Yaşam
  • 19.12.2002 11:15

GAZETECİLERDEN POLİTİKACILARA İŞKENCENİN GERÇEK YÜZÜ

KAYNAK : Haber Vitrini Kimi 12 Mart Muhtırası’nda, kimi 12 Eylül İhtilali’nde tutuklandı. 100 günü aşan sürelerde gözaltında kaldılar. İşkence hücrelerinde organlarından bazılarını ve ruhlarını bıraktılar. Gözaltı sırasında ağır işkenceden geçen ünlüler, yaşadıklarını Tempo'ya anlattı. Başlıktaki cümle ise Metris'te işkenceye maruz kaldığını söyleyen eski DSP Milletvekili Rıdvan Budak'a ait... Prof. Halil Berktay (Sabancı Üniversitesi) İşkencecilerimiz özel eğitim almışlardı 1972 yılının mayıs sonu ile haziranın ilk yarısı boyunca toplam 19 gün aralıklı olarak işkenceye maruz kaldım. 27 Mayıs'ı Ankara Emniyeti'nin 7 veya 8. katındaki ünlü nezarethanede 4 gün bir banka kelepçeli olarak geçirdik. Oradan çeşitli bodyguardlara birebir kelepçelenerek, gözlerimiz bağlanarak, bir askeri araca bindirilerek bilinmeyen bir yöne götürüldük. Tek kişilik hücrelerde yataklara kelepçelenerek işkenceye tabi tutulduk. 25 yaşındaydım. Falaka ile birlikte kombine olarak elektrik işkencesi uygulandı. El, ayak parmaklarım, kulak memem ve dişlerimden elektrotlar bağlandı. Bir yandan falaka bağlanırken diğer yandan elektrik veriliyordu. Bunu uygulayan insanlar sivil giyimli subaylardı. Birbirlerine binbaşım, albayım, yüzbaşım, yarbayım diye hitap ediyorlar, bizim de o şekilde hitap etmemizi istiyorlardı. Rıdvan Budak (Eski DSP Milletvekili) Marksizm değil Markizm diyenler sorguluyordu 12 Eylül 1980'de 30 yaşındaydım, Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı, DİSK Yönetim Kurulu üyesiydim. ‘‘Teslim olun’’ çağrısının yapıldığı ilk örgüt DİSK'ti. Durumu anlamak için 3-4 gün bekledim. Selimiye Kışlası'na teslim olmaya gittim. Çok üst düzey sendikacılar o gün teslim olmadılar. Kendinizi hiçbir şekilde düzen dışı kabul etmiyorsunuz. Sonuçta biz sendikacıyız. Onların gerekçesi şu: Solcusunuz, büyük hak taleplerinde bulunuyorsunuz, grev yapıyorsunuz, direniş yapıyorsunuz. Kendim teslim oldum. 120 gün boyunca gözaltında kaldım. Metris'te ve Davutpaşa Kışlası'nda Otağ-ı Hümayun denilen kubbeli bir yerde işkenceye maruz kaldım. Davutpaşa Kışlası içinde 2.5 yıl hapis yattım. Bana sorguda bu genç yaşta bu göreve nasıl geldiğimi sordular, hangi siyasi grupların desteklediğini, sosyalist blokla ilişkimi sorguladılar. Orada size ‘‘Kennedy'i sen öldürmüştün’’ diye suç yüklemeye kalksalar kabullenebilirsiniz. Sıkıntılı bir süreçti. Size kötü davranan kişi sizin doğrularınızı almak istemiyor. İhtilalin ihtiyacı olanı alıyor. Kaba dayakçı olanın konuyu ne kadar bildiği de meçhul. Marksizm diyemiyor, Markizm diyor. Kaba dayak yedim. 7-8 kişi aralarına alıp dövdüler. Genç olduğum için direndim. Unutulmayacak kadar işkence gören arkadaşlarımız oldu. Bazıları ruhsal sıkıntı çektiler. Benim kişiliğim farklıydı. Bunun bir senaryo olduğunu düşündüğüm için olayı öyle algıladım. Ferai Tınç (Hürriyet yazarı) Ruhumu özgürleştirerek acıya dayanmaya çalıştım 1972 yılında 12 Mart muhtırasından sonra solculara karşı büyük bir tutuklama kampanyası başladı. O zaman İhtilalci İşçi ve Köylü Partisi ile birlikte çalışıyordum. 1972 Ağustos'unda örgütü çökertmek için yapılan kampanya sırasında yakalandım. Ankara Emniyeti'nde 15 gün kaldım ve işkence gördüm. Ayrıca Yıldırım Bölge Askeri Cezaevi'nde de işkence sürdü. Sorgulama süresince manevi işkence dışında dövdüler, ayaklarımı sopalara bağlayıp ayaklarımın altı parçalanıncaya kadar falaka attılar. Vücudumun çeşitli yerlerine elektrik verdiler. Bu işkence gece gündüz 15 gün sürdü. Hazır ifadeleri imzalamam isteniyordu. Arkadaşlarımı ve kendimi suçlayıcı ifadelerdi. Bunları kabul etmem onların başarısı sayılacaktı, onun için öldürme niyetiyle işkence yapıyorlardı. ‘Aman ölmesin’ demiyorlardı. Vücudumdaki izlerin ne kadar sonra kaybolduğunu hatırlamıyorum; çünkü aynı işkence cezaevinde de devam etti. İşkenceyi yaşarken etkisini üzerimden atmaya çalıştım. Ruhumu özgürleştirerek acıya dayanmak yöntemini bulmuştum. Acıyı hissetmemek için ruhumu bedenimden uçurmak gibi yöntemler deniyordum. Yaşar Okuyan (Eski Devlet Bakanı) Hayvanat bahçesindeki gibi kafeslere kapatıldık 12 Eylül ihtilalinden sonra 2 yıl 11 gün cezaevinde yattım, 10 yıl idamla yargılandım. Mamak Dil Okulu'nda şartlar daha medeniydi. Daha sonra Mamak Askeri Cezaevi'ne naklettiler. Mamak, cezaevi bile değil. Daha kapıdan girişinizde sağcı solcu ayrımı yapmadan A Blok´un girişindeki kafese konuyorsunuz. Hayvanat bahçesindeki kafesler gibi. Kafeste kalış süreniz 24 saat ile 1 ay arasında değişir. Her taraf açık, buz gibi, inanılmaz soğuk. O kafeste 24 saat kaldım. Orada emir dışında yapılan en küçük bir harekette, ensenize, kafanıza, sırtınıza cop iniyor. Saatlerce kıpırdamadan durmak zorundasınız. Kafesten sonra beni Taha Akyol'la aynı hücreye attılar. Orada coplandım ama çarmıha gerilmedim. Kafamızı, bıyıklarımızı yoldular. Görüşmede eşimiz, çocuğumuzun karşısında, hazır olda ‘Andımız’ı okutturuyorlardı. İyi okuyamadın deyip arkadan tekmeliyorlardı. Bunlar ailenizin gözü önünde oluyor. 24 saatin hepsi işkenceydi. İki tahta sedirin 55 santimetre ötesindeki yuvarlak çukuru tuvalet olarak kullanıyorsunuz. Konuşmanız, sigara içmeniz yasak. Erden tuvalete gitmek için izin istiyorsunuz. Er ‘‘Daha yeni gittin lan’’ diyor. 55 santim ötenizde ihtiyacınızı gideremiyorsunuz. O dönem 30 yaşındaydım. Türkeş aleyhine ifade vermem isteniyordu. 2 yıl cezaevi süresini siyasi mastır olarak değerlendiriyorum. Mamak'a ve Diyarbakır'a Allah kimseyi düşürmesin. (hürriyet) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:57

İLGİLİ HABERLER