Gündem
  • 6.11.2006 16:55

İŞTE ŞAİR ECEVİT'İN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER!..

Ömer Kaya

Siyaset dünyasının Karaoğlan’ı Bülent Ecevit’in yaşamında şiir de politika kadar yer tuttu. Şiirleri 17 yaşında yayımlanmaya başlayan Ecevit, yapıtlarını 3 şiir kitabında topladı.
      1993 yılında yazdığı "Özgeçmiş" adlı şiirinde "bir boşluktan boşluğa/bir
      cam bardağa dolmuşum/cam bardakta su olmuş/sudan içmiş can olmuşum/görünmezden cana/bir kumaş örülmüş/kumaşa bürünmüş/beden olmuşum/bir varmış bir yokmuş/iki boşluk arası/bir rüyalık alemde/sen ben olmuşum" diyen Ecevit’in şiirleri değişik dillere de çevrildi. Doğan Kitap’tan 2005 yılında çıkan ve tüm şiirlerinin bir araya getirildiği "Bir Şeyler Olacak Yarın" adlı kitabında "Önsöz" olarak aynı adlı şiirine yer veren Ecevit, "ozan söze değdi mi/sözün dili çözülür/usun ermediğini/gözün görmediğini/şiir dili duyurur" dizeleriyle bir bakıma "şiir"in tanımını da yapıyordu. Aynı kitabındaki "Niçin Şiir" başlıklı yazısında kendisi için şiir yazmanın, özellikle siyasete girdiğinden itibaren, bir iletişim aracı, bir düşünce açıklama yolu değil, "bir düşünme yöntemi" olduğunu vurgulayan Ecevit’e göre, "düzyazı diliyle düşünülebilenin ötesine geçilebilir bu yöntemle... Başka sanat dallarında da bu olanak vardır. Yeter ki ozan ya da sanatçı şiir dışı ya da sanat dışı bir amaç gözetmesin yaratısında..."
     
     "ŞİİR BENİM ÖZEL EYLEMİM"

      "Topluma bir bildirim olacaksa bunun için şiirden yararlanmam" diyen Ecevit, bu görüşünü şöyle açıyordu:
      "Yine de yazdığım şiirlerde bir bildiri bulunabilir. Ama çoğu kez ben de o bildiriyi şiirden öğrenirim veya çıkarmaya çalışırım. Topluma bildiride bulunmak için şiir yazanları eleştirmiyorum. Kimi ozanların topluma insanlığa büyük katkıları olur o yoldan. Ama şiir ille bunun için yazılmalı diyen olursa ona katılamam. Ben yapabildiğim kadar toplumsal görevimi siyasal eylem yoluyla yapıyorum. Siyasal açıklamalarımla yapıyorum. Doğrudan yapıyorum. Şiir benim özel eylemim."
     
     SİYASET VE ŞİİR...

      Ecevit, "siyaset-şiir" ilişkisini ele alırken, "Siyasete girdim diye şiir yazmayı şiir çevirmeyi bıraksaydım siyasette ben ben olmazdım" saptamasını yapıyor ve şöyle devam ediyordu:
      "Bir siyaset adamının bütün yaşamı ve dünyası siyaset olursa onun siyasette bile yararlı olamayacağına inanırım. Her siyaset adamı ille şiirle veya sanatla ilgilenmelidir anlamı çıkarılmasın bu sözümden... Ama her siyaset adamının siyasetten başka bir dünyası da olmalıdır. Zaman zaman o başka dünyasına geçip siyasete siyasetin dışından da bakabilmelidir. Siyasetin bir soyut uğraş olmadığını siyasetin öz konusunun insan olduğunu öz amacının insan özgürlüğü ve mutluluğu olduğunu unutturmayacak bir uğraşı bir bakış açısı bulunmalıdır siyaset adamının."
     
     DİL VE ŞİİR...

      "Dil"in ortak gözlemleri, duyuları, duyguları, izlenimleri nesnel olarak belirleyip tanımlayan sözcüklerden oluştuğunu, bu sözcüklerin art arda dizilişinin belli kurallara göre olduğuna, bunun da insanı düşüncede büyük ölçüde bağımlı kılacağını işaret eden Ecevit, bu bağımlılıktan bir ölçüde kurtulabilme olanağının en çok şiirde bulunduğunu belirtiyor ve ekliyordu:
      "Anlatma özgürlüğünden ve sorumluluğundan kurtulması dilde özgürlük kazandırır ozana... Dilde özgürlükse düşünmede özgürlüğü arttırır.
      Kuşkusuz kesin bir özgürlük değildir bu... Kesin özgürlük yoktur aslında.
      Göreceli bir özgürlüktür bu... Fakat göreceli de olsa önemli bir özgürlüktür.
      Şiir dışı amaçla yazılan şiir topluma bildiride bulunmak için için yazılan şiir bu özgürlüğü kullanamaz. Çünkü öyle bir şiir iletişim aracıdır." "Bu anlamda şiir kendiniz için yazmak demektir", Ecevit’e göre... "Ama kendiniz için yazarken de insan için yazmış olursunuz. Şiirle kendinizde bulduğunuzu tüm insanlık için bulmuşunuzdur. Bir gerçeği veya doğruyu kendinizde duyamazsanız bulamazsanız dışınızda hiç duyamaz bulamazsınız. O nedenle bencillek değildir şiiri kendisi için yazmak..." Ecevit, bu temellendirmeden sonra kendi şiiriyle ilgili olarak, "Ben de gazeteciliğe hele siyasete girdikten sonra kendim için yazar oldum şiiri. Çünkü artık bir iletişim aracı olarak şiiri kullanmama gerek kalmamıştı" değerlendirmesinde bulunuyordu.
     
     -TOPLUM VE ŞİİR...

      "İnsanlık şiirin sağladığı özgürlüğü bir ölçüde olsun kullanmazsa dil insanın aracı olmaktan çıkar insan dilin aracı olur" Bülent Ecevit’e göre...
      Böyle bir durumda insan özne olmaktan çıkar nesne olur.
      Alman düşünür Hamann’ın "şiir insanlığın ana dilidir" sözüne gönderme yapan Ecevit, şiirsiz kalan toplum bu nedenle insanlığın ana dilinden kopmuş sayar. Öyle bir toplum dile yabancılaşır; o yüzden kendine de yabancılaşır.
      Ecevit’e göre, "Dille düşüncenin ilişkisi gözönünde tutulursa öyle bir toplumda düşünce de giderek bundan etkilenir ve öznelliğini yitirip kişiye yabancılaşır.
      Öyle bir toplumun insanları sloganlarla konuşur artık. Daha kötüsü sloganlarla düşünürler. Daha da doğrusu pek düşünmez olurlar."
     
     TÜRK TOPLUMU VE ŞİİR...

      Ecevit’e göre, "Türk toplumu Türk halkı -dünyanın her yerinde- basmakalıp düşünür olmaktan ve baskılar altında suskunlaşıp veya nesnelleşip benliğini yitirmekten şiirle kurtulmuştur." Şiir, Ecevit’e göre, Türk halkının, özellikle Türk köylüsünün "düşünceye konulan yasakların erişemediği bir özgürlük alanı olagelmiştir."
     
     OZAN VE ŞİİR...

      Ecevit’e göre, ozan bulmak istediğinin ardından koşmasının geçersizliğini bilir; "kafasının duyularının kapılarını camlarını açabildiğince açar ve bekler." Felsefe bilimden, şiir de felsefeden önce gelir "buluculuk"ta; çünkü filozof bilim adamından ozan da filozoftan özgür düşünebilir; çünkü ozan dilde de hepsinden özgürdür, Ecevit’in anlayışına göre...
     
      VİRGÜL VE ŞİİR...

      Şiirlerinde virgül kullanmayan Ecevit, bu duruma açıklık getirirken, "halk şiirinde virgül de nokta da satır da başlarında büyük harf de yoktur ama her dize kolayca anlaşılır ben bunu şiirde kolayca başarabildim. Kolay olmamakla birlikte düz yazıda da uygulamaya başladım" açıklamasına, örneğine yer veriyordu.
     
     AYTMATOV’UN SÖZLERİ...

      Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Ecevit’in Rusça olarak yayımlanan şiir kitabına yazdığı "Sonsöz"de, "Ecevit’in şiirlerinde ulaşılan entellektüel kültür, felsefi düşünme düzeyi, genel Türk şiir yazınının olanaklarını ve dolayısıyla Türk dilinin kaynaklarını yüksek bir soyutlama düzeyine, dünya çapında önemli bir düzeye yükseltiyor; onların kendi emeğiyle kazanılmış yeni kıvraklığını ve teknolojikliğini kanıtlıyor" saptamasını yapıyor.
     
     GENÇ YAŞTA BAŞLAYAN ŞİİR YOLCULUĞU VE EDEBİYAT

      Ecevit’in ilk şiirleri, Vedat Nedim Tör’ün isteğiyle ve "Bu şiirleri, bu toprağın onyedi yaşında bir genci yazdı" tanıtımıyla 1942’de "Hep Bu Topraktan" adlı dergide yayımlandı. 1970’li yıllarda yayımlanan iki şiir kitabında gençlik yıllarında yazdığı şiirlere yer vermeyen Ecevit, Doğan Kitap’tan 2005’te çıkan "Bir Şeyler Olacak Yarın"a bu şiirleri de aldı.
      "Özgür İnsan" (1972-78) ve "Arayış" (1981) dergilerinin başyazarlığını yapan Ecevit, edebiyat çalışmalarına 1941’de Tagore’un "Gitanjali" adlı şiir kitabının çevirisiyle başladı; 1963’te de T.S. Eliot’ın " Kokteyl Parti" adlı oyununu Türkçeye kazandırdı.
      Bazı şiirleri bestelenen Ecevit’in Londra’da basın ataşeliğinde görevliyken yazdığı "Türk-Yunan Şiiri", Muammer Sun tarafından şarkı sözü olarak kullanılarak "Mavi Büyü" adıyla bestelendi. Orkestra eşliğinde soprano ve tenor için yazılan eserin ilk olarak Bursa’daki Türk-Yunan Dostluk Konseri’nde seslendirildi.
     
     ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER...

     

     TAKA

     takalar geçiyor allı yeşilli

     takalar geçiyor dümenleri lazlı

     takalar geçiyor en nazlı

     yelkenlilerden de güzel

     güvenli sularda işsiz dönenen

     gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi

     takalar geçiyor enginlere

     yamalı göğsünü gere gere

     takalar geçiyor yükle yürekle

     takalar geçiyor emekle dolu

     günlük güneşlik

     kıyılardan kopmuş denizlerde Anadolu kıyılar kadın olmuş

     açılır gider erkeği

     takalar takalar toprağın

     denizde çarpan yüreği (1970)

 

      YARIN

     birşeyler olacak yarın

     duruşundan belli

     kırdaki atların

     bulutların koşusundan belli

     kazışından köstebeklerin toprağı

     karıncaların telaşından belli

     birşeyler olacak yarın

     belki bir tomurcuk

     beİki bir ağacın düşen yaprağı

     belki de bir çocuk

     pek o kadar göremesek de uzağı

     kuşlarin uçuşundan belli

     birşeyler olacak yarin

     öbürgünden önemsiz

     bugünden önemli (1975)

 

     JEOLOG

     avucumda bir buhurdan bu dünya

     çağlar tüter insansız

     sarar beni benden uzağa

     yokolmuş dağlar

     yankılar beni yapayalnız

     toprağın basamaklarından iner

     derin dağlara yükselirim

     eski ırmak izlerinde

     akar yiterim kumlarla

     görmez olur beni gözlerim (1976)

    

     SORU

     Kimbilir

     insanda son kalan gözler

     görür mü dünyayı uzaktan

     kimbilir

     küçülür mü dünya

     büyür mü uzaktan

     kimbilir

     küllenir mi dünya özlenir mi yoksa uzaktan (1975)

    

     MAĞARA

     mağaranın duvarına

     hayvanları taştan oydum

     kükrediler karanlıkta

     türkülerle karşı koydum

     karanlıktı mağara

     ışığı taştan oydum

     üşüyordum

     bir de güneş koydum

     aşk oydum mağaranın duvarına

     aşk oydum

     ağrıdı taşlar

     yarıldı mağara

     ben doğdum (1970)

    

     İNSAN

     elbette senden güzel olacaktı

     çizdiğin resim

     yaptığın heykel

     senden büyük olacaktı

     senden yakışıklı

     elbette senden çok duyacaktı

     söylediğin türkü

     sen olduğundan büyüksün

     sen olduğundan iyisin

     sen olduğundan güzel (1954)

    

     BEN MİSİN

     dirilten misin beni gövdem

     öldüren misin bilmem

     gördüren misin beni

     gözüm körleten misin bilmem

     bildiren misin bana başım

     gizleyen misin bilmem

     bir ben varım benden öte

     ben misin bilmem (1971)

    

     TRENSİZ

     trenler geçmez oldu gözlerinden artık

     sallanmaz oldu ak mendili

     rayların sonu belli

     en uzak yerler bile tanıdık

     trenler geçmez oldu gözlerinden artık

     ayrılan ayrıldı kavuştu kavuşan

     duman tütmez oldu yolcu gelmez

     bir tren sesi kalmış kulağında uzaktan

     trenler geçmez oldu gözlerinden artık

     kampana çalmaz oldu saati

     istasyonda artık o bir başına

     elinde bileti (19)

    

     PROMETE KENTTE

     Promete şimdi kentte

     kayalara bağlı değil

     beton duvarlarla çevrilidir

     kartalların giremiyeceği bir semtte

     kendi kendini kemirir (1976)

    

     AV

     ormanın kuytusunda vurulan geyik

     hayvanlar acınla suskun

     dallar yasınla eğik

     boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde

     avcının söndüremediği iyilik (1971)

    

     PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI

     Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu

     yaşını sordum bir giz gibi güldü

     kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz

     yüzüne baktım bir giz gibi güldü

     bir asa vardı elinde

     bir solmuş kırallığın

     kadifeden harmanisi üzerinde

     bir hititliydi o bir Selçukluydu

     bir ermeniydi bir kürttü

     bir türk

     yaşını sordum bir giz gibi güldü

     koluma girdi bir soylu kadınca

     tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini

     beni tek gözlü sarayına götürdü

     köy yapısı kulübesinin

     Zamanı onda yitirdim ben

     Yitik zamanlara onda eriştim

     en soylu yoksulluğun

     toprak döşeli sarayında

     bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim (1969)

 

     BİR OZAN BİR DEVLET ADAMINI SORGULUYOR

     yıldızlı bir gecede

     göğe bakmıyalı

     kaç ay geçti

     anımsar mısın

     yıldızlı bir gecede

     ya da güpegündüz

     canevinde duymadan

     sonsuzluğunu göğün

     ya da bir sabah

     çiçek açtığını ansızın

     fark etmeden

     bahçendeki ağacın

     hele bir de işitmeden

     işine giderken

     bilmeden ezdiğin

     karıncanın sesini

     nasıl bilesin

     evrendeki yerini de

     nasıl yönetesin

     ülkeni (1994)

    

     ELELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ

     Rahşan’a,

     birlikte öğrendik seninle

     avcumuzda yüreği çarpan

     kuşa sevgiyi

     elele duyduk kumsalda denizin

     milyon yılda yonttuğu

     taşa sevgiyi

     tırtılları tanıdık seninle baharda

     tırtılken daha sevmeyi öğrendik

     sevgiden

     üreyen kelebeği

     toprağı evimiz gibi sevdik seninle

     birlikte sevdik kuru toprakta

     ev küren köstebeği

     köstebeğinden toprağına taşına

     tırtılından kelebeğine kuşuna

     elele sevdik bu dünyayı

     acısıyla sevinciyle sevdik

     yazıyla kışıyla sevdik

     köy-köy ülke-ülke

     gökler gibi sardı dünyayı

     yağmur gibi sızdı dünyaya

     dünya kadar oldu sevgimiz

     elele büyütüp elele derdik

     elele derip insana verdik

     verdikçe çoğalan

     sevgimizi (1980)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 01:49

İLGİLİ HABERLER