KAYNAK : Haber Vitrini
Medyakronik editörü Kürşat Bumin, Hürriyet'te yayınlanan çocuk pornosu fotoğrafıyla ilgili olarak Basın Konseyi'ne yaptığı başvurunun ardından yaşanan geleşmeleri aktararak, Basın Konseyi ile Hürriyet gazetesi arasındaki ilişkiyi sorguladı.
İşte Bumin'in www.medyakronik.com'da yayınlanan yazısı:
Basın Konseyi’nden çıkan karar
Medyakronik okurları hatırlayacaktır. Hürriyet gazetesinin bu yılın ilk sayısında yer alan “Çocuk pornosu travmasına karşı nasıl davranılmalı?” başlıklı habere eşlik eden ve en alâsından “çocuk pornosu” sınıfına giren bir fotoğraf dolayısıyla 3 Ocak tarihinde Basın Konseyi’ne “Kürşat Bumin-Alper Görmüş, Medyakronik editörleri” imzasıyla bir şikâyet başvurusunda bulunduk. Başvuru tarihinden bir müddet sonra, Basın Konseyi Genel Sekreteri tarafından telefonla aranarak, başvurumuzda ısrarlı olup olmadığımız soruldu. Bu telefonu yadırgamadım değil; başvurumuzdan vazgeçmiş olsak biz zaten Konsey’i arayıp durumu bildirmez miydik? Basın Konseyi, eğer her başvuru için bu yolu (yani “ısrar”ı test etmeyi) izliyorsa, işi çok demektir! Unutmadan söyleyeyim: Başvurumuz ile telefon arasındaki zaman zarfında Hürriyet gazetesi sayfalarını açtığı bu “porno fotoğraf” hakkında “Kendi kendimizi kınıyoruz”(!) başlıklı bir düzeltme yazısı yayımlamıştı. Neyse… Ben şikâyetçi olmaya devam ettim, Alper Görmüş, imzasını geri çekti. Anlaşılan oydu ki, Basın Konseyi’nin “özerk” bir kuruma yakışmayan bir tarzda, Hürriyet gazetesi yakın bir ilişkisi vardı.
Konseyi’in başvuruları 2 ay içinde sonuçlandırmak gibi bir çalışma sistemi var. Nihayet bugün (26 Mart), yani başvurudan neredeyse 3 ay sonra Basın Konseyi’nden karar çıktı. Konsey kararında şikâyetimi “yersiz” bulundu. Olsun canımız sağ olsun! Basın Konseyi de, amiyane tabiriyle “Olur böyle şeyler!” diyor. Vatan sağ olsun!
Bazı okuyucularım şöyle düşünüyorsa, tamamen haklıdırlar: “Basın Konseyi’ne bir şikâyette bulunduğuna göre, bu kurumu bir hakem kurum olarak tanıyorsun. O halde, Konsey’den çıkan kararı da hiç ses çıkartmadan kabul etmek zorundasın!”
Doğru, gerçekten de durum böyle. Basın Konseyi’ni hakemliğe değer bir kurum görmüşüm ki, başvurmuşum. Şikâyetim yersiz bulundu diye şimdi gürültü mü yapacağım? Doğru olmasına doğru ama, kararı okuyunca sanırım siz de bana hak vereceksiniz, Konsey'in bu kararında birkaç önemli problem var.
Her şeyden önce, karar metninden Basın Konseyi’nin başvurum üzerine hemen Hürriyet’in fikrini aldığını anlıyoruz: “Şikâyetle ilgili olarak Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök şikâyetçinin haklı olduğunu, ancak fotoğrafın bir yanlışlık sonucu gözden kaçtığını, bu nedenle kendilerinin bir açıklama yapacağını ifade etmiştir.” Bana göre, bu olmadı işte! Başvuruda bulunduğum tarihin 3 Ocak, Hürriyet’in düzeltme yazısını yayımladığı tarihin ise 14 Ocak olduğunu hatırlayacak olursak, demek ki Konsey, eline başvuru geçer geçmez Özkök’ü durumdan haberdar etmiş! Oysa başvuru dosyasının Konsey tarafından ele alınış tarihi çok daha sonra, yani başvurudan tam 2 ay sonra… Basın Konseyi, ilgili kurulunun önüne henüz gelmemiş bir dosya hakkında hiç vakit kaybetmeden şikâyet edilen tarafın fikrini niçin alsın?
İkinci olarak, Basın Konseyi’nin Hürriyet gazetesini bırakın “uyarmayı” muyarmayı, neredeyse madalya ile taltif ettiğine de şahit oluyoruz ki, bu da inanılır gibi değil: “Basın Konseyi Yüksek Kurulu, yaptığı incelemede, şikâyete konu fotoğrafla ilgili olarak, şikâyet edilen gazetenin bir açıklama yayınlamasının ve bu açıklamada hatasını kabul etmesinin yeterli olduğu sonucuna varmış, ayrıca gazetenin bu davranışının meslek ilkeleri açısından takdire değer olduğunu kamuoyuna duyurmaya karar vermiş ve Hürriyet gazetesi hakkında ‘Şikâyetin yersizliğine’ oy birliği ile karar vermiştir.”(!)
Evet ortada bir “yersizlik” olduğu muhakkak ama hangi cenahta! İnsaf doğrusu! Sen tut “teknik arıza”ydı filan gibi gerekçelerin arkasına sığınarak “çocuk pornosu” sınıfına giren bir fotoğraf yayımla, arkasından “Hürriyet’e Mektuplar” gibi ne olduğu belli olmayan silik bir köşede “Kendi kendimizi kınıyoruz”(!) gibi milleti üzerine güldüren bir düzeltme yazısıyla durumu idare etmeye çalış, en sonunda da Basın Konseyi tarafından “takdire değer” bulun! Konsey sadece başvuru sahibiyle değil, bütün gazete okurlarıyla dalga geçiyor herhalde!
Oysa ben nasıl umutlanmıştım… Kendi kendime “Konsey’in şikâyetimi haklı bulup Hürriyet’i kınaması muhakkak!” diyordum. Çünkü önceden de yazdığım gibi, bu “çocuk pornosu” fotoğrafının bırakın gazetede yayımlanmasını, Hürriyet’in “ilgili” servisinde bulundurulması bile tek başına bir skandaldı. Haksız mıydım, ne işi vardı bu tür “korsan” fotoğrafların bir gazetede? Bir ülkede legal olarak ancak “polis arşivleri”nde bulunabilecek bir fotoğrafın Hürriyet’te ne işi vardı? Bu da mı “takdire değer” bir davranış? Bitirmeden bu çerçevede yine Doğan Grubu’nda yer alan bir gazetenin, Radikal’in 10 Mart tarihli sayısının birinci sayfasında yer alan bir habere de dikkatinizi çekmek isterim. Söz konusu haber aynen şöyleydi: “Resmi bile yaktı / Uygar dünyada çocuk pornosu ticareti ayrı bir suç. Evde resim tutanlar bile çok ağır cezalar alıyor.”
Düşünün, “evde resim tutanlar bile”… Peki ya gazetede resim tutanlar? Ömrümüz onları hep “takdire değer” bulmakla mı geçecek?
Basın Konseyi’nin kararının beni hayalkırıklığına uğrattığını itiraf etmeliyim. Oysa ben, Hürriyet’in yayımladığı bu “yanlışlıkla gözden kaçmış” fotoğraf hakkında savcılığa “suç duyurusunda” bulunmayı bile düşünmüş, fakat sonra “Bu işlerin basının içinde kalarak halledilmesi en uygun yoldur, bu işe başkalarını karıştırmamak gerekir” diyerek vazgeçmiştim. Şimdi görüyorum ki, bizim ülkemizde basının kendi kendini denetlemesini beklemek hiç mi hiç gerçekçi değil.
İnanabiliyor musuz, Konsey, “takdire değer olduğunu kamuoyuna duyurmaya karar vermiş”tir diyor!
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:00