İŞTE AYDIN DOĞAN'IN "CANINDAN ÇOK SEVDİĞİ" ÇALIŞANI!..
Afiyet olsunDoğan Medya Grubu (DMG) başkanı Aydın Doğan yarın akşam Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) yöneticilerini evinde ağırlayacak; ertesi gün de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katılması beklenen bir yemeğin ev sahibi yine o... Öyle sanıyorum ki, burada işleyedurduğum konuyu açması istenecek o yemeklerde...
“Sanıyorum” dememe bakmayın, IPI yöneticileri Aydın Doğan’ın konuya getireceği açıklamayı merakla bekliyorlar. Daha yola çıkmadan, bazı tanıdıklarına, “Konuyu biliyoruz, ilk elden bilgi aldıktan sonra tavır belirleyeceğiz” dediklerini duydum. IPI’nin tavrı başka uluslararası kuruluşları da etkiler...
İşin ilginç yanı şu: IPI yönetim kurulu kasım ayı toplantısının İstanbul’da yapılmasına aylar önce karar verilmişti; önemli gazeteciler şu sırada ülkemizdeler ve görüştükleri Türk meslektaşlarına ilk sordukları da, “İşittiğimiz doğru mu?” sorusu oluyor. Umarım, kendi cebinden ısmarlayacağı yemekler Aydın Doğan için kötü geçmez...
Endişemin sebebi, Dünya Gazete Okur Temsilcileri örgütünün Milliyet’ te yaşananları dert edinmesi. Dernek başkanı Jeffrey Dvorkin, hem Aydın Doğan’ın yönetiminde bulunduğu Gazete Sahipleri Derneği’ne (WAN), hem de Uluslararası Basın Enstitüsü’ne (IPI) birer mektup yazarak, “Okur temsilcisi Yavuz Baydar’ın Milliyet’ten kovulması şeffaflık ve hesaba çekilebilirlik ilkelerine aykırı” dedi. IPI genel sekreteri Johann Fritz elinde ciddi bir soru listesiyle İstanbul’a gelmişse hiç şaşırmam...
Aydın Doğan’ın WAN, kızı Vuslat Doğan Sabancı’nın IPI yönetiminde bulunmaları, DMG’nin sancak gemilerinin ‘Doğan’ soyadlı birinin kaptanlığında seyretmesi şimdi ciddi sıkıntı kaynağı. Milliyet yönetiminde kızı Hanzade Doğan’ın bulunması “Kabahat askıda” deme kolaylığını elinden alıyor Aydın Doğan’ın... “Ne oldu?” sorusuna aklı başında bir cevap vermek zorunda.
Yavuz Baydar “Ne oldu?” sorusunu kendi açısından cevaplandırıyor. Özeti şu: Milliyet’te yayımlanan bir haberin ‘yalan’ olduğunu tespit edip kibar ifadelerle eleştiri konusu yapması... Milliyet yönetmeni, gazetesinin okur temsilcisine, “Bu konuyu duymak istemiyorum, sen de girme, bir şey yazarsan yayınlamam” uyarısında bulunmuş... Gazetenin sahibi Aydın Doğan da, “Ben o yazıyı yazan kişiyi canımdan çok severim” demiş ve doğruyu yazan okur temsilcisinden yalan haberi savunan bir yazı yazmasını istemiş...
Akıl alır gibi değil, ama başına geleni aynen böyle anlatıyor Yavuz Baydar... Uluslararası bir medya sorunu haline dönüşmeye aday olan bu ‘okur temsilcisine müdahale ve uyum göstermeyince kovma’ olayının hangi haberle ilgili olduğunu, patronun ‘canından çok sevdiği’ gazetecinin kimliğini herhalde merak ediyorsunuzdur. Sizi daha fazla bekletmeyeceğim ve Kulis’in bundan sonrasını Yavuz Baydar’ın anlatımına terk edeceğim...
“Haber, ABD Dışişleri Bakanlığı binasında yapıldığı iddia edilen bir ‘gizli’ toplantıyı gündeme taşımıştı. Bu toplantıda Kuzey Irak konusu masaya yatırılmış ve ‘Kerkük eğer tümüyle Kürt kontrolüne geçerse, Ankara’nın buna tepkisi ne olur?’ sorusuna yanıt aranmıştı. Soruya bazı uzmanların verdiği cevaplar birinci sayfada kutular içinde büyütülerek aktarılmıştı. / ‘Haber’ aslında standart bir haber biçimi ve üslubu içinde sunulmamıştı. Milliyet’in Ankara Temsilcisi Fikret Bila tarafından kaleme alınan olağan köşe yazısı, gerekli olduğu halde, hiçbir ‘rewrite’ (habere dönüştürme) gayreti gösterilmeden, içindeki kişisel yorum ve kanaatleri de içerecek şekilde, aynen gazetede yer almıştı. / ‘Haber’, muğlak bir biçimde, kimliği verilmeyen tek bir kaynağa dayandırılmış ve en önemlisi, içinde adı zikredilen kurum ve kuruluşların hiçbirinin görüşüne (doğrulama veya yalanlama) yer verilmemişti.”
“Aynı gün haberle ilgilenirken, ABD Ankara Büyükelçiliği bir yalanlama yayımladı. Metinde adı geçen kişilerden de peşpeşe yalanlamalar gelmeye başladı. Bunlardan biri, haberde belirtilen ‘toplantı tarihi’ esnasında Ankara’da olduğunu belirtip uçak biletinin örneğini bana gönderdiğini bildiriyor, diğeri aynı günlerde Uzakdoğuda bulunduğundan söz edip uçak bileti ve otel faturalarını ibraz etmeye hazır olduğunu söylüyordu. Üçüncü kişi, bu konuda uzman olmadığını ve asla böyle bir toplantıya katılmayacağını; dördüncü kişi ise son beş yıldır ABD Dışişleri Bakanlığı binasına ayak basmadığını anlatıyordu.”
Bu arada, haberde ‘kaynak’ olarak kullanılan kişi üzerinde baskı uygulandığını da Yavuz Baydar’a söylediği “Korktum” sözünden çıkarabiliyoruz.
Ne güzel değil mi? Olay üzerinden 15 gün geçtikten sonra, Yavuz Baydar’a, “CNN-Türk’teki programınız kaldırılmıştır” bilgisi ulaştırılıyor, ardından “Okur temsilciliğine veda zamanınız geldi” deniliyor. Bir son yazı yazması isteniyor kendisinden, ancak yazdığı yayımlanmıyor... Patronun canından çok sevdiği kişinin haberine ‘yalan’ der misin? Oh olsun... Oysa, okur temsilcisi, yalana yalan demekle görevli...
DMG’nin medya imparatorluğunu Sabah’ı ve Star’ı alarak güçlendirme niyeti biliniyor; AB üyesi olacak ülkemiz medyasıyla yabancıların da ilgileneceği de hesaplanıyor. Bu konu yabancı patronların hevesini kursaklarında mı bırakır, yoksa kendilerinin beceremediği başarıldığı için ilgilerini mi artırır? Göreceğiz...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:20