Dünya
  • 1.3.2013 22:11

Rus kadınları kocaları öldürüyor

Anya'nın derdi çok. Küçük ve pek az eşyalı odasında, 4 ve 7 yaşlarında iki oğlan çocuğunu öğle uykusuna yatırmaya çalışıyor.

Bu zaten hiç bir koşulda kolay bir iş değil. Ama bir kadın sığınağının küçücük odasında neredeyse imkânsızlaşıyor.

Anya'nın hayat öyküsü gayet tipik: Yedi yıl süren evliliği boyunca çok sık dövülmüş ve sürekli hakarete maruz kalmış.

Korku içinde yaşamını sürdürmeye çalışırken, nereden yardım isteyeceğini bilememiş.

Sonunda, yıllar önce bir gün polise şikayet etmeye karar vermiş. Polis ona, "evinin içinde olana" müdahele edemeyeceğini söylemiş.

"Bir kabustu, ama sessiz bir kabus" diyor.

"Bir süre, çocuklarımı evde yalnız bırakamadığım dönem, dayaktan yaralandığımda hastaneye bile gidemiyordum. Sonra polise şikayet ettiğim zaman bana tanıklık etsinler diye çocukların büyümesini beklemeye başladım. Sonra dayağı kaydetmeye başladım. Olan biteni olduğu gibi kaydediyordum.

"Fakat bir faydası olmuyordu. Polis karışmak istemiyordu. Bir keresinde bir kadın polis gelip 'Niçin benim yaptığım gibi evden kaçmıyorsun?' diye sordu. 'Demek ki kadın polislerin bile sorunları aynı' dedim kendi kendime."

Anya"Polis karışmak istemiyordu. Bir keresinde bir kadın polis gelip 'Niçin benim yaptığım gibi evden kaçmıyorsun?' diye sordu. 'Demek ki polis kadınların bile sorunları aynı' dedim kendi kendime."

Anya iki yıl önce kocasından boşanmış. Fakat tek başına ev geçindiremeyeceği için, aynı evi paylaşmayı sürdürmüş.

En son şiddet olayı Ocak ayı ortasında yayanmış. "Çocuklarımla sirke gitmiştik. Yorgun argın dönmüştüm. Ama uyutmadı beni. Yapma dedim, işte o zaman dövmeye başladı yine."

Çok yaygınMoskova'nın kenar semtlerinden birindeki 35 odalı kadın sığınağı Anya ve onun gibi bir çok kadın için tek seçenek.

Rusya'da şu anda kaç kadının bir sığınağa ihtiyacı olduğunu kimse tam olarak bilmiyor.

Neredeyse yirmi yıldır gündemde olan aile içi şiddet tartışmalarına rağmen, evin içindeki dayak yasalar nezdinde bir suç olarak tanımlanmıyor ve bu nedenle kaydı tutulmuyor, istatistiklerde görünmüyor.

Fakat, İçişleri Bakanlığı tarafından yaptırılan bir kaç bölgesel araştırma temel alınarak yürütülen tahminler şok edici: Rusya'da muhtemelen yılda 600 bin kadın fiziksel ve sözel tacize maruz kalıyor.

Bunlardan yılda 14 bin civarında kadın kocaları ya da sevgililerinin saldırıları sonucu ölüyorlar.

Bu, her gün 40 kadının eşi tarafından öldürüldüğü anlamına geliyor.

Bu rakamlar aynı zamanda, Anya gibi bir yere sığınmak ihtiyacı içinde olan kadınların sayısının çok yüksek olduğuna da işaret ediyor.

12 milyona 1 sığınakNe var ki, 12 milyon kişinin yaşadığı Moskova'da sadece 1 tane kadın sığınağı var.

Bu sığınağın yöneticilerinin, pek büyük bir sığınak sorunu olmadığı yolundaki görüşleri şaşırtıcı.

Yakında buna benzer bir yer daha açılacağını, o zaman Moskova'daki sığınak sorununun tamamen çözülmüş olacağını söylüyorlar.

Daha önemlisinin, kadınların ne yapacaklarını bilememesi ve bilgiye ulaşamaması olduğuna dikkat çekiyorlar.

Kadınlara sığınakta 2 ay kalma hakkı tanınıyor. Bu süre içinde yaşamlarını bir düzene koymaya, hukuki sorunlarını çözmeye çalışıyorlar.

Sığınak yöneticisi Natalya Pazdnikova onlara hukuki işlerde, formalitelerde rehber olmaya çalıştıklarını anlatıyor. "Krizi aşmakta yardımcı olmak için buradayız ama bazen sürekli olarak krizde olan ve sürekli olarak onların ihtiyaçlarını temin etmemizi bekleyen kadınlar da oluyor" diyor.

Adalet aramakFakat, tacize, sistemli şiddete maruz kalan kadınların adalet arayışlarını sürdürürken kendilerini çok yalnız ve çaresiz hissetmeleri de şaşılacak bir şey değil.

Komiser Andrei Levçuk"Biz insanları korkutmakla görevli korkuluk muyuz? Ancak kocaya bir daha yaparsa başının belaya gireceğini söyleyebiliyoruz. 'Tamam anladım' diyor, fakat evin kapısı kapanınca ne yaptığını allah biliyor"

Şiddete maruz kaldığını kanıtlamaya çalışmak çoğu zaman duygusal olarak da, uygulamada da kolay bir şey değil ve Anya'nın anlattığı gibi polis de yardımcı olmuyor.

Mağdurlar, polisin çoğu zaman koca, ya da kocanın akrabalarının baskısıyla, kadının şikayetini kayda geçirmek yerine, kadına "bir iki gün daha düşün de gel" gibi şeyler söylediğini ve şikayetten vazgeçirmeye çalıştığını anlatıyorlar.

Fakat polis komiseri Andrey Levçuk bu suçlamaları kabul etmiyor. Kendisinin ve çalışma arkadaşlarının normal yasal işlemler neyse onları yaptığını söylüyor.

Komiser Levçuk'un karakolu, Moskova'nın kuzey batısında 30 kadar apartmanı kapsayan bir alandan sorumlu.

Bölgede en yaygın şikayetler arasında hırsızlık, araba hırsızlığı ile birlikte aile içi şiddet de var.

Komiser Levçuk normal olarak, şiddete o anda tanıklık etmedikçe, polisin bütün yapabileceğinin dayak attığı iddia edilen kişiyi uyarmak olduğunu anlatıyor. Bu da genellikle caydırıcı olmuyor.

Bazen kadın, "Biraz korkutsanız da bir daha yapmasa" diye rica ediyormuş!

"Biz insanları korkutmakla görevli korkuluk muyuz? Ancak kocaya bir daha yaparsa başının belaya gireceğini söyleyebiliyoruz. 'Tamam anladım' diyor, fakat evin kapısı kapanınca ne yaptığını allah biliyor" diye sürdürüyor.

Komiser Levcuk, Sovyetler Birliği zamanında uygulanan "uyarı" sisteminin daha etkili olduğunu da söylüyor.

O zamanlar, mahkemelerin dayak attığı söylenen kocaya bir kaç hafta kamu hizmeti görme cezası verme yetkisi olduğunu, bunun da ciddi bir caydırıcı etkisi olduğunu anlatıyor.

Şiddet döngüsü
İnsan hakları örgütleri, Rusya'da kadına yönelik ev içi şiddetin en acil sorunlardan biri olduğunu söylüyorlar.

Rus yasalarına göre, şu anda kadın kocasının ya da sevgilisinin şiddete başvurduğundan şikayet ederse bunu kanıtlaması isteniyor.

Rusya'da aile içi şiddetle mücadele konusundaki en eski bağımsız kuruluş olan Anna'nın kurucusu Marina Pisklakova "Şiddet döngüseldir, her bir yeni döngüde şiddetin dozu biraz daha artar. Bu noktada bir çok kadın yardıma başvuramayacak kadar korkmuş ve ezilmiş oluyor" diyor.

"Şiddet ancak kadın ağır yaralanır ya da ölürse, ceza davası konusu oluyor. O zaman da ev içi şiddete müdahele etmek için çok geç zaten" diyen Pisklakova buna karşı değişen bir şeyler olduğu görüşünde.

"Bundan 20 yıl önce ev içi şiddet ne zaman televizyonda bir tartışma programında gündeme gelse, sunucular da katılanlar da en çok kadına kabahat bulur, 'ne yaptı da kocası dövdü acaba' derlerdi. Şimdi öyle değil. Kafa yapıları değişiyor. 'Bunu durdurmak için ne yapmalıyız' sorusu soruluyor."

Fakat yıllar süren kampanyalar ve mücadelelere rağmen aile içi şiddetin suç olarak tanımlanması çabaları şu ana kadar sonuçsuz kaldı.

Bu konudaki yasa tasarısı henüz parlamentoya sunulabilmiş değil, ama Marina Pisklakova Duma'nın tasarıyı bu yıl gündemine alabileceğini umuyor.BBC TÜRKÇE

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 17:35

İLGİLİ HABERLER