Medya
  • 24.6.2008 01:42

"SABAH'LA ATV'Yİ BENDEN KANIRTA KANIRTA ALDILAR"

Yeni Asır tecrübesi/birikimiyle gittiği İstanbul’da Türkiye’nin en güçlü/büyük medya gruplarından birini yaratan Dinç Bilgin söyleşide en çok dede yadigarı Yeni Asır’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşadığını anlatıyor. Güçlü bir iktidarı elinde bulunduran Bilgin, eski günleri aradığını, ancak aylak gezmenin de zevkli yanı olduğunu söylüyor.

Basın piyasasında kendisinden “Dinç Efendi” diye söz eden, şu anda medyadaki gazetecileri eleştirirken kendisiyle de keyifle dalgasını geçen Dinç Bilgin Gönül Soyoğul’a bakın neler anlatmış:

-Bütün hayatım medyaydı. Medyadan başka iş bilmedim. Zaten yaptığım zaman da iyi yapmadım medyadan başka işleri. Elbette medya işi içinde olmayı arzu ediyorum. Ama bunu büyük bir kesinlikle becerebilecek miyim, onu söyleyemem.

-Türkiye, benim medya işine girdiğimden çok farklı bir Türkiye. O açıdan bazı mali zorlukları var. Bir de yaş durumu. Dünyada yaş faktörü eskiden olduğu gibi Önemli sayılmıyor.

Cumhuriyetçi Parti’nin adayı John McCain mesela, 71 yaşında, ABD’ye 8 sene başkan olmaya talip. İki aday var. Biri 46 yaşında Obama, diğeri de 71 yaşında McCain. Biri çok gene, öbürü, de çok yaşlı. Ama a ufak Türkiye’de iş yapanlar, hatla medya işine girenler arasında çok sayıda genç var. Eskiden çaylak dediklerimiz bu işe girecekler ve başarılı olacaklar muhtemelen. Aynı durum yaşı 70 olanlarla da ilgili. Yani eskisi gibi değil dünya “artık.

-Türkiye’de gazetecilik eski şeklinde yapılmıyor ama bu iyiye doğru düzeldiği anlamına gelmiyor. Tam tersi bana göre gazetecilik yapanların sayısı iyice azaldı. İcabı gibi gazetecilik yapıldığı takdirde şimdiki trajların çok üstünde satan gazeteler, dergiler, çok daha iyi reyting yapan televizyonlar olması mümkün.

-Kendimle ilgili bir kere tarafsız olmam mümkün değil. Kendimden yanayım. Bir de İzmir’de rahmetli Cemil Bey (Devrim) söylerdi, tevazu eşeklere mahsus diye. Bütün gerçekleri tek başına bildiğim iddia edecek kadar da egosantrik değilim ama şimdiki gazetelere bakınca insan dehşetle ürperiyor. Ne yapıyor bunlar diye. Onlardan çok daha iyisini yapabileceğimi hissediyorum.

-Söylediğimdeki ironiyi sezmeniz lazım. Onu bir alayla söylüyorum. Kendimle ilgili tarafsız değilim derken de benim söylediklerimle gerçekler arasında bir pay olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.

-Ben kendimle hesaplaşırken kendimi acımasızca eleştiriyorum. En azından bizim medya açısından söylüyorum, Türkiye’de insanlar kendilerinde kabahat bulmak yerine başkasında kabahat bulma yoluna giderler. Bense tam tersi, o eleştiriyi rahatça yaptım.

-insanlar bir başka havaya giriyorlar. Olayların içinde olduğunuzda dışarıdan bakmak, her şeyi görmek mümkün olmuyor. Medya patronluğum sırasında şimdi olsa yapmayacağım çok şeyi şimdi yapmayacağımı itiraf etmem lazım. Çok fazla kırıp döktüm. Fazla titizdim. Kırıp dökerken bazen ölçüyü kaçırdığım durumlar oldu.

-Gazetecilik çok hızlı bir meslek. Her gün çıkarıyorsunuz gazeteyi. Ve mesleğin hızı sırasında büyük hatalar olabiliyor. O büyük hataları şimdi olsa yapar mıydım? Biraz daha geriye baktığım zaman yapmayacağım, daha fazla olgunlaştığım sonucunu çıkarıyorum. Büyük medya kavgalarına girdik zamanında başka gazete gruplarıyla. Orada onlar da ölçüyü kaçırdı, biz de. Bunlar büyük hatalardı. Meslek grubu hasar gördü, bir miktar değerinden kaybetti.

-Ama orada büyük bir gazetecilik kritiği de yaptım ben. Beğeniyorum tabii. Benim için güzel, keyifli okuma malzemesi, en azından diğer gazetelerden farklı. Ama bana göre gazete değil.

-Gazetecilikle misyonerliği birbirinden ayırmak lazım.

Gazetecilik, misyoner gazetecilikten farklı bir şey olması lazım. Misyoner DİNÇ BİLGİN: SABAH VE ATV’Yİ BENDEN KANIRTA KANIRTA, BAĞIRTA BAĞIRTA ALDİLAR. YANİ O TİP GÜÇLERLE BASA ÇIKMAK O KADAR DA KOLAY DEĞİL

-Gazeteci olduğunuz zaman ister istemez objektifliğinizden kaybedersiniz. İstediğiniz kadar iyi niyetli, istediğiniz kadar entelektüel bilgi sahibi biri olun, mutlaka kaybediyorsunuz.

-Benim çıkardığım gazeteler o tarifi içeriyor. Yeni Asır kendine özgü, diğer gazetelere benzemeyen bir gazeteydi. Pek fazla takip edemiyorum. Şimdi hala öyle mi bilmiyorum. Sabah, yine kendine özgü daha halka yakın, otoriteye biraz daha şaşı bakan, daha liberal, daha demokrat, yükselen değerlere daha meraklı bir gazete, farklı bir gazete. Öyle değil mi? Şöyle söyleyeyim; Hürriyet gazetesi devlete daha yakın, Sabah’sa ona göre daha halka yakın bir gazete. Bu, kendine özgü tarif. Hep böyle mi devam etti? Etmedi. Sabah da zaman içinde Türkiye’deki bütün müesseseler gibi halkla değil de devletle uyum içine girme yarışına girdi. Bu da bir özeleştiri. Bu tabii zaman içinde basını bozan şeylerden bir tanesi. Ama Türkiye gibi bir ülkede yine kendime insafsızlık yap¬mayayım. İlk çıktığı gibi kala¬bilir miydi? Kalamıyor. İşte Türkiye’de olup bitenlere bakın. Son derece muhafazakar, statükoya meraklı, elde ettikleri konumu sonuna kadar koru¬maya kararlı, son derece entere¬san güçler var. Bu güçlerin karşısında yer alan bir gazete ne kadar devam edebilirdi? Zaten devam etti etti, sonra bankacılık macerası geldi, sonra o güçler tekme attılar ve ne hale düştük. Bu zorlukları gördüğüm zaman da acaba diyorum kendime biraz fazla mı insafsızlık yaptım? Sonra dönüp bakıyorum, başka şekilde davranabilirdim. Daha değişik şeyler yapabilirdim. Daha çok işimin başında olabilirdim diye geçiyor aklımdan.

-Çin atasözü var ya, ilginç zamanda yaşama esprisi. Yani şansın varsa, ilginç şeyler yaşarsın. Bir de düzgün bir hayat yaşamak vardır, inişi çıkışı olmayan. Son derece monoton. O da pek hoş bir hayat değil. Hayatımdan memnunum, her şeye tüm yaşadıklarıma rağmen.

-Zaten insanı, o iniş çıkış gazeteci yapıyor. Yoksa muhasebe müdürü olursunuz. Ama bizim gibi ülkelerde mors alfabesinden habire s.o.s çekilmeye başlanıyor! Daha dehşet verici bir şeyi var.

-Tabii, son derece önemli ama o son yaptığım röportajda Yeni Asır’dan bahsetseydim, yerel olduğu için tanımayan insanlar aval aval bakacaklardı. Yoksa Yeni Asır başka benim için.

-Bana Osman (Gencer) haftada bir paket yapıp gönderiyor gazeteyi. Bakabildiğim kadarıyla bakıyorum. Elbette orada çalışanlar büyük gayretle bir iş ortaya koymaya çalışıyorlar. Ama birisinin bakıp bugün iyi olmuş, bugün fena olmuş demesi, hatta konuşmanın başında bahsettiğimiz Dinç Bilgin gibi biraz da haşin bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor. Ama Yeni Asır’da bunu yapan kimse yok. Sahipsiz. İnsanlar yapaklarının birilerinin farkında olduğu hissini almaları lazım. O yüzden Yeni Asır’ın böyle bir zorluğu var uzun senelerdir. Dinç Efendi İstanbul’a gitti, dikkatini sunamadı. Ondan sonra el değiştirme dönemi var. Turgay Ciner dönemi. TMSF dönemi. Şimdi de Çalık döne¬mi var. Bu dönemde Yeni Asır’a ilgi olsa olsa; muhasebede bilanço hesaplarına bakmak, Tayyip Bey’i çok fazla üzüyor muyuz, kızdırıyor muyuz diye bakmak, CHPlileri kızdırıyor muyuz diye bakmaktan öteye geçemiyor. Ama yerel gazeteciliğin, Yeni Asır’ın anlamı o olmasa gerek. Yeni Asır İzmir’de insanların hayatlarının önemli bir parçasıydı eskiden. İzmir’de hayan anlamak, daha iyi yaşayabilmek için Yeni Asır lazımdı Simdi o kaldı mı, pek emin değilim. Fakat Osman iyi mi yapıyor, kötü mü yapıyor o tarafını tartışmıyorum ama farklı yapıyor. Yeni Asır’ın kendine göre bir gündemi var. Yeni Asır’ın manşetiyle Hürriyet’in manşeti her gün birbirinden farklı. Ama Hürriyet in manşetiyle Sabah’ın, Milliyetin aynı. Yani o farkı yaratıyor. Bana göre yolu doğru. Bir de her gün kendine özgü manşet alışkanlığının Yeni Asır’da olması da hoş bir şey. Bunlar doğrudur, çirkindir, güzeldir ayrı bir şey, tartışılır ama o tür bir refleks, doğru bir refleks. Kendi haberini, kendi gündemini kendi yaratmak doğru. Daha iyisi yapılamaz mı? Yapılabilir ama yapılabilmesi İçin birisinin oradaki gayretli arkadaşların yaptıkları işe bakıp, “Kardeşim bunu iyi yapmamışınız, buna şunu da katın” demesi lazım. Yeni Asır’daki büyük eksiklik bu. Genel yayın yönetmeni ben olsam da o haberleri tartan bir çeşnicibaşı lazım. Yani gazete sahipliğinin esprisi de o. Bir çeşnicibaşının olması gerekiy¬or. Nasıl bir lokantanın sahibisiniz, bakıyorsunuz, “bu yemek bizde olmaz” diyorsunuz, aynı dunun söz konusu…

-Birincisi, hani demin de söylemiştik; tevazu eşeklere mahsustur diye. Gazeteciliği iyi bildiğimi farzediyorum. Bu farzetme yine gazete sahiplerine has bir imtiyaz. Adam gazetenin sahibi. İstediğini yapıyor. Ben genel yayın yönetmeni olsam, böyle bir imtiyazım olmazdı hiçbir zaman. Orada çok haklısınız. O, bir tür varsayım. Bu İşi iyi bildiğini Dinç Efendi varsayıyor!

-Yeni Asır’da ben 1960 senesinde başladım. İlk işim gündelik fal yazmaktı. Ondan sonra sürekli tiraj yükselişi oldu,
Yeni Asır’ı da Sabah’ı da ben yarattım. Şimdi her ikisini de benim yarattığıma benzemeyen acaip bir hale getiriyorlar. Üzülüyorum

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 08:24

İLGİLİ HABERLER