SOHBET-31 .. FİTNE
SOHBET -31
FİTNE
İhanet çok büyük suçtur.
Yapılabilecek en büyük hatadır. Çünkü ihanetin affı yoktur. İhanet af sınırları dışındadır. İhanet; Allah muhafaza Rabbimizin celal sıfatını (kahr ve gazab) gösterdiği çirkin bir iştir.
Türlü türlü ihanet vardır. İhanetlerin en kötüsü, Allahü teala’ya ihanettir.
Peki, Allahü teala’ya ihanet nedir?
Allahü teala’ya ihanet, O’nun verdiklerini ondan bilmemektir.
Hem dinine hem nimetlerine hainlik etmektir. Kısaca O’na inanmamaktır. O’na inanmayan O’na en büyük ihaneti yapmış olur. Sonuçta kâfir olur.
İkinci büyük ihanet; Allahü teala’nın Habibi’ne inanmamaktır.
Kâfirler bu yüzden kâfir edildiler. Onların bir kısmı, Allahü teala’nın varlığına ve birliğine inandılar ama O’nun Peygamberine inanmadılar. O yüzden de kâfir oldular.
Allahü teala’nın Habibi’ne yolladığı mukaddes kitabına inanmadılar. Bunun için hain ve kâfir oldular.
Üçüncü büyük hainlik, Habibi’nin yoluna yapılan ihanettir.
O mübarek yol Ehlisünnet yoludur. Bu yol habibinin yoludur. Bu yola yapılan ihanet, bizzati Peygamber Efendimize yapılan ihanet gibi kabul edilir. Bu yolu yıkmak için yapılan her davranış günah değil yola ihanettir.
Dördüncü büyük ihanet; ehlisünnetin sigortası gibi olan bu yolun büyüklerine hainliktir.
O büyükler; bizzati yolun sahibi Mübarek Peygamber Efendimiz’in vekilleri olduğu için onlara yapılan her türlü kötü ve çirkin iş, aslına yapılmış gibi olur. Bu ise ihanete girer ki, Allah muhafaza af dışında kalır. Bu yüzden, “Büyüklere yakın olmak, ateşe yakın olmak gibidir” buyrulmuştur.
Büyükleri üzeni Allahü teala üzer, büyükleri seveni Allahü teala sever.
Ahmakların anlamadıkları ayrıntı budur.
İhanet ayrıdır, günah ayrıdır.
Günah affolur, ihanet af olmaz.
Affı olmayan çirkin işlerden birisi de fitne çıkarmaktır.
Fitne: Meşakkat, sıkıntı ve azap manalarındadır.
Fitnenin aslında, imtihan mânâsını olduğu daha sonra meşakkat ve imtihanın
götürdüğü kötülük mânâsında kullanıldı.
“Biliniz ki, mallarınız ve evlâdınız ancak bir fitnedir, (sizi günaha sokmağa sebeptir)” mealindeki Ayet-i Kerimedeki fitne imtihan manasınadır.
Bilahare bu kelime, küfür, günah, rüsvayhk(Rezillik) ve fısk-ü fücurdan her türlü kötülük için kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca insanlar arasında vuku bulan ihtilâf, düşmanlık ve kavga mânâsında da kullanılmaktadır.
"Öyle bir fitneden sakınınız ki, o hiç de sizden sadece zulmedenlere dokunmakla
kalmaz “mealindeki ayet-i Kerimeyi âlimler; Bu ayetteki fitneden maksat, ümmetin birlik ve beraberliğini bozan ve zararı suçlu suçsuz herkese dokunacak olan ihtilâf ve tefrikadır.” Dediler.
Fitne bozgunculuk çıkarmaktır. Yani bozmaya çalışmaktır. Yani doğruyu eğri etme işidir.
Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak demektir.
Fitne, hem Allahü teala ve Hem de Peygamber Efendimiz tarafından şiddetle yasaklanmıştır. Hatta lanetlenmiştir.
Fitne 2 şekilde zuhur eder.
1- Dini İslam’a zarar vermek.
2- Yaşadığın devlete veya içinde bulunduğun cemiyete zarar vermek.
Şeriat devletinde yaşamıyorsan dini İslam’ı yaşayan bir cemaate veya gruba zarar vermekte fitnedir.
En tehlikeli fitne, dini İslam’da çıkartılan fitnedir.
En büyük fitne ise fitneye sessiz kalmaktır.
Fitne çoğu zaman ikaz ile birbirine karıştırılır. Bir şeyin doğrusunu anlatmak fitne değil ikazdır.
İkaz ise çok sevaptır. İkaza fitne demek çok büyük günahtır.
Bir şeyin ikazını yaparken çok dikkat etmek lazımdır. Anlamayana ikaz yapılmaz. Böyle birisine ikaz etmek gereksiz ve malayani bir iştir. Boşa zaman kaybıdır. Anlamayan; anlattığını doğru anlayamayacağı için, Allah muhafaza fitne tehlikesi doğar. Böyle zamanlarda doğru eğri olur. Bundan kaçınmak lazımdır.
Bir cemaat toptan yanlış yola girmişse, işte o cemaat dini islam bütünlüğü içinde fitneye girmiştir. Yani o cemaatin durumu, Dini İslam bütünlüğü içerisinde fitneciliktir. En başından en sonuna kadar hepsi fitneci hükmüne girer.
Meseleye o cemaat açısından değil, dini İslam’ın bütünlüğü açısından bakmak lazım. Tamamen fitneye girmiş bir cemaate, doğruyu söylemek bile doğru değildir.
Yaptığın bir işin yahut söylediğin bir sözün; insanların dini İslam’ı veya Ehlisünneti yanlış anlamasına vesile olma şüphesi varsa o fitnedir. Fitne yanlış anlamaların yayılmasına neden olursa tehlikelidir.
İşte sizin kaçınmanız gereken budur.
Bir kişinin doğru bir şeyi yanlış anlaması fitne değil, o kişinin ahmaklığındandır. O kişinin o şeyi anlamaması, söyleyenin kabahati değildir. Dinleyenin kabahatidir.
En büyük fitne fitneye karşı sessiz olmaktır.
Bu, Allah muhafaza müminleri koyunlaştıracağı için çok tehlikelidir. Çünkü bir mümine fitneye karşı çıkmak ve karşı koymak farzdır. Farzı yapmayan farza karşı çıkmış gibi olur ki, bu da onun felaketi olur.
Fitne fücurla mücadelede dikkat edilecek şey, bu işi yapacakların ilim sahibi olmasından geçer. İlim sahibi olmak hocasının sözünü dinleyip, onun nakillerini dikkate almaktır. Fitnecilere karşı kendi fikrini değil, naklini söylemelisin.
Kendi sözün ispat olmaz. Nakil olursa ispat olur. O söz çok kıymetlidir.
Parça parça fitneye karışırlarsa onlarla konuşulur. Baştan sona fitne ise, onlara söylenecek bir şey yoktur.
Fitnecilerle dost olur ahbaplık yaparsanız onlardan yayılan kötü koku üstünüze siner.
Temiz kalpler, kararmış kalplerden rahatsızlık duyar.
Onlarla birlikteyken kalplerinizde hissettiğiniz rahatsızlığın nedeni budur. Kararmış kalplerden nur değil, fenalık yayılır. O yayılan fenalıklar temiz kalplerin daralmasına ve sıkılmasına neden olur.
Her ruhta sizin anlayacağınız şekilde alıcı ve verici bulunur.
Bunun merkezi kalptir. Temiz kalpler birbirinden nur alır. Nur verir. Ama karşıdaki alıcı bozuk ise bu alışveriş olmaz. Alışveriş olmayınca kalp bundan rahatsızlık duyar.
Bu yüzden böyle kişilerle ahbaplık ve arkadaşlık etmek doğru değildir. Temiz kalpli kişilerle arkadaşlık etmek bu yüzden önemlidir.
Bunlarla aynı ortamda yaşamak uygun değildir.
Nitekim “Cihad etmek, ilim tahsil etmek, fitneden kurtulmak gibi iyi niyetlerle memleketini terkeden bir kimse de hicret sevabına nail olur.
Fitne ve münafık, aynı zamanda en çok istismar edilen kavramlardır.
Yanlışa bulaşmış bir cemiyete doğruyu söylediğinde ilk tepkisi, “Fitne çıkarma” denilir.
Peygamber efendimiz; (Fitne çıkarana Allah lanet etsin!) buyurmuştur.
Bu mübarek sözden korktuğun için doğruları bile söylemez olursun.
Fitneciler de zaten en çok bunu kullanır.
Diğer söz de münafıktır.
Günahı sevap, sevabı günah gösteren fitneciye yanlış yaptığını söylediğinde arkandan, “Münafık” olduğunu söyler.
Oysa en büyük münafık, günaha gerekçe uydurup sevap diyen kimselerdir.
Allah böyle kimselerin şerrinden Ümmet-i Muhammed’i ve cümle Müminleri korusun.
Bu fitneci Münafıkların sürüler halinde cehenneme taşıdığı zavallıların da akıllarını başlarına getirip elinden kurtarsın ( ÂMİN)
Kalbinde sevgi olanların aynı şekilde öfkesi de olur. Öfke asla öne çıkmaz, bir köşede bekler. Ne zaman sevdiğine bir kötülük görür ise, işte o zaman öfke ortaya çıkar.
Kalbinde sevgi olan birisinin sevdiğine yapılan bir kötülüğe öfkelenmesi haktır.
Hatta bu öfkeyi mutlaka göstermek zorundadır. Gösteremiyorsa o zaman sevgisinde bir sıkıntı var demektir.
“Hubbu fillah, buğdu fillahtır” sözünden de anlaşılacağı gibi, bir Müslümanın buğz etmesi haktır. Hatta farzdır.
Peki kime?
Allah düşmanlarına. Aynı şekilde Peygamber Efendimize, aynı şekilde O’nun yoluna ve o yolun vekillerine yapılan düşmanlıklara öfke duyulmalıdır.
Kalbinde sevgi olan, sevdiğine kötü bir şey yapılırsa öfkelenmelidir. Sevgisi derecesinde öfkesi de yüksek olmalıdır, de aynı derecede olur.
Öfke kendinden olursa kibir, sevdiğin için olursa aşktır.
Eğer bir müminde az önce anlattığım bu öfke yoksa onun müminliği salih değildir. Öfkeyi de sevgiyi de kontrollü yapmak lazımdır.
Vesselam
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ