İŞTE SEZER'İN TBMM'DEKİ İRTİCA KONUŞMASI!..
ANKARA - TBMM yeni yasama yılı açılış töreninde Genel Kurul'da milletvekillerine hitap eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, konuşmasında uzun bir laiklik tanımı yaparken önemli uyarı ve değerlendirmelerde de bulundu.
"Belirtmek gerekir ki, demokrasi, özgürlük, kamu yararı, kamu düzeni, laiklik gibi kimi kavramların Anayasa'da 'kavramsal' tanımı yapılmamış olabilir. Anayasalar, kurallarıyla bu kavramların işlevlerini ve anlamlarını ortaya koyarak çerçevesini çizip, işlevsel tanımını yaparlar. Nitekim, Anayasamızda da laikliğin işlevsel tanımı yapılmıştır. Bu nedenle, Anayasa'da, laikliğin tanımını aramak yerine, nasıl bir laikliğin öngörüldüğüne bakmak gerekir.
Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararlarının konuya katkısı gözden uzak tutulamaz" diyen Cumhurbaşkanı Sezer, "Laiklik ilkesini yaşam biçimi olarak benimseyen çağdaş ülkeler incelendiğinde, tümünün bu ilkeyi kendi toplumsal gerçeklerine göre biçimlendirdikleri görülecektir" ifadelerine yer verdi. Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, laikliğin, ülkelerin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, toplumsal koşullara ve her dinin gerektirdiği 'isterlere' bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini, bu farklılığa bağlı olarak her ülkenin laiklik anlayışının, o ülkenin Anayasa'sına yansıdığını, Türkiye için özellik taşıyan laikliğin de Anayasa'da benimsenen ve korunan içerikte bir ilke olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle konuştu:
"Laiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullardan ve her dinin özelliklerinden esinlenmesi, bu koşullar ile özellikler arasındaki uyum ya da uyumsuzlukların laiklik anlayışına yansıyarak değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması doğaldır. Dini ve din anlayışı tümüyle farklı ülkelerde laiklik uygulamasının, aynı anlam ve düzeyde olması beklenemez. Türkiye Cumhuriyeti, Türk Ulusu'nun gelenekleri, toplumsal yapısı, sosyal gerçekleri ve koşulları karşısında laikliği, kendine en uygun içeriği ile benimsemiştir.
Devlet rejiminin ve toplumsal yaşamın laikleştirilmesi, belirli bir tarihsel süreç içinde gerçekleştirilmiştir. Laiklik ilkesinin günümüzdeki anlam ve önemini kavrayabilmek için Kurtuluş Savaşı sürerken ve Türkiye Cumhuriyeti kurulurken gerçekleştirilen olayları ve olguları iyi irdelemek gerekir. Anayasa'nın başlangıç bölümünde, laiklik ilkesi gereği kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilmiştir. Böylece, Cumhuriyet'in niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerin temeli olan laiklik, Anayasa'ya yön veren ilkeler arasındaki yerini almış ve anayasal tanımını bulmuştur. Bu tanıma göre laiklik, dinin, sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını önleyen temel ilkedir"
Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında, laikliğin hukuksal, sosyal, siyasal tanımları ve ulusal değeri geniş biçimde ele alınıp, özenle korunması gereken bir ilke olduğunun vurgulandığının altını çizen Cumhurbaşkanı Sezer, bu kararlara göre, laiklik ilkesi gereği; dinin, devlet işlerinde egemen olamayacağı; bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki yerinde, sınırsız özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alındığını; bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemeyeceğine; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabileceğine; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesinin yasaklanabileceğine dikkat çekti. "Devlete, kamu düzeninin koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler üzerinde denetim yetkisi tanınmıştır" diyen Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'dan kaynaklanan yorum yetkisiyle kararlarında yer verdiği bu gerekçeler, laikliğin, Anayasal çerçevede işlevini ortaya koyarak tanımını yapmaktadır.
"TEK DEVLET, TEK ÜLKE, TEK ULUS, TEK DİL, TEK BAYRAK ÜLKÜSÜNDEN VAZGEÇİLEMEZ"
Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün ve tekil devlet yapısına sahip olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, konuşmasına şöyle devam etti:
"Kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulus söz konusudur.
Bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemez. Ulusun adı, Yüce Önder'in şu özlü sözünde belirtilmiştir: 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir...' Anayasa'daki ulusçuluk anlayışı, ırksal ve dinsel ögelere değil, gurur ve övünmede, sevinç ve tasada, hak ve ödevlerde, nimet ve külfette ortaklık ve birlikte yaşama isteği gibi değerlere dayanmaktadır. Geçmişte yaşanan ortak acılar ve sevinçler, birlikte kazanılan zaferler, ülke ve ulus çıkarını her şeyden üstün tutma, ülkü ve amaç birliği, çağdaşlaşma yolunda verilen savaşım bu değerleri oluşturmaktadır.
Bunun doğal sonucu olarak Anayasa'da, 'Türk Devleti'ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesi 'Türk' sayan kuralıyla, birleştirici ve bütünleştirici bir ulusçuluk anlayışı benimsenmiştir. Devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü, çağdaş ulusçuluk anlayışının belirgin niteliklerinden birini oluşturmaktadır. Çok kültürlü toplumlarda 'birlik' ulusal devletle sağlanmış ve "tek ulus" ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öge olmuştur. Toplumu oluşturan yurttaşların tek ulus çatısında toplanması, laiklikte olduğu gibi, farklılıklar korunarak birlikte yaşamanın en etkili yoludur.
Türk Devleti'ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması, Türk Ulusu'nu oluşturan ögelerin etnik kimliklerinin yadsınması anlamına gelmemektedir. Tam tersine, etnik kökeni, dini ne olursa olsun tüm yurttaşların Türk Ulusu olarak adlandırılması, yurttaşlar arasındaki eşitliğin sağlanması, 'çoğunluk' içinde bulunan çeşitli etnik kökenli yurttaşların 'azınlık' durumuna düşmesini önleme amacına yöneliktir.
Anayasa'daki "Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur" kuralı da, "Türk Ulusu" kavramının, çoğunluk-azınlık ya da din ve ırk ayrımı yapılmadan yurttaşların tümünü kapsadığını göstermektedir. Türk Ulusu'nun birliğini ve huzurunu bozmaya yönelik uğraşlar, tekil devleti hedef alan girişimlerdir. Bu girişimlerin sonuçsuz kalmaya mahkum olduğu bilinmelidir"
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, "irtica" konusuna da değindi.
"Ülkemizin iç güvenliğine yönelik bir diğer tehdit de, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri var olan, bugün de etkinliğini artırarak sürdüren irtica tehlikesidir" diyen Cumhurbaşkanı Sezer, "Türkiye'de irticai tehdidi yeterince algılayamayanların, özellikle son 20 yılda yaşanan olayları üst üste koyup birlikte değerlendirmesi, Türkiye'deki toplumsal ve bireysel yaşamın nereden nereye geldiğini iyi çözümlemesi gerekmektedir. İrticai tehdidin, devletin temel niteliklerini değiştirme hedefinden sapmadığı gözlenmektedir.
Bu çerçevede, cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılması, laiklik kavramının çeşitli biçimlerde yorumlanarak içinin boşaltılması, irticai tabanın giderek genişletilmesi, kadrolaşma ve dini bireysellikten çıkararak toplumsallaştırma ve siyasete yansıtma çabalarının yoğunlaşmasının, toplumda gerginliği artırdığı dikkat çekmektedir. İrticai tehdide karşı savaşımın kilit taşı laikliktir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi laik düzene dayanmaktadır.
İrticayla savaşımda, Cumhuriyetimizin laik yapısının korunması, dinin, din duygularının ve dince kutsal sayılan değerlerin siyasal amaçlı olarak kötüye kullanılmasının önlenmesi için, toplumun bu yönde bilinçlendirilmesi, Devrim Yasalarının ödünsüz uygulanması ve Devlet organlarının yetkilerini duraksamaya düşmeden etkin biçimde kullanmaları zorunludur" dedi.
"Ulusal güvenliğimiz yönünden Silahlı Kuvvetler'in güçlü tutulması, geçmişten günümüze en önemli temel önceliğimiz olmuştur. Silahlı Kuvvetlerimiz, ülkemizin ve siyasal rejimimizin varlığının ve sürekliliğinin güvencesidir" diyen Cumhurbaşkanı Sezer, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Anayasa'da ve yasalarda belirlenmiş görev ve sorumluluklarını yerine getirecek biçimde güçlü olmasına, Cumhuriyet hükümetleri ve parlamentolarımız büyük önem vermiş ve özen göstermiştir. Bunu, burada bir kez daha belirtmekten mutluluk duyuyorum.
Bununla birlikte, Ulusu'nun büyük güven ve sevgisine erişmiş olan Ordumuzun saygınlığının korunmasını ve siyaset üstü tutulmasını, temel bir görev ve sorumluluk olarak algılamalıyız" diye konuştu.