GENELKURMAY'DAN, ERMENİ İDDİALARINA CEVAP KİTABI
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığınca (ATASE) hazırlanan ve Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinin "Tarihten Kesitler" bölümünde de yer verilen belge yayının 7. cildinde, Ermeni meselesinin farklı boyutları orijinal arşiv belgeleriyle gün ışığına çıkarılıyor. Dizinin 7. cildinde, tehcir uygulamasında suistimallere karşı devletin uyguladığı tedbirlerin belgelerine yer verildi. Devletin bu konudaki hassasiyeti, çocukların mağdur olmamaları için kurulan yetimhanelere, göç yollarında oluşturulan konaklama yerlerine ilişkin orijinal belgelerle ortaya konuluyor. Kitapta, göçmenlerin sağlık sorunlarının giderilmesi yönündeki çalışmaların yanı sıra köylere yerleştirilecek olan göçmenlere verilecek tohumluk ve tarım aletlerinin süratle temin edilmesi ve güvenliğin sağlanması yönündeki kararları içeren belgeler de yer alıyor. Ermeni terör örgütleri üyelerinin, dönemin yürürlükte olan ceza kanunlarına göre yargılanırken usul yönünden bütün aşamalara özen gösterildiği ve hukukun prensiplerine riayet edildiği belgelerle ispatlanıyor.
-TAŞNAKSÜTYUN’UN KİLİT İSİMLERİNİN YARGILANMALARI-
Tehcir devam ederken ve sonrasında İstanbul’da yeniden örgütlenerek faaliyetlerini sürdüren Taşnaksütyun’un kilit isimlerinden Sevariş Misakyan’ın yargılanma safhası bu konuda önemli bir örnek oluşturuyor.
Misakyan davasında, Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi’nin kararından sonra temyiz edilen kararın, Divan-ı Temyiz Mahkemesi’nce bozulması, hukukun üstünlüğü prensibinden hiçbir taviz verilmediğini gözler önüne seriyor.
-YETİMHANE YÖNETİMİNDEN ERMENİLER GÖREVLİ-
Devlet, tehcir edilen Ermeniler için ise bu süreçte savaş şartlarında kullanabileceği bütün imkanlardan yararlanıyor. Meskene’deki Lojistik Destek Hat Komutanı Yarbay Galip, bir yetimhane kurarak, buranın kurulmasına ilişkin üst makamlara gönderdiği yazıda, "yok edici değil, koruyucu anlayış" somut bir biçimde ortaya konuluyor. Yarbay Galip, yetimhanenin kuruluşu hakkındaki yazısında şunları kaydediyor:
"Yetimhane, aldığım emir üzerine ben ve Meskene’de bulunan Yedek Subay Adayı Ahmet tarafından 3 Temmuz 1916’da kuruldu. Yine verilen emir üzerine ağustos ayında mülki idareye devredilmiştir. Dışarıdan hiçbir suretle bunlar adına ödenek talep edilmeyip Lojistik Destek ambarından günlük 50 kilo bulgur, 65 kilo un, haftada bir iki defa bir tane kuzu verilmiştir. Mevcudu, sadece yetim, kimsesiz kalmış 164 çocuktu. Yönetim kurulunda göçmenlerden İstepan ve Muradyan Efendiler vardı. Mevcut hakkında amirime bilgi verdiğim gibi idare başkanlığına da bilgi verilmiştir."
-GÖÇMENLERE LOJİSTİK DESTEK-
Kitapta yer verilen Halep’ten İçişlerine Bakanlığı’na gönderilen 10 Ağustos 1916 tarihli yazıda ise mülteciler için her türlü kolaylığın sağlanmasına yönelik alınacak tedbirler şöyle açıklanıyor:
"Mültecilerin geçeceği yolların kesin olarak belirlenmesi, bu yollar üzerinde fırın olmayan yerlerde çadır bulundurmak suretiyle askeri lojistik destek noktaları gibi konaklama noktaları kurulması, buralarda ekmek dışında sıcak birer bulgur çorbası olsun verilmesi sağlanacaktır.
Kafilelerin sevkinden ve konaklama noktalarına ulaşmalarından önce, gidecekleri yerlere askeri birliklerde olduğu gibi miktarları açıkça bildirilecektir.
Doktor bulunan mahallere uğranıldığı zaman kafileler muayeneden geçirilecek, hasta olanlar gureba hastanesinde, eğer yoksa askeri hastanelerde tedavi edileceklerdir. İskan yerlerine ulaştıklarında, çadır altına olsun yerleştirilerek açıkta bırakılmayarak iaşelerini kendileri temin edinceye kadar ekmek ve bulgurdan başka haftada kişi başına belirli miktarda et verilecektir. Köylere yerleştirilecek olanlara verilecek tohumluk ve tarım aletlerinin süratle temin edilmesiyle bir dereceye kadar rahat yaşamalarına imkan sağlanacaktır."
-İKİLİ İLİŞKİLER DÜŞMANCA DEĞİL, YURTTAŞLIK ÇERÇEVESİNDE-
Bir başka belgede ise göçmen Ermenilerle ordu mensuplarının ilişkilerinin düşmanca değil, yurttaşlık çerçevesinde yürütüldüğü gözler önüne seriliyor.
Müfettişliğe vekalet eden Hat Komutanı, Bağdat’tan dönecek olan Müfettiş Bey’i Zor’da karşılamaya giderken, Hamam’da karşılaştığı iki arabacı Hacı Agop ve Ohannik’in aileleriyle birlikte Birecik’e gitmek üzere Meskene’ye gönderilmelerini emrediyor. Küçük ve kimsesiz iki çocuğun da yetimhaneye alınması yönünde emir veriyor.
Belgelerde, tehcir edilen Ermenilerin, Lojistik Destek Komutanlığının taşımacılık işlerinde ücreti karşılığında kendi arabalarıyla çalıştıkları da belirtiliyor.
Göçten önceki yerlerle bağlantıların kopmadığı da şu belgelerde ortaya konuluyor:
"Bundan iki ay önce Akşehirli Salih Efendi’den, bana Osmanlı Bankasına 40 lira gelmişti. Bunu almak üzere Halep’e gitmek istedim. Yedek Subay
Abdullah da Halep’e elbise yaptırmaya gidiyordu. Arabamıza bindi.
Halep’e gittik. Dört gün kaldık. Paramızı alarak, geriye döndük.
İstanbul’daki kayın pederimden Alman Bankası vasıtasıyla bana 25 lira gelmişti. Söz konusu parayı almak üzere Yedek Subay Abdullah’tan izin alıp Halep’e geldim. Paramı alarak geri döndüm."
-TEHCİR EDİLEN ERMENİLER MESLEKLERİNİ SÜRDÜRDÜ-
Tehcir edilen Ermeni vatandaşların mesleki faaliyetlerini sürdürmelerinin önüne bir engel konulmadığı, onlar devlet hizmetinde çalışmaya devam ettiklerine ilişkin bir başka belgeye göre Ohannes oğlu Haçik, şunları söylüyor:
"Bundan bir yıl önce Bab yoluyla Meskene’ye göç ettirildim. O zamandan beri Meskene Nokta Hastanesinde eczacılık yapıyorum. Sonra kardeşim Behram da oraya geldi. O da doktor olduğu için orada bırakıldı."
-TEHCİR SIRASINDAKİ CAN VE MALA KARŞI SALDIRILARIN CEZALANDIRILMASI-
Zorunluluktan dolayı tehcirin uygulanmasının üzerinde devlet adamlarının hassasiyetle durdukları da orijinal belgelerle kanıtlanıyor. İçişleri Bakanı Talat Bey’in sorumlu bakan olarak konuyu yakından takip ettiği ve olumsuzlukların önüne geçmek için her türlü çabayı gösterdiği 20 Temmuz 1916 tarihli genelgesinde mülki idarecilerin sorumluluklarını açıkça
ifade etmesi ve duyarlı davranılmasını istemesinde görülüyor. İçişleri Bakanı Talay Bey’in genelgesinde şunlar kaydediliyor: "Savaş durumu ve diğer bahanelerle birçok yerde hiçbir kanun ve yönetmeliğe dayanmaksızın devlet memurlarından bazıları tarafından, kendi kendine verilen emirler vasıtasıyla veya doğrudan doğruya halkın can, mal ve kişisel özgürlüklerine tecavüz edilmektedir. Çok çirkin olan bu durumlar haber alındıkça suçlulara cezalar verilmekteyse de bu gibi durumlardan pek çoğu merkezin bilgisi dışında kalmaktadır. Açıklamaya ihtiyaç kalmayacak şekilde vilayetlerde valiler, merkeze bağlı olmayan livalarda mutasarrıflar, kanunun açıklığı ve ellerindeki padişah fermanı emri gereğince bütün bu durumların tek sorumlusudurlar. Bunları temel ve genel kanunlar, yönetmelikler ve devletin aldığı kararlara aykırı ve bu kararlar dışında geçen iyi veya kötü her ne maksatla olursa olsun memlekette yaşayan herkesin hürriyet haklarına, mal, can ve ırzına en ufak bir saldırıyı içeren herhangi bir emir ve eylem şiddetle cezalandırılacaktır. Her kimden böyle bir hareket ortaya çıkarsa, şikayet ve şahsi müracaat beklenmeksizin, öğrenilmesinin ardından suçlular hakkında kanunlar dairesinde hemen gereğinin yapılmasına başlanmak ve bunu ilgililere yazmakla yetinmeyip işin sonuçlanmasına kadar takip etmek vali ve mutasarrıfların en büyük vazifesindendir."
-ERMENİLERE YÖNELİK SALDIRILAR ÖNLENDİ-
Belgeler arasında 4’ncü Ordunun sorumluluk bölgesine tehcir edilen Ermeni vatandaşlar için yapılan çalışmalar da 27 Eylül 1917 tarihli raporda ayrıntılı olarak yer alıyor. Raporda, alınan tedbirler şöyle sıralanıyor:
"Ermeni göçmenler için yetimhaneler açılmış, bu çocuklar koruma altına alınmışlardır. Ermeni kafilelerinin emniyet ve huzur içinde nakledilip iskân ve iaşe edilmeleri için tedbirler alınmıştır. Meydana gelen bazı saldırılar üzerine sıkı tedbirler alınmış ve saldırganlar idam edilmiştir. Bunun üzerine Ermenilere karşı yapılan tek tük veya toplu saldırılar önlenmiştir." Raporda meslek sahibi Ermeni vatandaşların Halep ve Şam lojistik hatlarında istihdam edilmek üzere aileleriyle beraber merkezlerde toplanmaları da dikkati çekiyor. Bu, devletin vatandaşına sahip çıkarak koruduğunu gösterirken, Ermeni göçmenlerin tedavilerinde askeri hastanelerden yararlanabilmeleri imkanının da sağlandığı belirtiliyor.
-"DÜŞMAN TARAFINA KAÇAN ERMENİLER, CASUSLUK YAPIYOR"-
Ancak, savaşın sonuna doğru Musul vilayetinde bulunan yerli ve göçmen Ermenilerin kafile kafile düşman tarafına kaçtıkları ve İngilizler için casusluk yaptıkları da bir gerçek olarak belgelere yansıyor.
Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı’na 6’ncı Ordu Komutanı Ali imzasıyla gönderilen 20 Eylül 1918 tarihli "gizli ve acele" belgede, "Mevcut duruma göre harekat merkezi olan Musul vilayetinde bulunan yerli ve göçmen Ermenilerin kafile kafile düşman tarafına kaçmakta oldukları, bu şekilde yakalanan bir kafilede yapılan araştırmada anlaşılmıştır. Elde edilen delillere göre burada bulunan Ermeniler ve bilhassa hükümet memurlarının evlerinde çalışanlar, sohbet sırasında askeri ve idari sırlara vakıf olarak İngilizlere casusluk etmektedirler. Düşmanla sıkı temasta bulunan bu kişilerin, Musul vilayetinde kalmaları her yönden sakıncalı olduğundan uygun görülecek bir bölgeye uzaklaştırılmalarına izin verilmesi arz olunur" denilmektedir.
Türkçe, İngilizce ve Osmanlı’dan Türkçe’ye çevirinin yer aldığı 714 sayfalık kitapta, söz konusu belgelerin orijinallerine de yer verildi.