NURCULAR NASIL BÖLÜNDÜ?...
Vakit'ten Adem Balta'nın sorularını cevaplayan Kutlular, açık ve net konuştu:
Nurculuğun birçok cemaate bölünmesi ve Kürt meselesi üzerine sorularımızı cevaplandıran Mehmet Kutlular, "Kıskançlık duygusu bastırılamıyor. Kusur biz Müslümanlarda" diye konuştu.
- Nurculuğun, birçok cemaate bölünmesinin sizce ana sebepleri nelerdir?
- Bakınız, hepimiz insanız ve hatalarımız var. Allah her türlü duyguyu vermiş. İnanıp inanmamakta da serbest bırakmış. Kıskançlık, kin, nefret ve diğer duygular her insanda mevcut olduğu gibi, bizlerde de var. İnsanlar arasındaki farklı duygular ve düşünceler terbiyenin kontrolünden çıkarsa toplumda sıkıntılar başlar. Bizim ayrılık meselemizde itikat noktasında, aramızda hiçbir sorun yok. Ayrılıklarımız şahsî, hissî birbirini üstün görmeye bağlı şeylerdir. Hâlbuki bunların hepsi men edilmiş şeyler. Ama men edilmesine rağmen, kıskançlık duygusu bastırılamıyor. Kusur İslâm'da değil, biz Müslümanlarda. Bu duyguların kontrol altına alınamayışı, sürtüşmelere sebebiyet veriyor. Ama kimse bu duygulardan dolayı sürtüştüğünü söyleyemiyor. Söylese ayıplanacak. O zaman, ona hizmet kılıfıyla bir kutsiyet atfediyor.
- İlk ayrılık ne zaman başladı?
- İlk ayrılık, Hüsrev Ağabeyin tutumundan kaynaklandı. 1956'da Risaleler tamamen serbest bırakılınca, Üstad Hazretleri de bunları Latin harfleriyle bastırmak istedi. Üstad, "Eski yazılar devam etsin, ama yeni yazılarla da Risaleler neşredilsin" diyordu. Çünkü, "bu hakikatlerden yeni nesli mahrum bırakamayız" diyordu. Hüsrev Ağabey "Olmaz efendim" diyor.
- Üstad'ına karşı mı çıkıyor?
- Orasını bilemem. Ancak Üstad'a küsüyor. Üstad hayatta iken hepsini Latin harfleriyle basıyor. Üstad'ın vefatından sonra önü açılınca, "Latin harfleriyle yazılan bütün Risaleler yakılacak" diye bir emir verdi. Ona uyanlar Latin harfleriyle basılan Risaleleri yaktılar. Hâlâ da okumazlar.
- Sonraki bölünmeler?
- Küçük olaylar üzerinde durmak istemiyorum. Bakınız Üstad "demokratik bir cumhuriyet"i savunuyor. "Ehven-i şer" diye demokratlara oy verip, insanları da oy vermeye davet etti. Mü'min kardeşlerini buna davet etti. Buna uyanlar olduğu gibi, uymayanlar da oldu.
- Açık talimat verdi mi?
- Tabii. Çünkü o zaman iki parti var. Ya demokratlar iktidara gelecekti, ya da CHP. Demokrat Parti istediği manada demokrat olmasa da, ehveni şer diye demokratları destekledi. Talebelerine bunu söyledi. Üstad, "Halk Partililer kolumuzu, Demokratlar ise parmağımızı kesiyor" diyor. Hangisini vereceksiniz? Tabiî ki parmağınızı. Biz bundan yola çıkarak, ihtilallere karşı çıktık.
- AK Parti'yi bugünün Demokrat Partisi olarak görüyor musunuz?
- Bizim böyle bir kanaatimiz yok. AK Parti yeni bir parti. Siyasi tecrübesi olanlar, hemen karar vermez, beklerler. Ama ben bütün samimiyetimle demokrasiyi içlerine sindirmelerini isterim. Kamuoyu, partinin oturmasını bekliyor. AK Parti'ye oy veren kesimler şimdiye kadar aradığını bulamadı. Yıllardır demokrasiyi küfür rejimi olarak görüyorlardı. AB'ye karşı durdular. Müslüman Hıristiyan diyaloguna karşıydılar. Sonradan yanlış yaptıklarını anladılar. Onlar bizim fikrimize geliyor. Üstad'ımın cumhuriyetin ilanından önce söylediği fikirlere, onlar geliyor. Ben gitmiyorum. İnşallah samimidirler. Bunu temenni ediyorum.
- Keşke siyasete ve partilere bulaşmasaydık diyor musunuz?
- Biz siyasete bulaşmadık. Siyasete oy verdik. Siyasete bulaşmak, parti kurmak ve partiyi ele geçirmektir. Devleti ve hükümeti idare etmeye çalışmaktır. Herkesin bir kanaati var. Bizim de kanaatimiz var. Burada, siyaseten bir "tercih" söz konusu.
- Kürt sorununu sormak istiyorum. Bu soruna nasıl bakıyorsunuz?
- Hiçbir Kürt vatandaşımızın hak noktasında benden daha az hakkı yok. Kendi aralarında dillerini istedikleri gibi konuşuyorlar. Biz devlet okullarında Kürtçe eğitime karşıyız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Özel okullar açılmasına itirazım yok. Ama devlet okulunda Kürtçe eğitim olmaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunu var. Bu kanuna göre devletin resmi dili Türkçe'dir. 12 Eylül'e kadar Kürtçe konuşma sorunu yoktu. 12 Eylülcüler, PKK meselesinden dolayı biraz sıkı tuttular. Bu da yanlıştı. Efendim, "Kürtçe eğitim verilsin." Hayır efendim böyle bir şey olmaz. Türkiye'de yirmi beş ırk var.
- Medresetü'z-Zehra projesinde Kürtçe'ye yer verilmiyor mu?
- Bediüzzaman, "Kürtçe neşriyat yapılsın" demiyor. Üstad, "Arapça vacip, Türkçe lâzım, Kürtçe caiz" diyor. "Caiz" demek, "ihtiyaç olduğu zaman kullanılır" demektir. Bunun şeriatta anlamı budur. Kürtçe öğretilse de bir işe yaramaz. Ne dünyada bir geçerliliği var, ne de Türkiye'de kullanabileceği bir alan. 12 Eylül'e kadar Kürtlerin dillerini öğrenme ve kullanmasında bir zorluk yoktu. Kürtler milletvekili olabiliyor. Her türlü ticareti yapabiliyorlar. Devletin bazı meselelere karşı kafası bozuk. Biz iki bin mahkeme geçirdik. Kürtler bizim kadar çekmedi. Fiilî duruma geçildikten sonra zarar gördüler. Üstad, Şeyh Said'e taraf çıkmadı. Devletin, her gruba potansiyel bir tehlike olarak baktığı bir gerçek. Bu yanlış, ama buna karşı silah kullanmak da yanlış. '"Kürtçe eğitim verilsin" diyorlar. Bu olmaz. Türkiye'de bir sürü ırk var. Devletin Kürtçe eğitim vermesi yanlış. Devlet baskılarını tasvip etmediğimiz gibi, devlet düşmanlığını da doğru bulmuyoruz. Bunun için devlet kurmaya çalışılmaz. Üstad, birlik ve beraberliği savunuyor. Bakınız Üstad, "Kürtler iyi bir vücut, Türkler ise iyi bir kafadır. Beraber olmanızda fayda var" diyor. Üstad neden böyle bir şey söylüyor? Çünkü her ırkın bir özelliği var. Kürtler daha ziyade kırsal kesimde, ağalık ve şeyhlik kültürü içinde yetişen bir toplum. Orada devlet olsa dahi hükmeden, yine ağadır. Abdülhamit bunu gördü. Hamidiye Alayları'nı kurarak orayı yönetti. Bu, bir gen özelliği. Her toplumun kendine has bir yapısı var. Meselâ, Türklerde bir kız kaçırılsa, en fazla ilişkiler kesilir. Ama onlarda namus meselesi oluyor; kaçıran kaçan, her ikisi de öldürülüyor. Din bu yapıya müsaade etmiyor. Ama töreleri böyle. (Adem Balta / Vakit)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:51