevinmişti. Fakat beklediği olmadı. 1991 yılında onun tutuklanmasına kadar yaşadığı süreçte hep kâbus yaşadı. Ne zaman baş başa kalsak hemen onun kendisini öldürtmek için planlar hazırladığından söz açar, bu konuda kendisine ulaşan resmi belgelerden bahsederdi. Tabii ki, bu belgelerin kendi elemanlarına hazırlattığı düzmece belgeler olduğunu ayrıca açıklamama gerek yok. Bir de Mirzabeyoğlu’nun kendi el yazısıyla yazdığı hatıraların, sürekli kendisine ulaştırıldığından bahsederdi. (Her şey açık, yorum yok…)

FETÖ elebaşının, Salih Mirzabeyoğlu’na olan düşmanlık ve husumetini sadece paranoya ile izah etmek zordur. Böylesi bir husumete dayanak olacak kuvvetli bir saik lazımdır ki, o da FETÖ elebaşının, fikri planda Mirzabeyoğlu karşısında yaşadığı kompleks ve bu kompleksin onu sürüklediği korkunç haset ve kıskançlıktır.

Mirzabeyoğlu’ndaki fikri derinlik, diğerinde yoktur. Söz buraya gelmişken, konuyla ilgili olduğu için başımdan geçen bir anekdotu da aktarayım: Yıl 1998. Cağaloğlu’ndaki Gökkuşağı isimli toptan kitap satışı yapılan yere gittim. Baştan sona dolaştım. Sonra da yetkililerden birinin odasında sohbet ettik. Kendisine, o kadar din ve İslam düşmanı yazarın kitapları bile satılırken Mirzabeyoğlu’nun kitaplarının niçin satılmadığını sordum. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Sonra da dediklerimi FETÖ elebaşına ulaştıracağından kuşkum olmayan bu kişiye, “Mirzabeyoğlu’ndaki fikri derinlik ‘Hocaefendi’de de yoktur” dedim. Tahmin ettiğim gibi bu kişi hemen bu sözümü ona ulaştırdı. Uzun süre bana küs durdu ve bir daha da benim yanımda Mirzabeyoğlu meselesini açmadı.

Kendisinde o çapta fikri derinlik yoktur ama, FETÖ elebaşı, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mefkuresini kendisinin temsil ettiğine inanmaktadır. “Altın Nesil”, Üstadın Büyük Doğu Marşında geçen “Yürü altın nesli o tunç Oğuz’un” mısraından alınmıştır. Fakat FETÖ elebaşı bu mefkurenin içini kendi düşünceleriyle dolduramayacağının da farkındadır. Cemaat içinde mevcut Necip Fazıl sevgisinin kendisinden başka bir mecraya akıp gitmesinden de ciddi şekilde endişe etmektedir.

İşte rahmetli Salih Mirzabeyoğlu’na reva görülen insanlık dışı muamelelerin ve korkunç işkencelerin sebebi, ondaki bu endişe, bu korku, bu paranoya, bu sadistliğin bütünüdür. Bence öldürülme sebebi de öyledir…

Güncellenme Tarihi : 15.2.2021 12:10

İLGİLİ HABERLER