Vatan ve müstemleke
BİRİNCİ Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın görev teslim töreninde yaptığı konuşmayı büyük bir hüzünle okudum.
Emekliye ayrılan komutan, benim de aralarında bulunduğum, kendisini eleştiren gazetecilere isim vermeden bazı ağır sözler söylemiş.
ŞU SORUYU SORARDIM
Hüznüm kesinlikle buradan kaynaklanmıyor.
Ben onun konuşmasını eleştirmiştim, onun da beni eleştirme hakkı vardır.
Elbette istediğini söyleyecek, cevabını verecektir.
Aklıma gelecek son şey, hayatım boyunca büyük bir hayranlıkla bağlı olduğum Türk ordusunun bir komutanı ile polemiğe girmekti.
Girmemeye de özen gösteririm.
Ama bu konuşmayı dinledikten sonra, hüznümün asıl kaynağının ne olduğunu yazmazsam, kendime haksızlık etmiş olacağım.
Paşamla yüz yüze gelebilseydim kendisine şu soruyu sormak isterdim.
Konuşmasında, ‘‘Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını bile bilmeyenler, vatanla müstemlekeyi karıştıranlar’’ diye bir suçlama var. Acaba onun ‘‘vatan’’ dediği sınırlar hangi sınırlardır ve hangi tarihte çizilmiştir?
Kendisi Osmanlı ordusunun savaştığı bazı yerleri ‘‘müstemleke’’ olarak tarif ettiğine göre, bu sınırlar nedir?
160 YAŞINDA
Konuşmasından çıkardığıma göre, onun ‘‘vatan’’ kavramı 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları.
Yani bundan öncesi kendisini fazla ilgilendirmiyor.
Ama ne gariptir ki, bizzat kendi konuşmasında, komutanlığını yaptığı Birinci Ordu'nun 160 yıllık tarihi olduğunu söylüyor. Yani komuta ettiği ordunun sancağı kendisini tekzip ediyor.
Lütfen 160 yıl öncesine gidin ve o ordunun ve öteki Türk ordularının savunmakla görevli olduğu vatan sınırlarının nereleri olduğuna bir bakın.
Bu sınırlar sadece Misak-ı Milli ile mi sınırlı?
Benim bildiğim Yemen, Türklerin elinden 1918'de Mondros Mütarekesi ile çıktı.
Paşam, Osmanlı topraklarının bu bölümünün müstemleke olduğunu iddia ediyor.
Bu mantıkla gidersek, bugün İstanbul'da işimiz ne? Türkler ezelden beri bu topraklarda mı oturuyorlardı?
Yazık!..
Benim annemin ve babamın doğum yeri bugün Bulgaristan sınırları içindeki Kırcaali.
Biz oraları ‘‘evlad-ı fatihan’’ olarak bilirdik. Demek ki, bazılarına göre bizim ecdadımızın ‘‘vatan’’ diye gönderilip yerleştirildiği, yüzlerce yıl savunduğu topraklar, hoyratça bir kelimeyle fırlatılıp atılacak kadar değersizmiş. Bizler de adi birer işgalciden ibaretmişiz.
Merak ediyorum, acaba ilerde bir Türk paşası daha çıkıp, Kıbrıs'ta neden savaştığımızı bilmediğimizi, oralarda dökülen kanın lüzumsuz olduğunu söyleyecek mi?
Paşam bu konuşma ile üniformasını çıkarırken, yanında komutanlığı alan Orgeneral Yaşar Büyükanıt duruyordu.
Acaba emeklilik hayatına başlayan eski komutanın sözlerini dinlerken neler hissetmiştir?
Daha iki hafta önce ‘‘Sınırınızın dibinde yangın varsa buna ilgisiz kalamazsınız’’ diyen yeni komutan mı, yoksa üniformasını çıkaran eskisi mi haklı?
Ben, Doğan Paşa'dan farklı düşünüyorum.
Osmanlı hiçbir zaman müstemlekeci olmadı. O nedenle Osmanlı ordusunun savaştığı topraklara hiçbir zaman müstemleke gözüyle bakmadım.
Eski Osmanlı toprakları üzerindeki ülkelere ne zaman gitsem Türk şehitliklerini ziyaret ederim.
Hepsi çok mütevazı ama çok etkileyici şehitliklerdir.
Türk ordusu bu şehitliklere gözü gibi bakar. Bunu da, ordumuzun komutanlarının çoğunun Çetin Paşa gibi düşünmediği biçiminde yorumlarım.
ARAMIZDAKİ FARK
Kendisinin vatanseverliğinden hiç şüphe etmem. Ama kendiminkinden de etmem.
Hatta kendisiyle aramda bir fark vardır.
Ben bu vatana sadece bugünü ile değil, geçmişi ile de vatanseverlik duygularıyla bağlıyım. Laik ve demokratik Cumhuriyet benim hayat tarzımın miladıdır. Ama vatan tarihim Cumhuriyet'le başlamaz.
Bu ciddi bir farktır.
O nedenle, son zamanlarda dar bir çevrenin ucuz iftira sloganı haline gelen ‘‘mütareke basını’’ eleştirisini de kendisine iade etmek zorundayım.
Böyle ucuz ifadeler, Türk ordusunun saygın bir komutanına yakışmıyor.
ŞİMDİ VAKTİ VAR
Paşama emeklilik hayatında sağlık ve mutluluklar diliyorum. Şimdi artık Osmanlı tarihi okumaya, ama en önemlisi de eski topraklar üzerindeki şehitlikleri dolaşıp görmeye fazlasıyla vakti olacak.
Belki o zaman vatan toprağı ve müstemleke kavramları üzerinde daha uygar ve yapıcı bir tartışma yapabiliriz.
Mengitürk’ün açıklaması
DÜNKÜ yazımdan sonra eski SPK Başkanı Muhsin Mengitürk aradı.
Ben yazımda Uzanlar tarafından Mengitürk'e tehditler yöneltildiğini ve ağır bir baskı uygulandığını yazmış, kendisinin ağladığını belirtmiştim.
Mengitürk, kendisine tehditlerin geldiğini doğruladı, hatta bu yüzden o dönemde evinin jandarma tarafından korumaya alındığını söyledi. Ama ‘‘Ben o görüşmemizde kesinlikle ağlamadım’’ dedi.
Mengitürk'e güvenim sonsuzdur. O gün bu olup bitenlerden duyduğum üzüntü nedeniyle hafızam beni yanıltmış olabilir. Kendisi o günlerde Hürriyet'in manşetinde yazdığı gibi ‘‘cesur yürek’’ olarak nitelenebilecek bir bürokrattır.
Uzanlar'a karşı yürekli bir mücadele vermişti. O nedenle ‘‘ağlama’’ ifadesine tepki göstermesi normal. Düzeltir, özür dilerim.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:32