Katar'a ambargonun kalkması Türkiye'ye ne kazandırdı?
Katar'a uygulanan ablukanın kalkması Orta Doğu ve Türkiye için ne anlama geliyor?
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır ile Katar arasındaki diplomatik kriz, dün Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi'nde imzalanan bildirgiyle sona erdi. 3,5 yıldır Suudi Arabistan öncülüğünde Katar'a abluka uygulayan dört ülke, hava sahalarını ve sınırlarını Katar'a açacağını duyurdu.
Peki 5 Haziran 2017'de uygulamaya başladıkları ablukanın kaldırılması için 13 şartları olduğunu duyuran bu ülkeler, şartların hiçbiri yerine getirilmemiş görünürken neden politika değişikliğine gitti?
Londra'daki King's College'da Ortadoğu Çalışmaları Enstitüsü'nde görevli Dr. Andreas Krieg, Katar'ın hiçbir zaman bu 13 maddeyi kabul etmeyeceğini, orantısız bu taleplerin gerçekçi olmadığını söylüyor:
"ABD'deki yönetim değişimi, Suudi Arabistan'ı nihayetinde bu durumu kabullenmeye itti. Zaten ambargoyu devam ettirmenin bedeli gittikçe yükseliyordu ve bir getirisi yoktu. Şimdi Veliaht Prens bu adımla Washington'a, bölgede yapıcı bir rol oynadığı mesajını ve iyi niyet beyanını bu adımla gösteriyor."
'Suudi Arabistan için çok önemli bir taviz'
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Krieg, bunun karşılığında Katar'ın Suudi Arabistan için hiç de azımsanmayacak bir adım attığını söylüyor:
"Katar'ın yabancı diplomatlarla görüşmelerinde ve medya üzerinden Suudi Arabistan'a yönelttiği eleştirilerin tonunu düşürmeyi kabul etmesi de Suudi Arabistan için çok önemli bir taviz."
'Biden dönemi yaklaşırken olumlu bir mesaj vermek istediler'
Washington-DC merkezli jeopolitik risk danışmanlık merkezi Körfez Ülkeleri Analizleri'nin CEO'su Giorgio Cafiero da, Trump döneminde sadece kendi çıkarına hizmet eden dış politika gündemlerini agresif şekilde uygulayan bu ülkelerin, Biden dönemi yaklaşırken olumlu bir mesaj vermek için bu adımı attığı görüşünde.
BBC Türkçe'ye konuşan Cafiero'ya göre, Doha'nın ambargoya rağmen hayatta kalması ve bazı alanlarda güçlenmeyi başarması da, Suudi Arabistan ve BAE'yi "Ben buradan ne kazanıyorum?" sorusunu sormaya itti.
Ambargo uygulayan dört ülke ile Katar; İran, Yemen'deki çatışmalar, Libya'daki iç savaş gibi birçok bölgesel konuda hâlâ taban tabana zıt politikalar izliyor ve farklı tarafları destekliyor. Bu şartlar altında uzlaşma nasıl sağlandı, bundan sonra neler olacak?
İlk aşamada normalleşmenin kabul edilmesinin ardından bu konuların da detaylı olarak orta vadede görüşüleceği belirtiliyor.
Krieg'e göre bölgesel sorunların altına yatan sebepler ideolojik. Bu sebeple imzalanan bildiri de sebeplere değil, sonuçlara odaklanıyor:
"Anlaşmazlıkların temelinde yatan sebepler var olduğu sürece, bu tip krizler yeniden çıkabilir. Burada ABD gibi üçüncü bir tarafın, kriz farklı bir boyut kazanmadan çözüme kavuşturulması sürecinin altına imza atması çok önemli bir gelişme."
Cafiero da, krizin temelinde yatan sorunların çözülmediğini hatırlatıyor ancak anlaşmayla birlikte en azından diplomatik yollardan çözülmesi için çalışılacağı söylüyor ve ekliyor:
"İran'la ilişkilerine gelirsek Doha, Tahran'la pragmatik işbirliğine devam edecektir ve muhtemelen Riyad'ın agresif İran karşıtı pozisyonunu desteklemeyecektir."
Krieg, sorunun şu an için aslında BAE ve Katar arasında olduğunu; Suudi Arabistan'ın krizde ikincil sırada yer aldığını söylüyor.
'BAE için yutması zor bir hap'
Arap basınında çıkan haberlere göre anlaşmanın sağlanması sürecinde aslında BAE çok istekli değildi. Ancak ABD'nin devreye girmesi ve Suudi Arabistan'ın da olumlu tavır almasıyla BAE ikna edildi.
Cafiero, BAE için Katar'la anlaşmanın "Yutması zor bir hap" olduğu görüşünde:
"Ancak yine de hem Suudi Arabistan'ın hem ABD'nin güvenilir bir dostu olduğunu göstermek için anlaşmaya uyum sağladı. Abu Dabi'nin Doha'yla diplomatik ilişkilerini ne zaman başlatacağını ise göreceğiz."
Katar'ın ön şartı kabul gördü
Bir süredir Kuveyt'in arabuluculuğunda ve ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner'ın öncülüğünde yürütülen müzakerelerin 4 Ocak'ta sonuçlandığı duyuruldu.
Ancak anlaşma maddeleri ya da ülkelerin hangi taleplerinin karşılıklı olarak kabul edildiğine dair detaylar henüz kamuoyuyla paylaşılmadı.
Bildiğimiz tek şey şu; hava sahaları ve sınır kapıları açılmadan hiçbir anlaşmaya imza atmayacağını duyuran Katar'ın talebi olumlu karşılık buldu. Kapıların Pazartesi akşamı açılacağı duyuruldu. Henüz pratikte sınırdan hiçbir geçiş yapılmamış olsa da Katar Emiri Hamad bin Halife El Sani, imzaları atmak üzere Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi için Suudi Arabistan'a gitti.
Katar Emiri El Sani'yi, Al Ula şehrindeki havalimanında son üç yıldır en acımasız rakiplerinden biri olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman karşıladı. Koronavirüs salgını sebebiyle maskeleriyle havalimanında bulunan ve el sıkışmayan iki lider, tüm bunlara rağmen uzun süredir görüşmemiş ve birbirine hasret kalmış iki arkadaş gibi bir süre birbirlerine sarıldı. Sembolik önemi yüksek bu "kucaklaşma"yla, net bir mesaj vermiş oldular.
Ambargolara katılan ancak Körfez İşbirliği Konseyi üyesi olmayan Mısır'dan da Dışişleri Bakanı Sami Şükrü zirveye katıldı. (Konsey'in altı üyesi var: Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Katar ve Kuveyt)
Anlaşma Türkiye'yi nasıl etkiler?
Dört ülke ile Katar arasındaki anlaşmazlık konuları arasında, Türkiye'nin de doğrudan Katar'la aynı politikaları uyguladığı ve iki ülkenin birbirini desteklediği konular da var.
Örneğin iki ülke Libya'da aynı tarafları destekliyor. Mısır'daki darbe sonrası süreçte iki ülke de Müslüman Kardeşler üyelerine kapılarını açtı. Hamas'a verilen destek ve İran'la bazı alanlarda da olsa bölgesel işbirliği sürüyor.
Bu sebeple Suudi Arabistan öncülüğündeki ülkeler, Katar'daki Türk askeri üssünün de kapatılmasını şartlar arasında saymıştı. Ancak ne Türkiye ne de Katar bu konuda geri adım attı. Üssün çapı büyürken daha fazla Türk askeri Katar'da konuşlandı; ortak tatbikatlar devam etti.
Anlaşmayla birlikte Türkiye-Katar ilişkilerinin seyrinde bir değişiklik olur mu? Körfez ülkeleri üzerine çalışmalar yapan Oxford Üniversitesi'nden Galip Dalay'a sorduk:
"Türkiye için bu anlaşmanın pozitif bir tarafı var. Türkiye, üç ülkeyle ilişkilerini bir süredir biraz dahi olsa yumuşatma arayışında: İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan. Katar ile Suudi Arabistan'ın normalleşmesi zaten bir süredir bilinen bir süreçti. Türkiye ile Katar bu süreçteki aşamaları detaylıca konuşuyordur.
"Türkiye zaten Kaşıkçı cinayetine kadar BAE ve Suudi Arabistan arasında bir ayrım gözetiyordu. BAE hakkında daha sert ve açık eleştiriler yaparken Suudi Arabistan'a daha düşük tonlu eleştiriler yöneltiyordu çünkü Suudi Arabistan ile daha farklı bir ilişki geliştirebileceğine inanıyordu. Ancak önce Katar ablukası ardından Kaşıkçı cinayetiyle Türkiye'de Suudi Arabistan ve BAE tek bir blok gibi algılanmaya başladı.
"Muhammed bin Salman da siyasi hayatının en büyük krizini Kaşıkçı olayıyla, yani Türkiye'nin merkezinde olduğu bir olay üzerinden yaşadı. Bu gelişmelere rağmen Katar'la normalleşmesi, Türkiye ile ilişkilerine de bir nebze olumlu yansıyan bir işlev görecektir."
'Kriz çözülmedi, yönetilebilir bir eksene kaydırıldı'
Dalay'a göre hem Körfez ülkeleri hem Türkiye, kendilerini 3 Kasım'da ABD Başkanı seçilen ve 20 Ocak'ta göreve başlayacak olan Joe Biden'ın dönemine hazırlıyor:
"Burada arka plandaki büyük resim Biden. Biden gelecek olmasaydı şu anda bu hızda bu son adımları görmüyor olacaktık. Aslında esaslı bir kriz çözülmedi. İki taraf da kendisini özellikle Biden dönemine adapte ediyor çünkü Suudi Arabistan'ı Biden döneminde Kaşıkçı gibi, Yemen gibi daha zorlu dosyalar bekliyor. Bu adım, kötü bir başlangıçtan ziyade bir mesaj göndermek için atıldı.
"Her iki taraf da kendi dış politikasına dramatik bir format çekmediği sürece krizi var eden ana siyasal gerekçe yerinde duruyor olacak. Son mutabakat, tüm bu ülkeler arasındaki krizin çözülmesi manasına gelmiyor; krizi daha yönetilebilir bir eksene kaydırıyorlar diyebiliriz."
BBC TÜRKÇE
Güncellenme Tarihi : 7.1.2021 11:47