Orhan Pamuk son romanında Atatürk ile dalga mı geçiyor?
Oda TV, Orhan Pamuk'un son romanında Atatürk ile dalga geçildiğini belirterek şekilden şekile girdi..
Oda TV'de bir yazı kaleme alan Sevda Kaynar, şu tespitlerde bulundu;
Orhan Pamuk, bu kez Kemalistleri kızdırdı. Orhan Pamuk'un, "Veba Geceleri" isimli kitabında yer alan Kolağası Kamil'in Mustafa Kemal'i tasvir ettiğini ileri süren Kemalistler, Pamuk'un Mustafa Kemal ile dalga geçtiğini savundu.
Oda TV'de bir yazı kaleme alan Sevda Kaynar, "Peki Veba Geceleri nasıl bir roman? Nasıl bir sanat eseri? Beş yılda yazılmış, ilahi rastlantıya bakın ki Covid tepemize binince o da zamanın ruhunu yakalamış. Peki öyle mi? Hayır! Veba Geceleri’ni okuyan biri birkaç sayfa sonra romanın asıl amacını, bütün kurgunun ardındaki belki sipariş üzerine tasarlanmış konuyu, sarakayı, zekamızı hiçe sayan ama başarılı olamayan gizli mizahı keşfeder." ifadelerini kullandı.
Hikayenin Minger isimli hayal ürünü bir adada geçtiğini söyleyen Kaynar, adada bir salgın başladığını, herkesin veba ile boğuştuğunu ve ardından Kolağası Kamil'in ortaya çıktığını yazdı.
Yazıda şu ifadeler yer aldı:
Yunan savaşından başka savaş görmemiş, tek madalyası olan, askeri okulu derece ile bitirmiş, annesinin ikinci evliliğinden dolayı ona kırgın, ince bıyıklarını yukarı doğru tarayan yakışıklı genç subay. Romanda onun için şu satırlar da var:
“Genç subayın o anda tarihin kendisine vereceği büyük rolü o sırada aklından geçirmediği…”
Kolağası Kamil’in evinin bahçesinde çocuk iken kargaları kovaladığı da araya sıkıştırılmıştır. Hala anlamayanlar için. Vebanın korkunç boyutlara geldiği bir gün Kolağası Kâmil postaneyi basar, bütün telgraf sistemine el koyar. Ve daha sonra bir Rum bir eczacının amblemini taşıyan komik bir bayrağı sallayarak Komutan Kâmil olur, daha sonra da Cumhurbaşkanıdır artık.
Mustafa Kemal Atatürk’ün telgraf sistemine ne kadar önem verdiğini, Kurtuluş Savaşı'nda ilk iş olarak bu sistemi düzenlediğini bilenler Kolağası Kamil’in postaneyi basmasındaki ince noktayı anlayacaklardır mutlaka. Uyduruk bir bayrak da yine Kolağası Kâmil tarafından dalgalandırılmakta, Türk bayrağının yazarın gözündeki yeri iyice anlaşılmaktadır.
Abdülhamit devri paşaları, yeni vali tayinleri, adadaki telaş, heyecan, sürekli karantinaya alınan insanlar, bu arada hapse tıkılanlar, adayı terk eden varlıklı aileler, yabancı konsoloslar, adayı Türklerle paylaşan Rumlar, şeyhler vs. vs. Bütün bunlar roman kurgusunu oluşturmak için zaten yazar tarafından oluşturulmuş tiplemeler. Ve ne yazık ki hepsi usta bir romancının yapması gereken ruhsal tahlillerden uzak, tıpkı kapak resmi gibi çiziktirilmiş kişilikler.
İnsan sormadan edemiyor:
“Ayrıntılı psikolojik özellikleri verilmeyen, hepsinin figüran olduğu belli bu kişiler için mi beş yıl harcandı? Orhan Pamuk’un romancılığına inanan biri böyle bir soruya evet derse yazarın oluşturduğu kale bir anda yerle bir olur, belki de sipariş üzerine yazılan bu roman yüzünden Orhan Pamuk efsanesi kendi sıradan gerçeğine kavuşur.”
Roman 345 sayfa. Son sayfayı bitirdiğinizde büyük romanların sonunda beliren saygı, beğeni dorukları hatta tutku belirmiyor asla. Bir tek soru gelip dayanıyor boğazınıza:
Güncellenme Tarihi : 10.4.2021 22:04