İşte FETÖ'nün kirli geçmişi
FETÖ'nün 40 yıldır yürüdüğü kirli ve ihanet dolu terör yürüyüşü suikastler, faili meçhuller, şantajlar, darbe girişimleri ve kumpaslarla dolu... İşte FETÖ'nün Üzeyir Garih cinayetinden 15 Temmuz darbe girişimine kirli ve ihanet dolu geçmişi...
FETÖ, ipi uluslararası istihbarat servislerinin ve küresel güçlerin elinde olan kirli ve hain bir örgüt... Bu örgüt, 40 yıldır Türkiye'yi ele geçirmek ve uluslararası istihbarat örgütlerinin yuvası haline getirmek için her yola başvurdu...
İşte FETÖ'nün kirli geçmişindeki olaylar ve FETÖ'nün yaşanan olaylardaki ihanet rolü...
ÜZEYİR GARİH CİNAYETİ
Yahudi bir iş adamı olan ve hem FETÖ ile hem de Mason tarikatlarla bağlantıları olan Üzeyir Garih, Türkiye'nin en esrarengiz cinayetlerinden birine kurban gitmişti. Garih cinayeti ile ilgili iki ayrı fail ortaya çıkmasına rağmen faillerin cinayeti işlemedikleri ortaya çıkmıştı. FETÖ'nün savcıları ise cinayeti önce Ergenekon kumpasına eklemiş ardından ise tüm delilleri karartmıştı. FETÖ'nün delil karartma işlemlerinin baş rolünde ise FETÖ'cü savcı Zekeriya Öz vardı...
TURGUT ÖZAL SUİKASTİ
Türkiye'de FETÖ'ye fırsat tanımayan herkes örgütün hedefine koyulmuştu. Hedefteki ismin Cumhurbaşkanı olması örgüt üyeleri için önemli değildi. Nitekim Turgut Özal önce miting alanında ayağından vurulmuş ardından da zehirlenerek hayata gözlerini yummuştu. Özal suikastinin kimler tarafından yapıldığına dair birçok komplo teorisi yer alırken 2010 yılında yapılan otopsi sonucunda işler daha da karışmıştı.
Otopsi raporunu hazırlayan ve dava dosyalarına alan FETÖ'cüler şu ilginç ifadeyi kullanmışlardı. "Zehir var ama zehirlenme yok"...
ÖZDEMİR SABANCI SUİKASTİ
Türkiye'nin yerli üretrim konusundaki çabalarına ket vuran suikastlerden birisi de Özdemir Sabancı suikasti... Yerli otomobil konusunda yapılan çalışmalar DHKP-C'nin gerçekleştirdiği suikastle sekteye uğramıştı. Yapılan suikastin delillerini karartmak ise yine FETÖ'cü savcılara kalmıştı. FETÖ'nün Zekeriya Öz'den sonra en meşhur savcısı olan Muammer Akkaş'ın, 2010 yılında aldığı dava dosyasında tek bir işlem bile yapılmadığı 17/25 Aralık darbe girişiminin ardından dosyayı alan savcılar tarafından tespit edilmişti.
GAZİ OLAYLARI VE ALEVİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI
90'lı yıllar FETÖ'nün ve çetelerin Türkiye'yi adeta kabusa çevirdiği dönemler... Bu yıllarda yaşanan ve tarihe Gazi olayları olarak geçen olaylar ise FETÖ'nün nasıl tehlikeli bir örgüt olduğunu ortaya seriyor. Gazi olaylarında alevi sünni çatışması sonucunda ülke genelinde yaklaşık 45 kişi hayatını kaybetmişti.
Yine FETÖ tarafından öldürülen akademisyen Necip Hablemitoğlu Köstebek isimli eserinde şu bilgileri veriyor... Kitapta Fethullah Gülen'in ses kaydında şu sözleri sarf ettiği görülüyor...
"... hatta burada yine bir kısım istihbari raporlara dayanarak, demeye mezun muyum, değil miyim, bir hususun kapağını açacağım. Burada bir ukalâlığımı da arz etmemi müsaade eder misiniz? Bunca böyle bu işte saçlarını a ğartmış adamların ukalâlığı olabilir. Ben iyi bir insan değilim. Gaziosmanpaşa olayları olmadan evvel, Türkiye'nin her yerinde böyle bir patlama olacağını 1.5 ay evvel ben devletin başındaki insanın en yakınına verdim. Dedim Türkiye'de birşeyler planlanıyor, raporu okuyun, buna bir dostum verdi bunu. Aleviliği oyuna getirmek istiyorlar. Türkiye'de bir kısım
Aleviler ocak ve bucakları kundaklayacaklar. Avrupa'da bu iş için çıkardıkları mecmualar var. 1.5 ay önce evvel ben bunu, raporu verdim, 20-30 sayfalık bir rapor. Alevilerden bazı yerleri vuracaklar ve Sünniler bizi vurdu diye Alevileri ayaklandıracaklar. Verdim ve bekledim ki devletin başındaki insanlar bu mevzuda bir çare ararlar. Sonra hata ettiğimi anladım. Mesela o, medyaya verilebilirdi. O mesele. O bir Samanyolu'nda bir Ayna programında benim de şahsen o arkadaşı bilmemden ötürü mütalâam alınarak değerlendirilebilirdi..."
HABLEMİTOĞLU SUİKASTİ
Necip Hablemitoğlu, FETÖ'nün tüm kirli ilişkilerini, yurt dışı bağlantılarını, sızmalarını ve devlet içerisindeki yapılanmasını ortaya seren bir isim... Öyle ki "Paralel devlet" ifadesini ilk kullanan isim Hablemitoğlu idi... Fakat FETÖ'yü deşifre ettiği Köstebet isimli kitap çalışmasından dolayı evinin önünde silahlı saldırıya uğramıştı. Faili halen bilinmeyen olayda tüm deliller karartılırken yine FETÖ'cü emniyet müdürleri ve savcılar tarafından cinayet dosyaları rafa kaldırıldı.
ERGENEKON VE BALYOZ KUMPASI
Türkiye tarihinin en büyük kumpası olan Ergenekon davalarında FETÖ ve emir aldıkları yerler kendi yaptıkları veya 90'lı yıllarda yapılan tüm faili meçhulleri ve kaos planlarını kurdukları hayali örgütün üzerine yıkmaya çalıştı. Rütbeli askerler, istihbaratçılar, emniyet müdürleri, savcılar, avukatlar ve daha birçok isim Ergenekon kumpasının içerisinde yer buldu.
FETÖ'nün meşhur savcıları Zekeriya Öz ve Muammer Akkaş ise bu kumpasta baş role geçmişti. Kumpasta sürdürülen davalarda birçok isim müebbet ceza almasına rağmen FETÖ'nün 7 Şuıbat MİT ayaklanmasından sonra ipliğinin pazara düşmesinden sonra birçok isim tahliye edildi.
Mart 2003’te gündeme gelen “Balyoz”, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini devirmek üzere hazırlandığı iddia edilen askerî darbe planı. Baş rolde Taraf gazetesi vardı. Gazete, “Türkiye’yi Balyozla Ezeceklerdi” manşetiyle darbe planı iddiasını kamuoyuna duyurdu. FETÖ kumpaslarından olduğu ortaya çıkan “Balyoz davası”, FETÖ’cü olmayan askerlerin tasfiye edilmesiyle sonuçlandı. Bu kumpasta ise FETÖ'cü gazeteciler ön planda yer almıştı.
ASELSAN CİNAYETLERİ
Türkiye'nin özellikle savunma sanayisi alanında yürüttüğü millileşme ve yerli üretim atılımlarının önünde yine FETÖ'yü buluyoruz. FETÖ, ASELSAN'da vatanı için çalışan parlak zihinleri de hedef aldı. Ardı ardına gelen şüpheli ASELSAN mühendisleri ölümleri ve ölümlerin FETÖ'cü emniyet mensupları ve savcıların elinde tüm şüphelere rağmen intihar olarak kayıtlara geçmeleri ise FETÖ'nün bu ci,nayetlerde de önemli rollar üsletlendiğini ortaya koyuyor. ASELSAN'da çalışan ve öldürülen tüm mühendisler alanlarında en iyisi olan mühendislerdi. Ayrıca bu mühendislerin çalışmaları da fialler tarafından çalınmıştı. Mühendislerin ABD'nin Türkiye'ye sattığı askeri araçlardaki kumpasının şifrelerini de çözmüşlerdi.
DANIŞTAY SALDIRISI
17 Mayıs 2005 tarihinde Aplarslan Arslan isimli bir saldırgan Danıştay binasına girmiş ve Danıştay üyelerine silahlı saldırıda bulunmuştu. Saldırıda Mustafa Yücel Özbilgin adında Danıştay üyesi ölğrken, 4 Danıştay üyesi ise yaralanmıştı.
Saldırıdan sonra Alparslan Arslan, polis ekiplerince yakalanmış ve Danıştay saldırısı dosyası açılmıştı.
Danıştay Saldırısı’na ilişkin dava 13 Şubat 2008’de karara bağlandı. Davanın Ergenekon davası ile birleştirilmesi amacıyla bu karar 17 Aralık 2008’de bozuldu. Danıştay davası, 18 Mayıs 2009 tarihinde Ergenekon davası ile birleştirildi.
"FETULLAHÇILAR YÖNLENDİRDİ"
Tutuklu sanıklardan Erkut Ersoy 116. Duruşmada Alparslan Arslan’a “Neden bu saldırıyı yaptın” diye sorduğunda Arslan “Beni Fethullahçılar yönlendiri, pişmanım” diye yanıt verdi.
Şu an Hrant Dink’in katledilmesinde birinci derece sorumluluğu tespit edilen ve cezaevinde olan FETÖ üyesi polis amiri Ali Fuat Yılmazer’in, Danıştay saldırısı olduğu dönemde Ankara’da görevli olması ve Danıştay soruşturmasına bakması da bir başka FETÖ bağlantısı.
HRANT DİNK SUİKASTİ
19 Ocak 2007 günü AGOS Gazetesi yazarı Hrant Dink, uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetmişti.
Hrant Dink suikastinde FETÖ üyesi olan Trabzon Emniyet Müdürü ve FETÖ'cü savcılar suikastten aylar önce istihbarat almış olmasına rağmen bu istihbaratı işleme koymamıştı. Gelen bilgilde Ogün Samast'ın ismi bile verilmişti. Fakat FETÖ'cü emniyet müdürü herhangi bir işlem yapmamış ve üstlerine durumu bildirmemişti.
2008 yılında Hrant Dink suikastının soruşturmasında bilirkişilik yapan Levent Yarımel, Ramazan Akyürek’e log kayıtlarını talep etti. Yarımel, mahkemede verdiği ifadede “Log kayıtlarını talep ettiğim Ramazan Akyürek bana ‘Sen ne yapacaksın log kayıtlarını, bunlar bizi sıkıntıya sokar?’ dedi. Log kayıtlarının, İstihbarat Daire Başkanlığı ve Trabzon Emniyet Müdürlüğünün suçlu olduğunun gizlenmesi için verilmedi. Ben yıllarca yaptım bu işi. Elemanı dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz ve eylem yaptırıyorsunuz. Dink suikastına bilerek göz yumuldu.” ifadelerini kullandı.
Ayrıca saldırı sonrası Ogün Samast ile çekilen bu fotoğraf ise gündeme bomba gibi düşmüştü.
KOZMİK ODA İHANETİ
Tarih 19 Aralık 2009... Bülent Arınç'a suikast iddialarının basına yansıması ile FETÖ'nün kozmik oda ihaneti start alıyordu. Bu iddiaların ardından FETÖ'cüler Genelkurmay Başkanlığı'nda bulunan Kozmik Oda'da 20 gün boyunca arama yaptı.
FETÖ'cü savcı Mustafa Bilgili arama iznini çıkardı, Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse, kozmik odada arama yapılmasını sağladı, FETÖ'cü hakim Kadir Kayan, Kozmik odada arama yaptı, FETÖ'cü TÜBİTAK üyesi Ünal Tatar ise bilgileri Pensilvanya'ya götürdü.
7 ŞUBAT MİT KRİZİ
FETÖ'nün belki de telaşa düşmesinin ilk ve en önemli nedeni dönemin Başbakanı Erdoğan'ın Hakan Fidan'ı MİT Müsteşarı olarak atamasıydı. Hakan Fidan ismi hem ABD'de hem İsrail'de hem de onların taşeronu olan FETÖ'de ciddi rahatsızlık uyandırmıştı.
Nitekim Hakan Fidan, göreve gelir gelmez FETÖ ile mücadeleye başlamış ve özellikle TİKA vasıtasıyla FETÖ'nün yurt dışında yaptığı ihanetleri ortaya sermişti.
Tarihler 7 Şubat 2012'yi gösterirken dönemin savcısı Sadrettin Sarıkaya, 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bazı MİT görevlilerini ifade vermeye çağırdı. Savcının zamanlaması oldukça manidardı. 26 Kasım 2011’de ameliyat olan Erdoğan, ikinci ameliyatını şubat ayı başında olacaktı. Plan ise Hakan Fidan'ı aldıktan sonra Erdoğan'ın ameliyattan elleri kelepçeli şekilde uyanmasını sağlamaktı.
Fakat Hakan Fidan'ın Erdoğan'ı aramasıyla birlikte tüm kumpas çözülmüş ve FETÖ'nün başına geçirilmişti. Kumpasın püskürtülmesinin ardından Meclis MİT yasasını onayladı ve bu tarihten sonra her şey tersine döndü. Artık telaş ve korku sırası FETÖ'deydi.
Türkiye Haber Merkezi
Güncellenme Tarihi : 16.7.2018 10:42