SAVAŞ AY ''AŞK MASALI'' ELEŞTİRİLERİNE CEVAP VERDİ
İşte gazetecilik
MUSA AĞACIK MiKROFONUNU SAVAŞ AY’A TUTTU
SAVAŞ Ay’ın Bahçeşehir katil zanlısını ‘şartlı güvence’yle polise teslim etmesinin tartışması sürüyor. Ama bu olay bir kez daha gösterdi ki yazılı ve görsel basının ahlak kurallarıyla ilişkisi tümüyle kopmuştur. Tek derdi traj arttırmak olan bir medyanın topluma haber aktarma şansı olmadığı gibi, cinayeti bir ‘aşk masalı’ yaklaşımıyla ele almak süretiyle toplumun acılarını istismar eden bir yayıncılık politikası izliyor. Ancak bu olayın en önemli boyutu emniyet teşkilatının, işkence yapmak dahil, toplumda yaratmış olduğu güvensizliktir. Ama biz medya olarak da pek güvenilir olmadığımız ortada. Bu talihsiz olayın basında sağlıklı bir tartışmaya zemin oluşturması dileğiyle Savaş Ay’la yaptığım görüşmeyi sunuyorum. Gelecekten umudunu yitirmeyen bir kısım sevgili okurlar:
Gazeteler zaman zaman bu tür olaylarla karşılaşıyor ama bazen ne yapacağını bilemiyor. Şimdi burada işlenen cinayeti kınamak yerine olayı bir ‘aşk masalı’ gibi vermek doğru mu?
İnsanlar ne yaptığını bilemiyor diye bir tabir kullandın. Ben kendimi tenzih ederim. Ne yapacağımı çok iyi biliyorum tabii ki. O zaman da ne yaptığımı biliyordum. Bu tabii ki çok başarılı bir gazetecilik çalışmasıdır.
‘Aşk masalı’ şeklinde sunulması doğru mu?
Bu bir ‘aşk masalıdır’ aslında. Ne yazık ki her masal mutlu sonla bitmez.
Yaşanan olayları sorgulamayan, gıptayla takip eden bir toplumumuz var. Bu anlamda haberleri verirken biraz daha sorumlu davranmak gerekmiyor mu?
Çok doğru söylüyorsun. O sorumluluğu yerine getirdiğime inanıyorum bir gazeteci olarak.
Zanlının karakola gitmek yerine gazeteciye teslim olması peki?
Sosyolog Emre Aköz, ‘İnsanlar televizyon dizilerinden etkilenmez’ dedi. Ben tam tersini düşünüyorum. Bilimsel bir çıkış noktam yok ama gözlemlerim var. Bahçeşehir’de öldürülen gencin ailesiyle koşurken dayısı şöyle dedi örneğin, ‘Biz evladımızı kaybettik, acılı, sancılıyız. Ama ne olur şu piyasa dizilerinde ölümler, öldürülmeler kutsanmasın artık. Gaçenlerde izledik, diyalog şuydu: ‘Kadın gibi davranma, ne luzum var ayaklarına ateş etmenin. Delikanlı ol, kafasına sık...’ Bu tarz konuşmaların olduğu, erkeklik ölçütünün kafasına sıkmak, gırtlak kesmek olduğunun pompalandığı bir iklimde başka ne bekleyeceğiz Savaş Bey...’
Bunu nasıl aşabiliriz?
Gazeteciliğin uluslararası kuralları bellidir. Gazeteci sorgulamaz ve yargılamaz. Çünkü gazeteci ne avukattır; ne savcıdır, ne hakimdir. Gazeteci sadece bilgi almak, bilgi edinmek için sorar. Bu olayda da aynısı olmuştur. Ve herkes cinayeti işleyen olayın failini arıyor. Ve yanında elinde silahıyla götürdüğü 20 yaşında bir genç kız var. O genç kızın ailesi herkese olduğu gibi bana da yalvarıyor, gözümün içine bakıyor. ‘N’olur birşeyler yapın Savaş Bey, kızımı da kurban etmesin...’ Nitekim bu tür olaylarda failin cinnet geçirip yanındaki rehineyi öldürüdüğü, son kurşunu da kensisine sıktığı görülmüş şeydir. Herkesin korkusu kıza da bir zarar verecek mi? Bunu analitik olarak inceleyecek olan mahkemedir, gazeteci değil.
Gazeteci sorgulayamaz mı?
Gazeteci sadece bilgi edinmek için sorar... Gazeteci sorgulamaz! Bu söz bana ait değil, Çetin Altan’a aittir. Gazeteci, yargılamaz, sadece bilgi almak için sorar.... Bir insana söz hakkı vermekle, o insanın sözüne hak vermek arasında ne yazık ki bazen makas kapanıyor. Ben katil zanlısının sözlerine hak vermiş değilim. Ben ona sadece söz hakkı verdim.
Basının suçluluğu özendirdiği şeklinde eleştiri var. Daha sorumlu nasıl davranabiliriz?
Herkes benim gibi davranırsa hiç bir problem kalmaz.
Polisten önce sana gelmeleri polise bir güvensizlik olduğu anlamına gelmez mi?
Asla orda da bir yanlış anlama söz konusu. O gün bir grup gazeteci yazarla Akbank yöneticileriyle yemek yedik. O toplantıdan ayrılırken telefonum çaldı. Beni arayan İzzet Öz’dü ve Mustafa Baran’ın yakını olduğunu, belirtiyor can güvenliği konusunda endişeleri var. Sonra saat 15’te Bakırköy’de bir ilan bürosunda aile avukatlarıyla görüşüyorum. Olayın asla medyada yazılıp çizildiği şekilinde olmadığını, can güvenliğinin sağlanması durumunda gelip polise, jandarmaya teslim olacağını söylüyor. Ben de savcılığa, polise ve jandarmaya haber verip bu görüşmeyi öyle yapacağımı söylüyorum. Ve sonra da mutlaka teslim olmalarını, adaletten kaçamayacaklarını, devletle pazarlık yapmalarına hiç bir yetkilinin izin vermeyeceğini söyledim. Hak verdi avukat. Ben de İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı arayıp durumu anlattım. Deneyimli Emniyet Müdürü, polis de, jandarma da elbet duruma hakim olur. Gelsin teslim olsun, o andan itibaren bizim korumamız altına girer. Suçlu da olsa vatandaşımızdır. Ve teslim olduğu andan itibaren güvenliği bizdedir, diye güvence verdi. Durum bu.
Avukatın doğrudan emniyete gitmesi gerekmez mez miydi?
Hayır, bence çok iyi yaptılar. Yani bana gelerek doğrusunu yaptılar anlamında söylemiyorum. Bu güvenceyi almakla iyi ettiler. Çünkü muhtemelen pek çok günahsız insanın da başı yanacaktı.
Neden?
Sebebini hemen söyleyeyim... Güvence istedikleri ‘polise ve jandarmaya karşı değil. Israrla bunu çarpıtıyor star. Diyorlar ki ‘karşı taraf bir aşirettir. Karşı taraf ödül koymuş bizim başımıza. Biz polise jandarmaya gittiğimizde kapıda yolumuzu keserler, bu yüzden korkuyoruz! Polise de telefon açsak bizle pazarlığa yanaşmayacak! Çok güvendiğimiz için bir yönetmeni aradık. Hangi gazeteciyle konuşabileceğimizi sorduk, sizi söyledi. Biz de uygun gördük, sizi aradık. Lütfen polisle konuşun, bu çocukları teslim aldığı zaman artık zırhlı araçla mı götürür, çelik yelekle mi; bunu cezaevine sokana kadar bunları güvence altında tutarlar mı?’
Peki bunlar doğal mı?
Çok doğaldır bunlar, artı kuzguna yavrusu şahin görünür... Yani ölenin yakınları bir kan davası yapar mı? Biz de bunun dayısını, amcasını, veya kardeşini vururuz. Yani burası Türkiye...
Burada biraz da medyatik olarak kendilerine bir koruma kalkanı sağlamış olamazlar mı?
Aslında onlar çekip yapılmamasını, bana bir güvenilir insan olarak polise ulaşıp bu aile adına karşı taraftan gelebilecek herhangi bir saldırıyı önleme konusunda garantiyi isteyen çok insani birşeydi. Eğer eleştirilecek birşey varsa ben özeleştri yaparım. Ben allem kallem ettim teslim sırasında onları çekime razı ettim. Çünkü bana aile ‘biz istediğimiz zaman geliriz konuşuruz, keşke karşı tarafla da konuşsak , sizi bekliyoruz’ dediler. Orada yaptığım gazetecilik budur. Bunun da unutanılacak bir tarafı yoktur.
Onların teslim olması için ikna edici davrandın mı?
Ben onları teslim almadım. Ben onların anne, baba, kız kardeşleriyle bir yerde buluştuk. Polisin haberi var. Diyor ki bu güvencelerle beraber istediğiniz anda biz jandarmayla beraber gelir teslim alırız. Aileyle konuyuşoruz, bir an aile ikna oluyor. Ve ‘lütfen burada bekleyin, biz çocukları size getireceğiz.’ Sonra çocukları getiriyorlar. On dakika polisten müsade alıp roportaj yapıyoruz. Sonra bunu da atv haber bülteninde yayınladık.
Musa ağacık
Star
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:58