Asayiş
  • 30.11.2003 02:04

SİNAGOG BOMBACILARI VEHHABİ ÇIKTI!..

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Şişli’deki Beth İsrael Sinagogu’na yapılan bombalı intihar eyleminde istihbarat ve gözcülük yaptıktan sonra eylem talimatı veren kişinin Yusuf Polat olduğunu açıkladı. Polat'ın Ağrı Gürbulak Sınır Kapısı'ndan İran’a gitmeyi planlarken gözaltına alındığı belirtildi. Saldırı sabahı keşif yapan Polat’ın, sinagogun ana girişinin bulunduğu sokağın müsait olmadığını anlayınca intihar eylemcisi Mesut Çabuk’a sinagogun arka kapısını kullanması talimatını verdiği belirlendi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ndeki sorgusunun ardından dün olay yerinde tatbikat yaptırılan Polat, İstanbul DGM savcısına, “Neve Şalom Sinagogu’na yapılan saldırıdan haberim yoktu. Bizi kullandılar, yaptıklarımdan pişmanım.” dedi. Eylem günü telefonla Çabuk’a talimat veren Polat’ın, ‘helallik’ de istediği öğrenildi. Sinagog eyleminde kullanılan 34 UHK 68 plakalı Isuzu marka kamyonetten yola çıkarak soruşturmaya başlayan polis, saldırıyı Mesut Çabuk’un gerçekleştirdiğini açıklamıştı. Polis, intihar saldırılarının gerçekleştiği sırada, bölgede olan tüm telefon görüşmelerinin sinyallerini tespit etti. Eylemin sabahın erken saatlerinde olması ve Musevi cemaatinin ibadet günü teknolojiyi kullanmaması polisin işini kolaylaştırdı. Şüpheli telefon numaraları ve kişiler belirlendi. Polis, İstanbul Kartal’da Selefi grubuna bağlı olduğu öne sürülen kişilerin üzerinde çalışmaya başladı. Yeni gelişme üzerine, Yusuf Polat’ın Kartal Cevizli’deki evine sabaha karşı 03.00 sıralarında operasyon düzenlendi. Eve giren polis, Polat’ın ailesiyle karşılaştı. Polat’ın eşi, kocasının, patlamanın olduğu gün eve saat 13.00 sıralarında geldiğini, daha sonra da ortadan kaybolduğunu söyledi. Polis, Kartal, Bağcılar ve Üsküdar’da yaşayan, Vahhabi–Selefi grubuna bağlı olduğu öne sürülen kişileri gözaltına aldı. Yurtdışına çıkabileceği üzerinde duran polis Polat’ın yakınlarını takibe aldı. Polat’ın, patlamadan 10 gün sonra Ağrı Patnos’ta olduğunu belirledi. Polat’ın Gürbulak Sınır Kapısı’ndan İran’a gitmeyi planlarken gözaltına alındığı belirtildi. Polis, Yusuf Polat’ın evinde, Beth İsrael Sinagogu’nun bulunduğu bölgenin krokisi ile bölgenin fotoğraf görüntülerinin ele geçirildiğini açıkladı. Sorgunun ardından geniş güvenlik önlemleri altında dün Beth İsrael Sinagogu’na getirilen Yusuf Polat, eylem gününü anlattı. Polat, DGM savcısının da hazır bulunduğu olay yerinde polisteki ifadesinin bazı kısımlarını değiştirdi. Polise eylem talimatını verdiğini söyleyen Polat, savcıya sadece gözcülük ve keşif çalışmasını yaptığını, bombalı eylemden haberdar olmadığını söyledi. Kartal’daki evinden çıkarak Şişli’ye 08.30’da geldiğini söyleyen Polat, şunları anlattı: “Sokak civarında keşif yaptım. Sinagogun ana girişinin müsait olmadığını gördüm. Daha önce planladığımız gibi sinagogun arka çıkışındaki sokakta eylem yapılabileceğine karar verdim. Mesut’a telefon açarak yeni planımızı aktardım. Eylemden 10 dakika kadar önce Mesut ağabey ile tekrar konuştuk. ‘Hakkını helal et.’ dedim. Helallik aldıktan sonra yürüyerek ayrıldım. Şişli Camii’ne vardığım sırada bir patlama sesi duydum. Eve döndüğümde Neve Şalom Sinagogu’nda patlama olduğunu öğrendim. Bu olaydan hiç haberim yok. Şoke oldum. O gün evi terk ettim. Ağrı’dan İran’a geçecektim. Bizi kullandılar, olaylardan dolayı pişmanım.” dedi. Tatbikatın ardından Nöbetçi 6 No'lu DGM Yedek Hakimliği'nde yaklaşık 2 saat sorgulanan Yusuf Polaz, “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek'' suçlamasıyla tutuklanarak, Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi. Soruşturmayı derinleştiren polis, İmam Birliği’nin Türkiye temsilcisi olduğu öne sürülen Ali Üzüm’ü de gözaltına aldı. Üzüm’ün de bombalı intihar eylemlerinde önemli roller aldığı belirtildi. Üzüm’ün örgütün para kaynağı ile ilgili bilgiler verdiği öğrenildi. VEHHABİLİK NEDİR ? Vehhabiliği kuran, Mehmed bin Abdülvehhabdır. İngiliz casuslarından, Hempher’in tuzağına düşerek, İngilizlerin (İslamiyet’i imha) etmek çalışmalarına alet olmuştur. [İngiliz casusunun itirafları kitabında, Vehhabiliğin kuruluşu uzun anlatılmaktadır. Bu kitabı, www.hakikatkitabevi.com adresinden temin edebilirsiniz.] Eline geçirdiği, ibni Teymiye’nin, Ehl-i sünnete uymayan kitaplarını okumuş, (Şeyh-i necdi) diye meşhur olmuştur. Düşünceleri, ingiliz paraları ve ingiliz silahları karşılığında, köylüler ve Deriyye ahalisi ile reisleri Muhammed bin Süud tarafından desteklendi. Sapık din adamı ibni Teymiye’nin fikirleri ile Hempher’in yalanlarının karışımına Vehhabilik denir. Mirat-ül-Haremeyn kitabının basıldığı 1888 senesinde Necd emiri, Abdullah bin Faysal idi. Aşağıdaki bilgilerin çoğu Mirat-ül-Haremeyn’den alınmıştır: Mehmed’in babası Abdülvehhab, iyi bir müslüman idi. Bu ve Medine’deki âlimler, Abdülvehhab oğlunun sözlerinden, yeni bir yol tutacağını anlamış, herkese, bununla konuşmamasını nasihat etmişlerdi. Fakat, Abdülvehhab oğlu, 1738 senesinde Vehhabiliği ilan etti. İngilizlerin siyasi ve askeri yardımları ile, Arabistana yayıldı. Vehhabilere inanan Deriyye hakimi Abdülaziz bin Muhammed bin Süud ilk olarak 1791 senesinde, Mekke emiri şerif Galib efendi ile harp etti. Daha önce, vehhabiliği gizlice yaymışlardı. Sayısız müslümanları öldürüp, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını almışlar ve işkence etmişlerdi. Abdülvehhab oğlu, Beni Temim kabilesindendir. 1699 senesinde Necd çölündeki Hureymile kasabasında, Uyeyne köyünde doğmuş, 1791’de Deriyye’de ölmüştü. Önceleri ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam ve Hind taraflarına gitmiş, çok zeki ve bozguncu sözleri ile (Şeyh-i Necdi) adını almıştı. Dolaştığı yerlerde çok şeyler görmüş, şef olmak düşüncesine kapılmıştı. 1713 senesinde, Basra’da tanıştığı ingiliz casusu Hempher, Abdülvehhab oğlunun devrim yapmak arzusunda olduğunu anladı. Bununla uzun zaman arkadaşlık yaptı. İngiliz Müstemlekeler Nezaretinden aldığı hile ve yalanları buna telkin etti. Abdülvehhab oğlunun bu telkinlerden zevk aldığını görünce, yeni bir din kurmasını teklif etti. Bu yeni dinin esaslarını ona bildirdi. Casus da, Abdülvehhab oğlu da aradıklarına kavuşmuş oldular. Yeni bir din kurmak için, önce Medine’de, sonra Şam’da, Hanbeli âlimlerinden okudu. Necde dönünce köylüler için küçük din kitapları yazdı. Bu kitaplara, ingiliz casusundan öğrendiklerini ve Mutezile ve başka bid’at fırkalarından aldığı bozuk düşünceleri de karıştırdı. Köylülerin çoğu buna tabi oldular. İslamiyet’i içerden yıkmak için, İngiltere’de kurulmuş olan (Müstemlekeler nazırlığı), bu hali, Necd şeyhi olan (Muhammed bin Süud)a bildirdi. Çok para vererek ve siyasi, askeri yardımlar vaat ederek, Abdülvehhab oğlu ile işbirliği yapmasını temin etti. Arabistan’da hasebe ve nesebe çok ehemmiyet verirlerdi. Kendisi ise, cahil olduğundan, Abdülvehhab oğlu Vehhabilik adını verdiği bu sapık inancı yaymak için, Muhammed bin Süudu maşa olarak kullandı. Kendisine (Kadı), Muhammed bin Süuda (Hakim) ismini taktı. Kendilerinden sonra da, çocuklarının bu makama geçmelerini temin eden bir anayasa yaptırdı. Abdülvehhab oğlu, önceleri Medine’de okurken, Medine’nin salih, temiz âlimlerinden olan babası Abdülvehhab ve kardeşi Süleyman bin Abdülvehhab ve kendisine ders okutan hocaları, bunun sözlerinden ve davranışlarından ve sık sık söylediği düşüncelerinden bunun ileride islam dinini içeriden yıkacak bir sapık olacağını anlamışlardı. Kendisine nasihat verirler ve müslümanlara, bundan sakınmalarını söylerlerdi. Fakat, korktukları çabuk meydana geldi. Düşüncelerini Vehhabilik adı ile açıkca yaymaya başladı. Cahilleri, ahmakları aldatmak için İslam âlimlerinin kitaplarına uymayan yeniliklerle, dinde reformculukla ortaya çıktı. (Ehl-i sünnet vel-cemaat) mezhebinde olan doğru müslümanlara kâfir diyecek kadar taşkınlık yaptı. Peygamberimizi ve başka Peygamberleri ve Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâdan birşey istemeye ve bunların kabirlerini ziyaret etmeye şirk dedi. Abdülvehhab oğlunun, ingiliz casusundan öğrendiğine göre, bir kabir başında dua ederken, meyyite karşı söyleyen, müşrik olurmuş. Allah’tan başka bir kimse veya birşey için, yaptı demek, mesela, Falanca ilaçtan fayda oldu veya Peygamber efendimizi veya bir Veliyi vasıta yaparak istediğim oldu diyen müslümanlar müşrik olurmuş. Abdülvehhab oğlunun, bu sözlerine vesika olarak ortaya attığı şeyler, hep yalan ve iftira ise de, cahil halk, doğruyu eğriden ayıramadıkları için sözleri, işsizlerin, çapulcuların, bilhassa Deriyye hakimi Muhammed bin Süud’un hoşuna gitti. Cahiller ve vurguncular, taş yürekliler, Abdülvehhab oğlunun sözlerine hemen yanaştılar. Doğru yolda olan halis müslümanlara kâfir dediler. Abdülvehhab oğlu, düşüncelerini kolayca yayabilmek için, Deriyye hakimine başvurunca, o da topraklarını genişletmek ve kuvvetlerini arttırmak için ve Londra’dan aldığı emirleri yaymak için, Abdülvehhab oğlu ile seve seve işbirliği yaptı. Onun fikirlerini her tarafa yaymakta bütün gücü ile uğraştı. İnanmayıp karşı duranlarla harp etti. Müslümanların mallarını yağma etmek, canlarına kıymak helal denilince, çöldeki vahşiler, soyguncular, Muhammed bin Süud’a asker olmak için yarış ettiler. Süud oğlu ile Abdülvehhab oğlu el ele vererek, vehhabiliği kabul etmeyenlerin kâfir ve müşrik olduklarına, kanlarını dökmek ve mallarını almak helal olduğuna 1730 senesinde karar verip, 1738 yılında vehhabiliği ilan ettiler. Buna göre, Abdülvehhab oğlu, otuziki yaşında bozuk fikirleri yaymaya başlamış, kırk yaşında ilan etmiştir. SELEFİYECİLİK NEDİR ? Selefiyecilik, vehhabiliğin kamufle adıdır. Vehhabiler, bu isim altında kendilerini gizliyorlar. Hatta kendilerine hakiki ehl-i sünnet anlamında Ehl-i sünneti hassa diyorlar. Selef, önceki demektir. Istılahta Sahabe ve Tabiine Selef veya selef-i salihin denir. Selef-i salihinin yolunda bulunan müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet olmayıp, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasslarda açık bildirilmemiş olan ahkamdaki ictihadlarını beğenmeyen ve bu manası açıkça anlaşılamayan nassları yanlış tevil ederek, anladıklarını Selef-i salihinin yolu olarak savunan sapıklara Selefiye denir. Selefin mezhebi vardır, selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Selefin mezhebi ise ehl-i sünnet vel cemaattir. Son asırlarda Ehl-i sünnet itikadından ayrılan bazı din adamları Selefiye adını verdikleri sapık bir yol tutmuşlardır. Bunun itikadda mezhep olduğunu söyleyip, kitaplarında yazmışlardır. Halbuki İslamiyet’te Selefiye mezhebi diye bir şey yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri böyle bir şey bildirmemişler ve kitaplarında asla yazmamışlardır, İslamiyet’te Selef-i salihin mezhebi, yani Ehl-i sünnet mezhebi vardır. Selef-i salihin; hadis-i şerif ile methedilen, övülen ilk iki asrın müslümanlarıdır. Yani Selef-i salihin, Eshab-ı kiram ve Tabiine verilen isimdir. Bu şerefli insanların itikadına Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi denir. Bu mezhep, iman, inanç mezhebidir. Eshab-ı kiramın ve Tabiin-i i'zamın imanları hep aynı idi, inançları arasında hiçbir fark yoktu. İmam-ı Gazali hazretleri ilcam-ül-avam kitabında; "Bu kitapta itikad fırkalarından Selef mezhebinin hak olduğunu bildireceğim. Bu mezhepten ayrılanların bid’at sahibi olduklarını anlatacağım. Selef mezhebi demek, Eshabın ve Tabiinin itikadları demektir..." buyurarak Selef mezhebi demenin, Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi demek olduğunu açıkça bildirmiştir. Mısır'daki Ezher Üniversitesinden mezun üstad ibni Halife Alivi Akıdet-üs-selefi vel-halef adlı kitabında şöyle yazmıştır: "Ebu Zehra Tarih-ül-mezahib-ül islamiyye kitabında yazdığı gibi, hicretin dördüncü asrında, Hanbeli mezhebinden ayrılan bazı kimseler, kendilerine Selefiyin ismini verdiler. Hanbeli mezhebi âlimlerinden Ebu'l-Ferec ibni Cevzi ve diğer âlimler bu selefilerin, Selef-i salihinin yolunda olmadıklarını, bid’at ehli, mücessime fırkasından olduklarını bildirerek, bu fitnenin yayılmasını önlediler. Daha sonra yedinci asırda, ibni Teymiye el-Harrani bu fitneyi tekrar alevlendirdi. Kendilerine Selefiye ismini takanlar, ibni Teymiye’yi kendilerine imam bildiler. İbni Teymiye, Hanbeli mezhebinde olarak yetişti. Yani Ehl-i sünnet idi. Fakat sonradan kendi aklına uyarak, sapık görüşler ortaya attı. Ehl-i sünnet itikadından ve dolayısı ile Hanbeli mezhebinden ayrılıp uzaklaştı. Kendi başına ayrı bir yol tutup, tuttuğu bu sapık yolda sürüklenip gitti. Kendine tâbi olanları da saptırdı. Ona tabi olanlar onun bu yoluna selefiye dediler. Bu hususu derinlemesine araştırıp, incelememiş ve kaynakları iyi anlayamamış olan bazıları Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarındaki "Selef ve "Selef-i salihin" ifadelerini değiştirerek, Selefiye şeklinde nakletmişler ve yazmışlardır. İtikadda Selefiye diye bir mezhep yoktur. Peygamber efendimizin hadis-i şerifte fırka-i naciyye, kurtuluş fırkası olarak bildirdiği tek bir itikad mezhebi vardır. O da Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir, İmam-ı Matüridi ve İmam-ı Eşari bu mezhepte iki itikad imamıdır ve bu mezhebi yaymışlardır. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:09

İLGİLİ HABERLER