Gündem
  • 2.9.2003 12:01

PAPADOPULOS'TAN ŞOK AÇIKLAMALAR: ERDOĞAN'IN DENKTAŞ'TAN FARKI YOK...

ERDAL GÜVEN/ RADİKAL Papadopulos: 'Enosis'te diretmek hataydı Tasos Papadopulos siyasete 'Hayır' diyerek başlamıştı. Yıl 1959'du. Papadopolus henüz 25 yaşındaydı ama daha şimdiden Makaryos'un gözdelerinden biriydi. Kıbrıs'ın geleceğini konuşmak üzere toplanan Londra Konferansı'nda da Makaryos'un yanındaydı. Önlerine Kıbrıs'ta 'enosis'i de 'taksim'i de devre dışı bırakıp ortak bir devlet kuracak anlaşma metinleri geldiğinde 'enosis'çi Papadopulos tereddütsüz 'Hayır' dedi. Gelgelelim mevzu Papadopulos'u aşıyordu ve çok geçmeden Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. Şimdi Kıbrıs'ta yeni ve yine ortak bir devlet kurulması gündemde. Ve ben de bunu görüşmek üzere Lefkoşa'da Başkanlık Sarayı'nda Papadopulos'un karşısındayım. Gelgelelim bu topraklarda geçmişi konuşmadan bugünü, geleceği konuşmak imkânsız. Hele hele karşınızda geçmişinin gölgesinden kurtulamayan Papadopulos gibi biri varsa. Ben de kendisine ilk 'Hayır'ını sorarak başlıyorum söyleşiye. Ve pek ummadığım, o güne kadar da kimsenin duymadığı bir yanıt alıyorum: ''Tabii, her şey olup bittikten sonra akılcı olmak kolaydır. Bugünkü aklım olsa o gün 'Evet' derdim. Ama o zamanki birikimim ve yaşımın etkisiyle bağımsızlığa karşı çıktım.'' Söyleşi bir 'itiraf'la başlamıştı. Teyit etmek için yeniden sordum. ''Yani enosiste diretmekle hata yaptığınızı kabul ediyorusunz...'' Yanıt tek kelimelikti. ''Evet.'' Bu önemliydi. Çünkü Papadopulos 'Enosis'in sıradan bir neferi değildi, beyin takımındaydı. 1955'te Kıbrıs'ta İngiliz egemenliğine karşı EOKA eylemleri başladığında örgütün Lefkoşa sorumlusuydu. Zamanla örgüt içinde ve Makaryos'un gözünde yükselerek örgütün siyasi organının (PEKA) başkanlığına kadar yükseldi. Londra Konferansı'ndan sonra da yükselişini sürdürdü. Hukuk formasyonu ve siyasi ataklığıyla yeni devletin anayasasını yazan ekibin de üyesiydi. Cumhuriyetin ilk hükümetinde önce çalışma, sonra da içişleri bakanı olarak görev aldı. Halka anlatamadık Dolayısıyla başından sonuna kadar Kıbrıs Cumhuriyeti'nin içindeydi. Peki ona göre adadaki bu ilk siyasi birliktelik niye mümkün olmamıştı? Devlet niye üç yılda çökmüştü? ''Makaryos yarı yolda tercihini bağımsızlıktan yana kullanmaya karar verdi. Bunu halka doğru dürüst anlatamadık. Derken Türkler de bize karşı milliyetçi bir mücadeleye girişti. Onlar da taksim diye yola çıktı. Bağımsızlıktan onlar da memnun olmadı. Bir başka neden, Londra ve Zürih anlaşmalarının Kıbrıslı Türklere demografik gerçekliğin ötesinde haklar tanımasıydı. Mesela, kamu hizmetinde 70'e 30 kuralı geçerliydi. Bu liyakat ilkesinin ihlaliydi. Sırf Türklerin kontenjanı var diye birçok nitelikli Rum işsiz kalıyordu. Ve bu insanlar devletten soğuyordu. Tek sorun bu değildi tabii, bir örnek. Ancak bu durumu tüm halka yayarsanız insanların niye cumhuriyeti benimsemediğini anlayabilirsiniz. Dolayısıyla halk, hem Rumlar hem de Türkler bağımsızlığın nimetlerini değerlendirecek, bunlardan yararlanacak zaman bulamadı. Tabii her iki toplum da kendi milliyetçiliklerinin peşinde koşuyordu. ''Buraya kadar anlattığım çöküşün tarihi gerçeklik ışığındaki analiziydi. Şu andan itibaren kişisel yorumuma anlatacağım. Türkiye'nin Kıbrıs'a yönelik planı her zaman bir yandan ülkenin geniş bir bölümünü elde tutmak, bir yandan da kalan bölümünü denetim altında tutmak olmuştur. Artık stratejik ya da başka bir nedenle mi bilmem. Ama bu hep böyleydi.'' Pek ihtimal vermiyordu ama yanılıyor da olabilirdi. Bir de kanıtı vardı: ''Daha 1956'da İngililzler buraya Lord Radcliffe diye bir adam getirdi. Sorunu çözmek için. Radcliffe bir süre sonra 'Beyaz Kâğıt' diye bilinen raporunu yayımladı. Rapora göre Türkler taksim istiyordu, olmadı federal bir sistem içinde Kıbrıslı Türkler kendi yönetimlerini kurmalıydı. Türkler bir de harita verdiler Radcliffe'e. Bu harita yalnızca 3 kilometrelik bir farkla bugünkü hattın (adayı bölen Yeşil Hat) aynısıdır. Radcilffe onlara der ki, zoraki bir göçle coğrafi bir-iki bölgelilik sağlanmadan federal bir çözüm mümkün olamaz. İşte Türklerin 1974'e kadar izlediği politika, bu uyarının bir sonucudur.'' 1974'e gelmeden önce konuşulması gereken çok konu vardı daha. Mesela enosis mücadelesi 1960'ta durmamıştı. EOKA pratikte feshedilmişti ama enosisin ismi gibi EOKA'nın cismi de etkinliğini sürdürüyordu. ''Evet bazı EOKA'lılar durmadı. Makaryos'u enosisten vazgeçti diye 'hain' ilan ettiler. Siyasi mücadele başlattılar ona karşı. Ben onlardan biri değildim. Azınlıktaydılar zaten.'' EOKA 1950'lerde sömürgecilikten kurtuluş amacıyla ve geniş halk desteğiyle (Rum halkı tabii) kurulmuştu. Evet ama örgütün 1960'larda etno-milliyetçi bir oluşum halini alıp nihayet 1970'lerde EOKA-B olarak faşistterörist bir örgüte yozlaşmasında Papadopulos'un da içinde bulunduğu Rum liderliğin hiç mi payı yoktu? O EOKA-B ki 1974'teki darbe sırasında Papadopulos'u da hapse atmıştı. Gidişatı önlemek, Türk tarafını 'enosis'ten vazgeçtiklerine inandırmak için ne yapmıştı Papadopulos dahil Rum liderliği? Azınlık diye diye ''Siz ki örgütün içinden geliyordunuz. Örgütü en iyi bilenlerden biriydiniz...'' ''Yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu. Yasalar dahilinde siyasi bir parti olarak hareket ediyorlardı. Şiddete başvuranları mahkemeye çıkarıyorduk. Küçük bir azınlıktı bu insanlar.'' Papadopulos deyince akla yalnız EOKA ve enosis gelmiyor tabii. Bir de meşhur 1960'lı yıllara damgasını vuran Akritas planı var. Türk tarafına göre bu plan bir nevi 'Nihai Çözüm' planıydı, yani her halükârda Kıbrıslı Türkleri imha etmeyi amaçlıyordu. Rum tarafına göre ise ancak Türkiye'nin adayı işgal etmesi durumunda devreye sokulacak bir karşı eylem planıydı. Papadopulos da hep bu görüşü savundu. Hâlâ da savunuyor. Meraklılarına açıp planı okumalarını, özellikle de giriş planını okumalarını tavsiye ediyor. Önce EOKA üyesi sonra da siyasetçi olarak yıllardır Kıbrıs sahnesinde yer almış Papadopulos acaba Kıbrıslı Türklere karşı bir özür borcu hissediyor muyodu? Selefi Klerides 1993'te seçildikten sonra Kıbrıs'ın bağımsızlık günü 1 Ekim'de 1974 öncesi olup bitenler için Kıbrıslı Türklerden özür dileme basiretini göstermişti. 1 Ekim'e bir ay kala Papadopulos'un böyle bir niyeti var mıydı acaba? ''Hatalarımı kabul etmekten kaçınmam. Ancak böyle bir açıklamada bulunmanın hiçbir anlamı yok. Boş lafların ne yararı olabilir? Önemli olan icraattır. Ayrıca ben hayatım boyunca özür dilememi ya da pişmanlık duymamı gerektirecek hiçbir şey yapmadım, özellikle de Kıbrıslı Türklere karşı. Ber her zaman Kıbrıslı Türklerden kardeşlerim, yurttaşlarım (compatriots) diye bahsettim. Özellikle de çalışma bakanı olarak Kıbrıslı Türklerin sosyal haklarını geliştirmek için yaptıklarımı hatırlatmak isterim. O zaman ki icraatım Kıbrıslı Türklere yönelik yaklaşımımı ortaya koyar.'' Papadopulos 1963'ten sonra da hükümette kaldı. 1976 yılına kadar toplumlararası görüşmelerde Klerides'in danışmanıydı. 1978'de ise görevi Klerides'ten devraldı. Neden bir sonuca varılamamıştı onca yıl acaba? ''Türkiye'nin politikası yüzünden. Türkiye'nin parmağı her zaman Kıbrıs'taydı. Amacını da yukarıda anlattım. O dönemlerde iki sorun vardı: Önce Denktaş'ın özerklik istemi, sonra da özellikle Ecevit'in iktidara gelmesiyle Türkiye'nin federasyon diye tutturması.'' Olabilir ama Papadopulos adı hiçbir zaman çözümle özdeşleşmedi Kıbrıs'ta. Kipriyanu 1986'da çözüme hayır dediğinde arkasında, Vasiliu, 1992'de çözüme yöneldiğinde karşısında Papadopulos vardı. Neyse söyleşide geçmişe nokta koyma zamanı gelmişti... -------------------------------------------------------------------------------- 'AB'den önce cözüm istiyoruz' Rum lider Papadopulos Kıbrıs sorununun çözülememesinden Denktaş'ı ve Ankara'yı sorumlu tuttu: Erdoğan'ın Denktaş'tan bir farkı yok. Papadopulos, Annan Planı'na ilişkin değişiklik isteklerinin planın felsefesini ihlal etmediğini, Kıbrıslı Türklere verilen siyasi hakları geri almaya çalışmadıklarını söyledi. 50 yılı aşkın bir siyasi mücadelenin ardından Papadopulus artık cumhurbaşkanı. Beş yıllığına seçildi koltuğa. Söyleşiden önce Papadopulos'un seçim öncesi ve sonrasında yaptığı hemen hemen tüm bellibaşlı konuşmaları okumuştum. Rum lider kendisini ne retçi ne de kötümser olarak görüyor, ''Ben gerçekçiyim'' diyordu. Ne anlamalıydık bundan? Özellikle de Kıbrıs sorununun çözümü bağlamında.. ''Bakın, ben bu sorunun çözüldüğünü görmek istiyorum. Üstelik de bu çözümü Kıbrıs Avrupa Birliği'ne girmeden görmek istiyorum. Türk tarafında söylenenleri duymuyor değilim. 'Artık AB çantada keklik, çözüme sırt çevirdiler' diyorlar. Bu gerçekçi değil. Bakın bu ülkede bir 'hat' var. Hat diyorum çünkü sınır ancak devletler arasında olur, oysa kuzeyde bir devlet yok siyasi bir varlık -ya da her neyse var. Kıbrıs AB'ye bu halde girerse bölünmüş bir ülke olarak girecek. AB'nin kuralları kuzeyde geçmeyecek. Bizim istediğimizin tam tersi bu. Bunun yol açacağı sorunları bir düşünün. Şunu vurgulamak istiyorum. Biz çözüm için hevesli ve samimiyiz. Ancak işlevsel, yaşayabilir bir çözüm istiyoruz. Yoksa anlaşma daha imzaların mürekkebi kurumadan çöker.'' Siyasi haklara itirazı yok Papadopulos'un Lahey zirvesinden bu yana ağzından düşürmediği bir sözcük var: İşlevsellik. Bu sözcük ister istemez akla -en azından benim aklıma- her şeyden önce şu kuşkuyu getiriyor: Acaba 1960'larda olduğu gibi Papadopulos Kıbrıslı Türklere tanınan hakları fazla mı buluyor, bu hakların devleti işlemez hale getireceğini mi düşünüyor? ''Hayır, hayır'' diyor Papadopulos. ''Ben planı, anlaşmayı daha işler hale getirecek değişikliklerden bahsediyorum. Kıbrıslı Türklere verilen siyasi haklara ilişkin elbette çekincelerim var. Ama idealist değil gerçekçi olmak gerekirse bu hakların Annan Planı'nda yer alan parametreler içinde yer alacağını kabul etmemiz lazım. Beğensek de beğenmesek de. Denktaş gibi Annan Planı'nın öldüğüne inanmıyorum. Bu bir uzlaşma. Eğer gerçekçiyseniz bir uzlaşmada her istediğinizi alamayacağınızı bilirsiniz. Ben işlevsellik derken Kıbrıs'ın AB'ye üye olduğunda bir rahatsızlık kaynağı olmaması için gerekli düzenlemeleri kastediyorum. Bu tam aksine Kıbrıslı Türklerin hakları için. Başka şeyler de var tabii ama benden size istediğim değişikliklerin bir listesini vermemi istemeyin. Ben bunları müzakere etmek istiyorum. Dayatmak değil. Bir başka konu da şu. Kurucu devletlerden biri kendi anayasasını değiştirmek ister de bu ortak devletin anayasasını ters düşerse ne olacak biliyor musunuz? Konu anayasa mahkemesine gidecek ve iş uzadıkça uzayacak. Bu da bizim AB'ye karşı yükümlülüklerimizi zora sokacak. Ekonomik konularda cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceğiz. İyi niyet varsa, siyasi irade varsa bunların hepsi sağduyuyla çözülebilir. Değişiklik isteklerimizi BM'ye illetik.'' Peki yanıtı ne olmuştu acaba BM'nin? ''Aldığımız tek yanıt, önerilerinmizin planın parametreleri dahilinde olduğu. Denktaş gibi planın konsept ve felsefesini çiğnemediğimiz.'' Eğer Papadopulos kendisini gerçekçi buluyorsa Denktaş için ne düşünüyordu acaba? ''Ben kimim ki Denktaş'ı değerlendireyim. Bu uygun olmaz. Halkı için en iyi bildiği şeyi yapmaya çalışıyor herhalde. Onu da en iyi halkı değerlendirir'' diye kesip atıyor önce Rum lider. Ancak ısrarım üzerine 'dayanımıyor.' Ama kendi görüşünü değil de dün görüştüğü birinin yorumunu aktarıyor: ''Şu anda sizin oturduğunuz yerde dün bir konuğum oturuyordu. Dedi ki bana, 'Denktaş'ın 40 yıldır, 50 yıldır bir rüyası var. Kıbrıs'ı Türkiye'ye katmak. En azından bir kısmını. Bunun için canını dişine taktı. Ancak bunun olamayacağını anladı. Tepkisini anlıyorum ama paylaşmıyorum.' Böyle dedi bana.'' Kıbrıs halkı niye seçti sizi? ''Bilmem... Adaylardan biriydim... Çünkü sözüme sadık olduğumu biliyorlar. 'Çözüm istiyorum' diyorsam inanarak söylediğimi, BM planı temelinde çözüm aradağımı biliyorlar.'' Ama aynı Papadopulos başkanlık seçimi öncesinden hem Annan Planı'nı, hem de çözüm için uğraşan Klerides'i kıyasıya eleştiriyordu... ''Olabilir. Verdikleri ödünleri ya da müzakare taktiklerini eleştirmiş olabilirim.'' ''Neydi eleştirileriniz tam olarak?'' ''Söyleyemem. Ama halkın çoğu Annan Planı'nın bazı iyileştirmelerle kabul edebilirdi.'' Hiç kuşku yok ki Papadopulos'un bir imaj sorunu var (Güney Kıbrıs'ta geçirdiği beş günde anladığım kadarıyla bu Türk tarafıyla sınırlı da değil). Kendisini yalnızca Denktaş ya da Ankara değil, ama çözüm yanlısı Kıbrıslı Türk liderler de eleştiriyor. Mesela CTP lideri Mehmet Ali Talat... Papadopulos'a bu imajını neye 'borçlu' olduğunu düşündüğünü sordum: Talat, Annan Planı'nı olduğu gibi kabul ettiğini söylüyor. Benim de çıkıp aynı şeyi söylememi istiyor. Çünkü ilk olarak, seçimleri kazanıp da plana evet derse otomatikman Avrupa vatandaşı olacak. İkincisi, bizim Annan Planı dışında kalan yerleşimcilerin (Türkiyeli KKTC vatandaşları) Türkiye'ye dönmesini istememizi ırkçılık olarak görüyor. Olumsuz bir imajım olduğu konusunda size katılmıyorum. Tam tersini düşünüyorum. Kaldı ki Kıbrıslı Türklerin herhangi bir Kıbrıs cumhurbaşkanını sevdiğini de sanmıyorum.'' ''Yanılmıyorsam Vasiliu'yu sevmişlerdi... En azından öyle diyorlar.'' ''Kim bilir, belki de. Ama üzülüyorum tabii böyle bir imajım var diye Kıbrıslı Türkler arasında. Tabii liderler arasında da. Çünkü onlarla oturup konuşmamız gerekecek. Herhalde Kıbrıslı Türkler benim söylediklerime, yaptıklarıma bakmaktansa liderlerinin benim hakkımda söylediklerine daha fazla inanıyor. Ama tabii bir tarafın liderinin, öbür tarafın halkınca onaylanması da gerekmiyor ille de.'' Papadopulos seçildikten sonra mecliste yaptığı ilk konuşmada adaylığını destekleyen 'değişim güçlerine' teşekkür ediyordu. Gelgelelim seçimden sonra Kıbrıs'taki değişikler hiç de değişim gibi bir derdi olmayan Denktaş'ın inisiyatifiyle gerçekleşmişti... ''Ne değişikliği'' diye sordu Papadopulos alaycı bir tebessümle. ''Sınırların açılması mesela...'' ''Bahsettiğiniz olay, Kıbrıslı Türklerin güneye geçmesinin önündeki sınırlamaların kısmen kaldırılmasıdır. Biz hiçbir zaman Kıbrıslı Türklere böyle bir sınırlama getirmedik ki. Denktaş kendi koyduğu sınırlamaları kaldırdı. Bu da yeni politikasının gereği. Bu politika da Kıbrıs'ta iki devlet olduğu ve iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek gerektiği. Komşuluk ilişkileri iki devlet arasında olur.'' Gelelim AB konusuna... Kıbrıs üyeliği garantiledi. Ya Rumların diğer hedefi? Yani adadaki Türk askeri varlığına son vermek? ''Bu ancak çözüm sağlanmasıyla mümkün.'' 'Şaka mı yapıyorsunuz' ''Ya anlaşma olmazsa. Çünkü siz birçok kez Kıbrıslı Türklerin değil, Rumların askeri tehdit altında olduğunu söylediniz. Adadaki Türk askerlerinin tehditi altında...'' ''Ve Türkiye'nin gücünün...'' ''Bu tehdide karşı bir çözümsüzlük durumunda mesela S-300 füzelerini geri getirmek gibi bir niyetiniz var mı?'' ''Şaka mı yapıyorsunuz.'' ''Hayır, fikrinizi öğrenmek istiyorum. Yoksa güvenliği AB'ye mi emanet edeceksiniz?'' ''AB, üyelerine güvenlik garantisi vermez. Biz görüşmeler yoluyla çözüm bulmaya çalışacağız. Askeri seçenek bizim için bir seçenek değil. Aklımın ucundan bile geçmiyor.'' Bir varsayımsal soru daha: Türkiye Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirir de Kıbrıs sorunu çözülmezse Aralık 2004'te Türkiye'yle görüşmelerin başlatılmasına tavrınız ne olur? ''Biz küçük bir ülkeyiz. AB'ye dayatmada bulanacak gücümüz yok. Biz Türkiye'nin üye olmasını istiyoruz. Tabii bir Avrupa ülkesi gibi davranması koşuluyla. Türkiye'nin AB'ye girmesi bizim çıkarımıza.'' Annan, raporunda Rum liderliğinin, topluma çözüm için ödün verme gerekliliğine ikna etmek için yeterince çaba harcamamakla suçluyor. Papadopulos'un yanıtı: ''Kısmen haklı. Ancak atladığı bir şey var. Çözümün ne olduğunu bilmeden halkı neye hazırlayacaksınız. Şimdi bir plan var ve biz diyoruz ki iyileştirilirse kabul edilebilir.'' ''Ama Annan, Rum halkının, seçimin 'Annan Planı ile çözümsüzlük arasında yapılması gerektiğini'' göremediğini de söylüyor.'' Papadopulos katılmıyor. Son soru: Erdoğan için ne düşünüyorsunuz? Kendisini tanımıyorum. Türk iç politikasını da pek bilmem. Dolayısıyla kendisinin verdiği demeçlere dayanarak bir değerlendirme yapacağım. Buraya geldiğinden dediklerini de duydum. Tüm demeçleri Denktaş'ın politikasıyla bire bir örtüşüyor. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, Denktaş'ın Annan Planı ve çözüm hakkındaki görüşlerini tamamen destekliyor.'' 'Miloseviç'in avukatlığını yapmadım' Papadopulos seçimler öncesinde dolaylı olarak gerek Amerikalılar gerekse Avrupalılarca Miloşeviç'in avukatlığını yapmakla eleştiriliyordu. Bağlam dışı gibi görünse de sormadan olmazdı. Papadopulos sorudan hoşlanmasa da yanıtlamaktan kaçınmadı: - Onun avukatlığını yapmadım. Nokta.'' - Nereden çıktı bu iddia peki?'' - Sahip olduğum bir hukuk şirketi var. 17 avukat çalışıyor. Miloşeviç'e ait bazı firmalar da şirketime kayıtlı. Ancak bir şirketin sahibi tüm müşterilerinin kim olduğunu bilmez. Üstelik ben seçimlerle meşguldüm.'' - Şirketinizin Miloşeviç gibi bir adamla iş yaptığını bilmiyor muydunuz yani?'' - Benim şirketim Miloşeviç'le iş yapmıyordu, hukuki hizmet veriyordu. Şirketimde Miloşeviç'e ait... Miloşeviç'e ait olduğu söylenen bir banka tarafından işletilen sekiz şirketin kaydı var. Kaldı ki bir hukuk firması kayıtlı şirketlerinin ne iş yaptığıyla ilgilenmez. Kayıtlarını yaptırırlar, ben de paramı alırım. Kendisiyle karşılaşmadım... Yalnızca bir kere parlamenterler olarak kendisine nezaket ziyeretinde bulunmuştuk. Kendisiyle yazışmadım, telefonda konuşmadım. Benden hiçbir şey istemedi. Biri bu iddiayı ortaya atmış, diğerleri de üzerine atlamış... Burada 70 bin kayıtlı şirket var. 7 bin 500'ü Sırplara ait. Bunlardan yalnızca 22'si benim şirketime ait. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:36

İLGİLİ HABERLER