
İŞTE DÜNYANIN 'YORGUN ADAM'I AVRUPA!..
19'uncu yüzyılda Osmanlı Devleti "Avrupa'nın hasta adamı"ydı. 1854 yılında başlayan Kırım Savaşı'na giden süreçte ilk olarak Rus Çarı I. Nicholas tarafından kullanıldığı söylenen tanımlama, 'hasta' sıfatının ötesinde, dönemin Türkiyesi Osmanlı'nın, en sorunlu döneminde bile 'Avrupalı' olduğuna işaret ediyordu. Tam 150 yıl sonra bugün ise Türkiye'nin Avrupalılığı tartışılırken Avrupa'nın kendisi "yorgun adam" durumuna düşmüş durumda.European Journalism Centre tarafından Türk gazetecilere yönelik düzenlenen bir seminer için gittiğimiz Avrupa Birliği'nin (AB) başkenti Brüksel'de konuştuğumuz herkes "genişleme yorgunluğu"ndan söz ediyordu. Bize adlarının yazılmaması koşuluyla konuşan uzman ve AB yetkililerine göre AB kendi içinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunuyor. Tekil sorunlardan ziyade asıl problemin hesapsız genişleme olduğunu belirten uzmanlar, Türkiye'nin karşılaştığı birincil handikabın da bu olduğuna vurgu yapıyor ve Türkiye'nin "bu yorgunluğun kurbanı" olduğunu belirtiyorlar.
SADECE TÜRKİYE İÇİN Mİ YORGUN
Hürriyet olarak kendisiyle özel bir görüşme yaptığımız European Policy Centre adlı düşünce kuruluşundan siyasi analist ve genişleme üzerine çalışan Amanda Akçakoca ise, bu yorgunluğun tamamen Türkiye için icat edilmiş bir mazeret olduğunu iddia ediyor. Brüksel'de neredeyse herkesin bunu bildiğini ve kabul ettiğini ama hiç kimsenin bunu kamuoyu önünde itiraf edemediğini söyleyen Akçakoca, Hırvatistan'ın bile en geç 2010 yılında AB'ye üye olacağını ama Türkiye'nin daha çok bekleyeceğini ileri sürüyor. Genişleme yorgunluğunun her aday için geçerli olması gerektiğini ama Hırvatistan'ın üyeliğiyle birlikte bunun sadece Türkiye için uydurulmuş bir mazeret olduğunun anlaşılacağını hatırlatıyor.
Türkiye'nin neden mazeretlerle oyalanması gereği duyulduğunu sorduğumuzda ise Akçakoca, meselenin bazı çevrelerin iddia ettiği gibi sadece din ya da uygarlıkla ilgili olmadığını, AB'nin Türkiye'nin demografik büyüklüğü ve komşuları konusunda da çeşitli endişeler taşıdığını, ayrıca Avrupalı liderlerin iç siyasi hesaplarla da davranabildiğini belirtiyor.
TÜRKİYE'NİN YAPMASI GEREKENLER
Türkiye'nin bu süreçte nasıl davranması ve nelere öncelik vermesi gerektiği konusunda ise Akçakoca üç önemli noktaya işaret ediyor. "Öncelikle ülke içinde ve Avrupa kamuoyuna karşı iyi bir iletişim stratejisi uygulanmalı" diyen Akçakoca ikinci mühim konunun ise reaksiyoner milliyetçilik gibi zihniyetlere prim verilmemesi olduğunu belirtiyor. Son olarak da Avrupa'dan gelen ve Fransız merkez sağının lideri Nicholas Sarkozy ve benzerlerinin başını çektiği irrasyonel seslerin fazlasıyla ciddiye alınmamasının bir zorunluluk olduğu görüşünü paylaşıyor.
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 21:34