Sanık hemşireden mahkeme başkanını kızdıran cevap!
Yenidoğan davasının ikinci perdesinde tutuksuz sanıklar hesap veriyor.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davada ikinci perde başladı. "Yenidoğan Çetesi" davasında ara karar açıklanırken tüm tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi. Tutuksuz sanıkların dinlendiği duruşma Ceren Hatice Kırım'ın savunmasıyla başladı. Mahkeme başkanı hemşire ifade veren şahıslara “Mahkeme başkanı bunun üzerine öfkelenerek “Kime sorsak hiçbir şeyden haberi yok. Hemşire ‘doktor biliyor’ diyor, doktor ‘başhekime sorun’ diyor. Ben anlamıyorum, bu hastaneleri nasıl böyle yönettiniz” diyerek tepki gösterdi.
Türkiye'nin yakından takip ettiği Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 22'si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı dava 8'inci gününde devam ediyor.. Yeni Şafak muhabiri Emin Gülgönül, Bakırköy Adliye'sinden Türkiye'nin merak ettiği davanın detaylarını aktarıyor.
"Mesleğimin başında böyle bir şeyin içinde olduğum için çok üzgünüm"
Duruşma tutuksuz sanık Ayşe Gizem Büyükköleş'in ifadesiyle devam etti. Büyükköleş ifadelerinin bizzat kendisi görmüş gibi yazıldığını, bu durumu düzeltmek istediğini söyleyerek, tutuklu sanıklardan Tuğçe Toptemel'in Michelle Nwandı Opara bebeğin büyük olduğu için yenidoğan servisinde bulunmasını istemediğini öne süren Büyükköleş, tutuklu hemşire Hakan Doğukan Taşçı'nın bunu kabul ettiğini, Fırat Sarı'nın da bunda onayının olduğunu duyduğunu iddia etti.
Bebeğin hastanede yattığı sürede günlük 20 bin lira alınacağını bizzat kulağıyla duymadığını savunan Büyükköleş, şunları söyledi:
"Opara bebek bize teslim edilirken, hastanın durumunun iyi olduğu söylendi. Başındaki ilaçları benim gibi bir hemşirenin hazırlama zorunluluğu yok. İlaçlar gündüz mesaisi tarafından hazırlanmıştı. Bebek stabil devam etti. Sabah saat 06.00-07.00 civarında Tuğçe Toptemel'e bebek büyük olduğu için bakıma birlikte geçmek istediğimi söyledim. Opara bebeğin bakımından sonra diğer bebeklere geçtim. Daha sonra Tuğçe, bebeğin başındaki cihaz öttüğü için bizi çağırdı. Benden stetoskop alıp bebeği dinledi. Tuğçe, Doğukan'ı aradı. Doğukan'ın doktora haber vereceğini düşündüm. Doğukan bebeğin kan şekerine bakmamızı istedi. Doğukan Taşçı, 'Bebeğe hiçbir şey yapmayın.' dedi ama Tuğçe CPR işlemine başladı. Bunu üzün süre yapmadı çünkü sorumlusu yapmaması gerektiğini söyledi."
'Beş aylık bir hemşireydim'
Büyükköleş, görevinin sadece hastaların bakımını ve beslenmesini yapmak olduğunu savunarak, "O dönem sadece beş aylık bir hemşireydim. Bilgim çok kısıtlıydı. Ne benim ne Tuğçe Toptemel'in ihmalinin olmadığını düşünüyorum. Fırat Sarı'nın bende iletişim numarası yoktur. Maaşım asgari ücrettir." diye konuştu.
"Sanık hemşireden mahkeme başkanını sinirlendiren cevap"
Mahkeme başkanı, Büyükköleş'in sorulara "bilmiyorum" şeklinde cevap vermesi üzerine "Hemşireye soruyorum, 'bilmiyorum' diyor. Doktora soruyorum, yok. Başhekime soruyorum o dünyadan bir haber. Hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Bu nasıl hastane yönetmek." diyerek, tepki gösterdi. Tutuksuz sanıkların savunmalarının alındığı duruşmaya ara verildi.
'Suçlamaları kabul etmiyorum'
Tutuksuz sanık Şehmuz Çelik ise savunmasında, "38 yıllık hekimim. Bu olayın ortaya çıkması için şikayet eden, tıbbi teknikte emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Devlet hastanelerinde çalıştım. 2020-2021 Silivri Kolon Hastanesinde çalıştım. Birinci Hastanesinde çalıştım üzerime atılan suçlamaları kabul etmiyorum. Fırat Sarı tarafından göreve getirilen Doğukan Taşçı görevini ihmal etmiştir. Telefonla arayıp 'Neredesin?' diye sorduğumda 'İşim var geleceğim başka hemşireyle vizit yap' diyordu. Hasan Doğukan Taşçı, 112 çağrı merkezinden aldığı bebekleri ücret karşılığı başka hastanelere sevk etmiştir. Hastaneler doktorların bir maaşını saklar, gittiklerinde vermezler. Fırat Sarı ile Esenyurt Devlet Hastanesinde çalışırken tanıştım. Fırat Sarı bana hiçbir zaman düzenli ödeme yapmamıştır. Hasan Doğukan Taşcı'nın iş disiplinsizliklerini Fırat Sarı'ya şikayet etmeme rağmen iş yapmasına devam ettirilmiştir. Hastalardan, ne kendim ne de çalıştığım hastane bir çıkar sağlamamıştır. Hasan Basri kendisini Doktor Şehmuz olarak tanıtmıştır" dedi.
'Çocuk kardiyoloji olmamasına rağmen bebek bırakılmış'
Çelik savunmasının devamında, "Hayatımda hiçbir örgüte üye olmadım, bir örgütün de emrini yerine getirmedim. Ben mesai saatlerinde yerimde bulundum. Her sabah yoğun bakıma giderek, yapılması gereken notları aldırır sorumlu hemşire notları sisteme yükleyerek doktor karşısına çıkıp kaşeletir. E- imza hastaneden sekretere gönderilirken kullanılır. Nitelikli dolandırıcılık suçundan, ben hiçbir yeri dolandırmak için aykırı bir şey yapmadım. Çalıştığım hiçbir hastanede sahte evrak hazırlamadım. Hasta taburcu edildiğinde epikriz raporu yazılır. Sonrasında SGK'ya bildirilir. Ben SGK veya başka bir kurumu dolandırmak için hiçbirşey yapmadım, gerçeğe aykırı belge düzenlemedim. Kaya bebekle ilgili olarak, ben Güney Hastanesi'nde 2 saat çalıştım. Anlaşmam feshedildi, yerine Doktor Rıza ve Doktor Hilda geldi. Kaya bebeğe, Doktor Tuğçe bakmıştı. 15'inde beni aradılar ve yönetim, Hilda ile anlaşma yaptıklarını söyledi. Aynı tarihte Doktor Hilda'nın çalışma kaydı var. Bir gün sonra Kaya bebek yaşamını yitirdi. Ambulans şoförü hemşireye benim adımı yazmasını söylemiş. Sonra ifade vermem için beni çağırdılar. Bebek Serdarova ile ilgili çocuk kardiyolojisi olmadığını bilmelerine rağmen ambulans şoförü Gıyasettin para karşılığı bebeği buraya bırakmış. Bebek Türkmen ailesinden para alınmış. Bunları öğrendik, vicdan yokmuş" ifade etti.
'Erkenden öldüreceksin, sorun çözülecek' diyordu
Sanık Çelik, "Epkrizleri kim yazdı bilmiyorum. Ben epikriz yazmadım zaten benim klavye bilgim de yok. Fırat Sarı ve İlker Gönen 'Kimse yazmasın biz yazacağız' dedi. Kalp hastası bir bebek vardı, ameliyat olmazsa ölecekti. Ancak parası olmadığı için hiçbir hastane bu bebeği kabul etmedi. Devamlı damardan ilaç kullanması gerekiyordu. Allah savcı beyden razı olsun. Hakan Doğukan'ın, Fırat Sarı'ya 'Bu hastayla ilgilenme, boşuna uğraşma' dediğini duydum. Doğukan Taşçı, 'Erkenden öldüreceksin, sorun çözülecek' diyordu. İlaçları vermeyen sorumlu hemşireydi. Şimdi soruyorum. Bu ilacı kim kesti, neden kesti. Oranın sorumlu doktoru benim. Yenidoğana bakmıyorum, başka doktor bakıyor. Fırat Sarı'yı tanıyorum. Hakan Doğukan Taşçı'yı da maalesef tanıyorum. Maaşımı hastaneden alıyorum. Mahkeme Başkanının, 'Birkaç kez para aldım' demişsiniz sorusuna cevap veren sanık 'Aldım ama geri verdim'dedi. Mahkeme Başkanı'nın Doğukan'da, 'Şehmuz Çelik benim' diye 112'den hasta almış' sorusuna cevap veren sanık, 'Bilgim yok, olsa müdahale ederdim. 112'de numaram olduğunu bilmiyorum" şeklinde yanıt verdi.
"Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam bence hayatın olağan akışına aykırı"
Tutuksuz sanıklardan Eski CHP'li Meclis Üyesi ve İBB Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu Başkanı Ahmet Atilla Yılmaz suçlamaları reddederek., "Emekli olduktan sonra da Beylikdüzü Medilife Hastanesi'nde genel cerrah ve başhekim olarak başladım, taa ki hastanemiz kapanıncaya kadar. Kamuyu bilerek ve isteyerek dolandırmam bence hayatın olağan akışına aykırı." ifadesini kullandı.
Başhekimin görevinin Sağlık Bakanlığının tanımında hastaneyi yönetmek olduğunu anlatan Yılmaz, bu kişinin ciro arttırmak gibi kaygısının olamayacağını söyledi.
Yılmaz, "Çok şükür ki bu iddianamede bebeklerin vefatından suçlanmıyorum. Dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlama iyi ki de yok." dedi.
Bebeklerin vefat oranlarının standartların altında olduğunu kaydeden Yılmaz, kendileri yüzünden çok sayıda sağlık çalışanın içinde bulunduğu duruma ve onlara bakışlara üzüldüğünü belirtti.
Sanık Yılmaz, mahkeme başkanının "Sevklerle ilgili bilgin var mı?" sorusunu üzerine "Bu davadan sonra baktım gerçekten. Yenidoğanın yüzde 75'i bizim kendi hastanemizde olan doğum. Dışarıdan çok sevk gelmiyor." diye konuştu.
Medisense şirketiyle resmi bir anlaşmaların olmadığını bildiğini savunan Yılmaz, ödemelerin kesinlikle başhekimlik ve yönetim dışında olduğunu düşündüğünü anlattı.
Altı aylık Michelle Nwandı Opara'nın durumunu hekimin yakından takip ettiğini dile getiren Yılmaz, "Çocuğun bir yerde bakılması gerektiği için mecburen yenidoğana aldık. Aslında oraya göre çocuk büyüktü. Burada da takibi yapıldı. Başka bir hastaneye sevk olması gerekiyordu. Ancak yoğun bakımı olmadığı için çocuğu yenidoğan yoğun bakıma almak zorunda kaldık." şeklinde konuştu. Tutuksuz sanık Yılmaz, bu süreçte avukat bulmakta çok zorlandıklarını belirterek, sanık avukatlarına bunun için teşekkür etti.
"Bunun muhatabı başhekim değildir"
Duruşma savcısının "Fırat Sarı'nın şirketiyle resmi bir anlaşma yoksa para çıkışını nasıl açıklıyorsunuz?" sorusu üzerine Yılmaz, "Resmi anlaşma olmadığını biliyorum. Denetim daha çok vergi usulü gibi bir şeydir. Bunun muhatabı başhekim değildir." dedi. Yılmaz, maaşını şirket üzerinden resmi olarak aldığını, ödemelerin ekibin yaptığı işe göre değiştiğini kaydetti.
Yenidoğan servislerinin daha sıkı denetlenmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, "Kendi yaptığımız denetimlerde de eksikleri tespit ederiz. Hemşirelik hizmetlerinde çok eğitimler ve denetlemeler yapılırdı." şeklinde konuştu.
“Olaylar medyaya yansıyınca işten çıkarıldım”
Tutuksuz sanıkların dinlendiği duruşma Ceren Hatice Kırım'ın savunmasıyla başladı. 12 senedir yenidoğan hemşiresi olduğunu söyleyen sanık, “Olaylar medyaya yansıyınca işten çıkarıldım” dedi. Hastaların basamak belirlemeleri ilgili yaptığı konuşma sorulan sanık, “Bir yerden duymuşumdur. Benim görev alanımda değil” dedi.
“Bize çomak soktular”
Bir telefon konuşmasında yapılan denetimle ilgili, “Bize çomak soktular” dediği hatırlatılan sanığa ne demek istediği soruldu. Telefonda konuştuğu kişinin o dönemki erkek arkadaşı olduğunu söyleyen Ceren Hatice Kırım, “Kendisinin sağlıkla alakası yok. Hastanem zarar görecek diye bu tarz cümleler kurmuşum. Çok uzun zamandır yenidoğan hemşiresi olduğum için çok denetim gördüm. Bu kez yapılan denetim çok detay ve farklıydı” dedi.
“Gönderdiğim paraların hepsinin kaydı var"
Sorumlu hemşire olduğu için Fırat Sarı’nın paraları kendisine gönderdiğini anlatan sanık, “Parayı bana gönderiyordu. Ben de dağıtıyordum. Hepsinin kaydı var ben de hepsini size sunacağım. Yüksek meblağları sunacağım. Gelen her paranın çıkışı da var. Maddi bir kazancım olmadı” dedi. Mahkeme başkanının sorusu üzerine kendi adına olan telefon numarasını Fırat Sarı’ya verdiğini anlatan Kırım, “Kendi adıma kayıtlı bir telefon numarası çıkartmıştım Fırat Sarı’ya verdim. Kullandı mı kullanmadı mı bilmiyorum. Daha sonra iptal ettirdim” dedi.
"Neden telefon hattı verdin?"
Duruşma savcısı da bu ifadenin üzerine, “Fırat Sarı ile bir samimiyetin olmadığını söylüyorsun ama kendi adına telefon hattı çıkarıp neden veriyorsun? Hiç sorgulamadın mı?” diye sordu. Sanık ise, “Mecburiyetinden kaynaklı olduğunu söyledi ben de çıkardım verdim” dedi.
Güncellenme Tarihi : 27.11.2024 21:41