Nur-u Muhammedi-18... İbrahim Aleyhisselam ile oğlu İsmail'in cömertlik yarışına Allahü teala müdahale etti
NUR-U MUHAMMEDİ ( 18)
İBRAHİM ALEYHİSSELAM VE OĞLU İSMAİL CÖMERTLİK YARIŞINA GİRİŞİNCE HAK TEALA MÜDAHALE ETTİ
Hazret-i İbrahim bıçağı keskinlerken Allahü teala Cebrail Aleyhisselam’a şöyle dedi;
- Ya Cebrail, 3370 (Üç bin üç yüz yetmiş) senedir cennette kulum İsmail’e feda için terbiye olunup cüssesi büyüyen koçu alıp kulum İsmail için aşağıya götür.
İbrahim bu koçu İsmail’e feda olarak kurban eylesin. İkisinin de amelini kabul ettim.
Yüce Hakk’ın bu emri üzerine Cebrail Aleyhisselam o koçu alıp makamından;
- Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber ( Allah en büyüktür) diyerek indirdi.
Hazret-i İbrahim, Aleyhisselam Cebrail Aleyhisselam’ın bu 3 tekbirini işittiği vakit bildi ki müşkülünün çözümü geliyor.
Buna karşılık kendisi de;
- La ilâhe illallâhü vallahü ekber ( Allah’dan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür) diyerek Alemlerin Rabbı Yüze Allah’ı tevhid ve tekbir eyledi.
İsmail Aleyhisselam dahi yattığı yerde, Cebrail Aleyhisselam’ın tekbiri, babasının tevhid ve tekbirini işittiği vakit bildi ki, Rahim Rahman Allah’ın rahmeti zuhur eyledi. Kendisi de ;
- Allahü ekber ve lillah’il hamd ( Allah en büyüktür. Hamd Allah’a mahsustur) diyerek tekbir getirip hamd etti.
Üstte anlatılan mana icabıdır ki ; Bu şanlı ümmete arefe günü sabah namazından itibaren eyyam-ı teşrik’in ikindi namazına kadar 23 vakit namazını farzını edadan sonra bu tekbiri getirmek vacib oldu.
Cebrail Aleyhisselam şöyle dedi; Yüce Hak sana selam edip şöyle buyurdu;
- Bu koç kurbanı, kulum İsmail için kurban edip boğazlasın. İbrahim’in de İsmail’in de amelini kabul ettim.
Emri alan İbrahim Aleyhisselam oğlunun ellerini ve ayaklarını çözmek için geriye dönünce gördü ki, oğlunun elleri de ayakları da çözülmüş halde oturuyor.
“Ey oğul senin elini ayağını kim çözdü?” diye sordu.
İsmail Aleyhisselam; “Kurban ihsan buyuran ihsanlar sahibi Yüce Zat’ın lütuf ve keremi ile çözüldü” dedi.
O koçu kurban feda ettikten sonra İsmail Aleyhisselam babasına şöyle dedi;
- Ey baba sen mi cömertsin yoksa ben mi cömerdim?
İbrahim Aleyhisselam şöyle cevap verdi;
- Ben senden daha cömerdim. Şundan ki, senin gibi eşi bulunmaz bir oğlan çocuğumu ilahi fermana uyarak kurban etmeye giriştim.
İsmail Aleyhisselam şöyle karşılık verdi;
- Ey baba belki de ben sizden daha cömerdim.
Şundan ki; siz benim gibi bir çocuğu feda eylediniz ise de, benim bedenim
Yüce Allah’ın kereminden ihsan buyurulmasından rica olunur. Fakat benim bir canım var. Bir giderse bir daha gelmesinden ümid olunmaz.
Geri gelinmez olan canımı ben Allah rızası için feda eyledim. Ben senden daha cömerdim.
Bunun üzerine Yüce Allah, azamet ve celaliyle şöyle buyurdu;
- Kerem sahibi ve cömert ancak benim. Çünkü ikinizden de kabul ettim.
İbrahim’e kurban sevabını verdim. Aynı zamanda oğlunu da diri olarak kendisine bağışladım.
İsmail’e gelince..
Hem canını bağışladım hem de kurban sevabı verdim.
Sonuçta en cömert benim.
Allahü teâlâ Hazret-i İbrahim’i ilâhî sırlara vâkıf kıldı ve onu;
Ateşe atıldığında nefsiyle,
Oğlu hazret-i İsmail’i Allah için kurbân etmesini bildirip evlâdı ile
Ve malı ile imtihân etti.
Malı ile imtihân edilmesi şöyle olmuştur:
O kadar zengindi ki, sâdece sığırları yarım milyon olup, davarları, ovaları ve vadileri dolduruyordu.
Cebrâil Aleyhisselam insan sûretinde gelip; “Yâ İbrâhîm, bu sürüler kimindir?” deyince; “Allah’ındır fakat benim elimde emânettir. Allahü telayı tesbih et, ismini an, onu zikret, bu sürülerin hepsi senin olsun.” diyerek bütün malını bağışladı.
Cebrâil Aleyhisselam kendini tanıtınca, Hazret-i İbrahim; “Ben Allah için bağışladığımı geri alamam.” diyerek bütün malını satıp, Allah yoluna sarf etti.
SARE RADIYALLAHÜ ANHA’YA ALLAH-Ü TEALA’DAN EVLAT MÜJDESİ
İbrahim Aleyhisselam’ın mübarek adeti idi.. Hiç bir zaman misafirsiz sofraya oturmazdı.
Her gün sabah üzeri 3 mil gezer, misafir arardı. Bulursa getirir, onunla birlikte yemek yerdi. Şayet sabah ile öğle arası misafir bulamazsa o gün oruca niyet ederdi.
Öyle bir hal oldu ki, çıkıp aramasına rağmen tam 15 gün misafir bulamadı.
Bu yüzden pek mahzun oldu.
Tam o sırada gördü ki, 12 veya başka bir rivayete göre 9 melek geliyor.
Bunlar; Allahü teala tarafından Lut kavmini helak etmesi için yollanan melekler.
Bu meleklerin başında; Cebrail, Mikail ve İsrafil Aleyhisselam olup, yanlarında başka meleklerde vardı.
Gayet güzel birer delikanlı suretinde gelmişlerdi.
İbrahim Aleyhisselam’a selam verdiler.
İbrahim Aleyhisselam 15 gün aradan sonra hiç aramaya çıkmadan misafirlerin ayağına gelmesinden gayet mesrur oldu. Çok sevindi.
Onlar ile konuşup söyleşti.
Onların hallerine vakıf olmadan (Melek oldukları bilmeden) bir buzağıyı büryan eyleyip önlerine koydu.
Peygamberlerin âdeti şuydu;
Önce misafirlerine ikramda bulunurlar. Ardından kendileri ile konuşmaya geçerlerdi.
Gelenlerin melek olduğundan habersiz olan İbrahim Aleyhisselam, misafirlerinin önlerine koyduğu büryana ellerini sürmediğini görünce şöyle dedi;
-Neden yemezsiniz? Buyurun taam yiyin.
Şöyle dediler;
- Biz değerini vermeden yemek yemeyiz.
İbrahim Aleyhisselam şöyle dedi;
- Benim taamımın değeri, evvelinde Rahman ve Râhim Allah’ın adıyla (Bismillâhirrahmânirrahim) demektir.
Taamımın sonunda ise Allah’a hamd olsun (Elhamdülillah) demektir.
Böyle deyin ve yemeğe başlayın.
İbrahim Aleyhisselam böyle deyince Cebrail Aleyhisselam diğerlerine bakıp şöyle dedi;
- Bu İbrahim Yüce Hakk’ın kendisine Halil etmiş olmasına gerçekten layıktır.
Bundan sonra Cebrail Aleyhisselam büryan olan buzağıyı eliyle sığayınca, havan dirildi ve sofradan kaçıp gitti.
Bu hali gören İbrahim Aleyhisselam onların melek olduğunu anladı da kendi kendine söylendi;
- Acaba niye geldiler
Ve.. Allahü teala’nın azametinden ve haşyetinden çekinmeye başladı.
Cebrail Aleyhisselam’ın korkusunu hissetti.
Durumu anlayan melekler, tek tek kendilerini İbrahim Aleyhisselam’a tanıttı.
Lut peygambere kendi elleriyle necat vereceklerini, kavmini ise helak etmekle memur kılındıklarını bildirdiler.
İbrahim Aleyhisselam’ın hanımı Sare de orada duruyordu.
Cebrail Aleyhisselam birden ona dönüp;
- Ey Sare, Yüce Hak senden İshak isminde bir çocuk dünyaya getirecektir. O’nun da Yakup isminde bir çocuğu olacaktır. Allahü teala bunları İbrahim Aleyhisselam’a bağışladı.
Sare Hatun bu sözler üstüne neye uğradığını şaşırıp olduğu yere çöktü kaldı ve şöyle dedi;
- Ben bu yaşta doğurabilir miyim? 99 yaşındayım. Zevcim İbrahim 120 yaşındadır.
Bizden çocuk olması çok acayip bir iş olur. Herkese tuhaf gider.
Melekler şöyle cevap verdi;
- Ey Sare, sen Allahü teala’nın işine mi acayip diyorsun? Yüce Hak her şeye kadirdir. O her dilediğini yapar. Onun emrine ve işine taaccüp (Şaşma, hayret etme) edilemez.
Şöyle devam ettiler;
- Şanı büyük Allah’ın bol rahmeti, üstün nimetlerinin devamı ve bekâsı her an artıp çoğalması sizedir.
Yıllarca çocuk diye kıvranan ve dualar eden Sare Radıyallahü anha beklemediği bir anda Yüce Hak’dan gelen bu müjde ile ne yapacağını bilemedi.
DEVAM EDECEK
DERLEYEN : METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ