Se'âdet-i Ebediyye sırları
Se'âdet-i Ebediyye sırları
İlmihal olan her evde bir evliya var demektir. Eğer bir kişinin evinde ilmihal var ise, başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Çünkü İlmihal ’de hem dünya hem ahiret bilgileri vardır.
Bir evliya; bizlere dünyayı ve ahireti öğretmesi için lazımdır. Eğer bulunduğun yerde bir evliya yoksa İlmihal evliya yerine geçer. Çünkü aradığın her türlü bilgi orada vardır.
Hocandan öğreneceğin hatta hocasına sormaktan çekineceğin her konu, ilmihal de ayrıntılarıyla yazılıdır.
İlmihal; Mürşid arayanın mürşidi, evliya arayanın evliyası, âlim arayanın hocası, dost arayanın dostu, arkadaş arayanın arkadaşı ve yoldaş arayanın yoldaşıdır.
Mübarek Hocamız ilmihali yazmak için bir ömür harcadı. Göz nuru döktü. Çoğu geceler hiç uyumadan bu kıymetli eseri ortaya çıkardı.
İlmihal ’deki her cümle, her kelime Ehli Sünnet büyüklerinin sözleridir. Hiç birisi hocamızın sözü değildir.
Hocamız İlmihâli yazarken, her kelimeyi hocasına sorarak ve araştırarak yazdı. O da hocasına sorarak cevap verdi.
İlmihal ’de izinsiz yazılan tek bir cümle bile yoktur.
İlmihal, silsileyi Aliye’nin kitabıdır.
Bizim yolumuz, Ehli Sünnet yoludur. Rehberimiz Silsile-i Aliyye büyükleridir.
Bu yolda bulunan hiçbir kimse: silsilenin bilgisi ve oluru dışında iş yapamaz. Kelam edemez. Kitap yazamaz.
Hal böyle olunca Mübarek hocamız İlmihali yazarken bu silsilenin olurunu ve iznini almıştır.
İzin verilmeseydi, İlmihal olmazdı. İlmihali kıymetli kılan şey budur.
İlmihalin içerisinde Mübarek Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Ve sellem’ den başlayarak Silsileyi Aliye’nin bütün büyüklerinin sözleri var.
Bu yüzden İlmihal, kıyamete kadar baki kalacak bir eserdir.
İlmihalin her sayfası bir okyanustur. Bilgi deryasıdır. Bu deryadan bir damla bile içmek, kişinin susuzluğunu giderir…
İşte ilmihal böylesine kıymetli bir kitaptır.
Mübarek Hocamız İlmihali süs olsun diye yazmadı. Kütüphanelerin raflarda dursun diye yazmadı. Orada tozlansın diye yazmadı.
İlmihal, müminler yararlansınlar ve ahiretlerini kurtarsınlar diye yazıldı.
Arkadaşların bir kısmı kapağını bile açmıyor. Oysa o kapağı açsa, deryaya girecek. Ama farkında değil.
Şimdilerde arkadaşlar işin kolayına kaçıyor. İnternetten okumayı, kitap okumaya tercih ediyor.
Cep telefonlarından veya bilgisayarlardan okuyorlar.
Kardeşim!
Elbette çağa uyacağız ama kitabı bir elinize alın. Eliniz bereketlensin.
Dizinize koyun; diziniz bereketlensin. Ev halkına okuyun eviniz bereketlensin.
Her gün bir iki sayfa okusanız kalbiniz bereketlenip temizlenir. Hem de hocanızı sevindirirsiniz.
Yarın mahşerde sizlere, “Emanetime ne yaptın? Nasihatlerimi dinledin mi? İlim için yazdıklarımı okudun mu?” diye sorulduğunda ne yapacaksın.
O sancağının altına girmek için koşturup gittiğin zatın yüzüne nasıl bakacaksın?
Emin olun!
Bugün evinizde ilmihale kondurduğunuz tozlar, yarın ahirette kaya olup üstünüzden geçer.
Bu arada bir kötü haberim daha var.
Evinde ilmihal olan bir kişi ahiretteki sorgu sual sırasında, “Ben bilmiyordum” diyemeyecek. Çünkü ilmihal orada şahitlik yapacak.
Mahşerde “Ben bilmiyordum” diyenin önüne evindeki İlmihal ve diğer kitaplar konur.
Bizim ‘Ben bilmiyordum’ deme lüksümüz yok. Hele hele bu devirde. Hele hele böyle büyükleri tanıyanlar için. Hele hele o büyüklerin kitapları evlerinde olanlar için.
Allah muhafaza…
İlahi huzurda böyle bir duruma düşmekte var.
O yüzden Allah rızası için; İlmihali Kütüphaneden indirin. Tozunu alın. Sonra düzenli okumaya bakın.
Kendinize bir dost arıyorsanız, ilmihalden daha iyi bir dost mu olur.
Allah dostlarını dost, Allah düşmanlarını düşman edinin.
Allah’a dost olmayanların kendilerine ve sözlerine zerre kıymet vermeyin. Bunları kendinize dost ve arkadaş edinmeyin.
Allah düşmanını dost edinirseniz, bu rabbimizin hoşuna gitmez.
Allahü Teâlâ’nın hoşuna gitmeyecek şey bir insanın başına bela açar.
Bu kimselerle çok mecburi kalmadıkça bir araya bile gelmeyin. Allah muhafaza kalbiniz kararır. Size sıkıntı çıkarır. Kalp kararırsa bir daha parlatmaz zor olur. Hiç bir şey yapmasanız bile, bunların yanında durmak bile kalbe zarar verir.
Tıpkı bir çöplükte kötü kokunun üstünüze sinmesi gibi, bunların habis havası kalbinize siner.
Müminler müminlerle birlikte olmalıdır.
Böylece kalpleriniz temiz hava alır ve Allahü Teâlâ’yı anarak sıhhat bulur.
Mümin, mümini sever. Mümin, hocasını sever. Hocası, hocasını sever. Bu silsileden bir mümin Mübarek Peygamber Efendimizi sever. Onun üzerinden Allahü Teâlâ’yı sever.
İşte sevgi silsilesinin, özeti budur.
Bir kişi, “Ben filanı seviyorum Cenneti garantiledim” derse yanar. Çünkü kimin cennete kimin cehenneme gideceğini sadece rabbimiz bilir.
Rabbimizin iradesindeki cennetine ‘Kesin girerim’ demek, Allah muhafaza o kişiyi cehennemlik eder. Aynı şekilde ‘Ben kesin cehenneme giderim” diyen için de aynı durum söz konusudur. Çünkü bu Allah muhafaza rabbimizin iradesine karışmak olur ki, bu da bir felakettir.
Doğru olan şey, “İnşallah cennete giderim” demektir. Cenneti ummaktır.
Kişi büyüğünü sevmekle mükelleftir.
Seven insan, sevdiğinin dediğini yapar. Yaptıklarıyla onu sevindirir.
Ayrıca bir büyüğe tek başına sevgi, bir işe yaramaz. O büyüğün de seni sevmesi gerekir. Devre ancak böyle tamamlanır.
Kısaca karşılıksız; aşk kişiyi tek başına kurtarmaz.
Bu yolda aşk karşılıklı olursa, devre tamamlanır.
“Ben filanı seviyorum, cenneti garantiledim” diyen yanmıştır.
Bu söz Allahü Teâlâ’nın çok değer verdiği cennetini ucuzlatmaktır. Cennete girmek bu kadar ucuz değildir. Bir ömür çaba gerektirir. Gayret gerektirir.
Kişinin tek başına çabası da yetmez. Allahü Teâlâ’nın o kişiyi kul olarak kabul etmesi gerekir.
Bütün peygamberler bütün veliler koca ömürlerini Allahü Teâla tarafından kul olarak kabul edilebilmek için harcadı.
Bunun için çekmedikleri sıkıntı, girmedikleri imtihan kalmadı. Bütün bunların sonunda Kul olarak kabul edildiler.
Bütün bunları bilmeyip, kısa yoldan kestirmeden cennete gireceğini düşünmek için insanın saf olması gerekir.
Cennete girmek o kadar basit değildir. Emek gerektirir. Çaba gerektirir. Bunun için çabalayın ve sürekli olarak Allahü Teâlâ’ya tövbe ve dua edin.
Bir kişiye verilecek en büyük lütuf Kul olarak kabul edilmektir. Bundan gerisi boştur.
SON SÖZ.
Büyükler neden İlmihal ’in adını, Se'âdet-i Ebediyye koydu?
Neden?
Se'âdet-i Ebediyye; Ebedi sonsuz saadet demektir.
Sonsuz saadet, sadece cennette mümkündür.
İlmihal ’in kapağını açan, Saadeti Ebediyye olan Cennetinde kapısını açmış olur.
İlmihal ’deki ilmi öğrenir, Öğrendiklerini uygular ve bunu yaparken de Allah’ın rızasını gözetirse; umulur ki o kişi o kapıdan içeriye girip kurtulur.
Peygamber Efendimizin sık sık yaptığı, “Ey Rabbim bize dünyada da ahirette de iyilik ver” duasını şöyle açıkladı;
-Dünyadaki iyilik; ilim, ibadet ve kulluktur. Ahiretteki iyilik ise cennettir.
Buradaki ilim; öğrenmektir. İbadet; ameldir yani uygulamaktır. Kulluk ise; İhlastır. Yani bütün amellerini Allah rızası için yapmaktır.
Se'âdet-i Ebediyye’den ilim var. İlmini ibadete çevirtecek amel var. Ve İhlas var.
Yap dediklerini yap, Yapma dediklerini yapma…
Allah muhafaza cehennemde yanma…
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ