ÖZAL'IN AĞLAYIŞINA ŞAHİT OLAN ALİ KIRCA'NIN UNUTAMADIĞI AN...
Turgut Özal'ın, 1987 kışında, Houston'da geçirdiği kalp ameliyatını, iki ay boyunca, bir "gazeteci ordusu"yla birlikte izlemiştik.. Yalnızca gazeteci ordusu mu?
Siyasetçiler ordusu.. Bürokratlar ordusu.. İş adamları ordusu.. Hele de iş adamları..
Şöyle diyorlardı bazıları
"Bir iş için Londra'ya gelmiştik..Gelmişken Houston'a da uğrayıp Başbakanımızı ziyaret edelim dedik!"
Methodist koridorları, Hacettepe koridorlarından "beter" olmuştu.
Belki de gerçekten seviyorlardı Özal'ı..
Ama birşey daha vardı
O tek başına ANAP iktidarının, tek başına "muktedir" adamıydı..
Ne derse o olurdu! Ne isterse o!
Bizse, gazetecilik hayatımızın en şanslı ve en güzel günlerini geçirdik onunla..
Her sabah, cimnastik yaptığı spor salonunda saatler süren sohbetler ettik..
Küçük teybimizin küçük kasetlerine, onun daha önce hiçbir yerde dile getirmediği "şaşırtıcı ve radikal" görüşlerini kaydettik..(Bizde saklı kalacak hep, çünkü "saklı" kalsın diye söylendiler!) İki dudağı arasında "sınırsız" bir iktidar gezinen bu"ufak-tefek" adamın içindeki öteki "Özal"ı da keşfettik.. Ve sevdik!
****
Ufak-tefek adam, tedavisi bitip te Türkiye'ye gelişinde, kilometreler boyu uzanan araç konvoyları ve yüzbinlerce kişinin sevgi seliyle karşılandı..
Ve..aradan beş yıl geçti.. Özal, Houston'a geri döndü.. Bu kez "amansız" denilen o "menhus" hastalığa yakalanmıştı..
Ve bu kez Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanıydı..
Devletin en tepesindeydi; ama iktidar, başkalarının "iki dudağının arasında"ydı artık.. Yine kendi partisinden ama "başkaları"nın!..
Hastane koridorlarında ne eski siyasetçi kalabalığından eser vardı, ne "Londra'ya gelmişken Houston'a uğrayan" işadamlarından!
Ne de o gazeteci ordusundan..
Bizse o günlerde Washington'da görevliydik.. Ameliyat sonrası günlerden birinde, görüşme isteğimizi kabul etti..
Röportajın sonuna gelmiştik.. Birden
"Bak!"dedi bana.."Sen beş yıl önce de buradaydın..Ne kadar kalabalıktı burası.. Şimdi kimse yok.. Beni yalnız bıraktılar..Buna dayanamıyorum!"
Ve... Yanımda ağlamaya başladı.. Ne yapacağımı,ne söyleyemeyeceğimi bilemedim..Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı yanımda ağlıyordu.. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, kimsenin göremeyeceği kadar "yalnız"dı..
****
Yayına yarım saat vardı..Yüreğimin sıkışması pahasına koşarak kaseti yayına yetiştirdim..Uyduyla Ankara'ya geçtim.. Ama..
Ankara dedi ki
"Çok önemli değil, yayınlamıyoruz!"
Yüreğim o an sıkıştı gerçekten..
Ve.. Anladım.. Ufak-tefek adam haklıydı..
Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı gerçekten "yalnız"dı..
"Unutulan"ın görüntüsü dramatikti!
"Unutan"ların ise trajik ve acıklı!..
Evet, o "an" derslerle doluydu anlayanlara!
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:50