İstanbul İlim Ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Faris Kaya'dan nurcularla ilgili ilginç açıklama.
Siyaset hataydı
- Bediüzzaman’ın verdiği mesaj net olarak anlaşıldı mı?
- Her şeyini feda eden, onun etrafında birleşen insanlar var. Risale-i Nur’larla ilgili 40’ın üzerinde yayınevi kitap basıyor. Mastır ve doktora tezleri yapıldı. Bu yönüyle bakıldığı zaman durum iyi. Ancak buna rağmen Risale-i Nur’ların anlaşıldığını söyleyemeyiz. Çünkü Risale-i Nur’lar Kur’an’ı anlatıyor. Kur’an’ın tam olarak anlaşıldığını söyleyemediğimiz gibi risalelerin de net olarak anlaşıldığını söyleyemiyoruz?
- Yeterince anlatılmadı mı?
- Yakın geçmişe kadar Bediüzzaman’ın kitaplarının basımı yasaktı. Onun fikirlerinin rahat bir şekilde tartışılıp anlaşılma fırsatı olmadı. Ama son zamanlarda dünyada tartışma zemini buldu. Bu da güzel bir gelişme.
- Bediüzzaman toplumda neleri değiştirebildi?
- O, her şeyden önce kendini değiştirdi. Sahabe gibi yaşadı. Ömrü mücadele meydanlarında geçti. Hapishaneler, sürgünler, zehirlemeler gibi birçok işkenceyle karşılaştı. O, gırtlağına kadar dünyaya batmış, dünyevileşmiş insanlara ders verdi. Kendisini idam ile yargılayanları affetmiş. Bu yönüyle bakıldığı zaman Kur’an ve hakikatin özünü yakaladı. Bu mesajı kalplere yerleştirmek istedi.
NUR CAMİASINDA BÖLÜNMÜŞLÜK VAR
- Bediüzzaman’ın dirildiğini farzedersek talebelerine bakarak ne der? “Afferin, çok büyük başarılar elde etmişsiniz mi” der. Yoksa sitem mi eder?
- Bediüzzaman’ı çok değişik şekillerde algılayan ve hizmet eden öğrencileri var. İsim zikretmek istemiyoum. Ama 10 farklı grup var. Talebeleri arasında birtakım ifrat-tefrit hareketleri sergileyenler oldu.
- Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
- Bu konuda yorum yapmak istemiyorum.
- Parçalanmışlık var.
- Bir bölünmüşlük ve gruplaşma var. Bunu inkâr etmenin anlamı yok.
- Aynı eseri okuyan insanlar arasında niye gruplaşmalar oluyor?
- Oturup iyi konuşmamaktan ve tartışmamaktan kaynaklanan sıkıntılar oldu. Üstad’ın talebeleri belki farklılıkları bir arada bulundurmayı başaramadılar. Bediüzzaman meselelere toptancı bakmazdı.
- Talebeler bunu göremedi mi?
- Evet, göremediler. Zaman ve zemin şartları olumsuz bir etkendi. Buna talebelerin kabiliyetlerinin yetmemesi ve birtakım hatalar da eklenince bu sonuç ortaya çıktı. Herkes her şeyi başaramaz. Tabiî onların da insan olduğunu, hata yapabileceklerini de kabul etmeliyiz. Ancak her grup birbirinden uzak da olsa gençlerin imanının kurtulmasına vesile oluyorlar. Bu, çok büyük bir hizmet. Türkiye’de ve dünyada İslâm ve iman açısından Nur camiasının etkisi inkâr edilemez. İçinde bulunduğumuz şu dakikalarda İstanbul’da en az 1000 yerde ders yapılıyordur. Bu, küçümsenecek bir şey değil.
- Siyasete nasıl bakılması gerekir?
- Risale-i Nur hareketi particiliğe karşı. Kim girerse girsin yanlış yapar. İslâm adına siyasete girilmez. Üstad, bunun yanlış olduğunu söylüyor. Risale-i Nur talebeleri kendi adına siyasete girebilir. Ama cemaat adına giremezler. Bunun yanlış olduğu görüldü. Din adına siyasate giren, dini siyasete alet etmek zorunda kalıyor. Bir süre sonra ‘Ben dindarım, oyunuzu bana verin’ diyecektir. Şunu da belirtmekte fayda görüyorum: Herhangi bir partiye oy vermek insanı Risale-i Nur’dan çıkarmadığı gibi dinden de çıkarmaz. Ancak büyük kitlelerin alkışları ve meydanlarda ‘bizi kurtarın’ diye bağıran insanlar karşısında ihlas zedelenir. ‘Ben ne imişim be abi’ gibi bir duygu gelişebilir. Bunun için siyaset ihlası kırabilir. Siyasi arenada ihlasını muhafaza edebiliyorsa o başka. Ama Üstad, siyasetten uzak durulması gerektiğini belirtiyor. Gururun kabarması söz konusu.
- Bir dönem Adalet Partisi’ne ciddi anlamda destek oldular
- Nurcular, Adalet Partisi’ni kurtarıcı parti olarak görmediler. Ehven-i Şer olarak gördükleri için oylarını verdiler. Bunun ötesine geçenler yanlış yaptı. Bediüzzaman, Demokrat Parti’yi kendine yakın görmüş. Bugünün AKP’sini, o zamanın Demokrat Partisi olarak düşünebiliriz. Şimdi de bazı kesimler AK Parti’yi kendine yakın hissedebilir. Nur talebelerinin siyasetten uzak durmaları gerekir.
- Siyasete bulaşmak Nurculadan neler götürdü?
- Bizi dünyevileştirdi. Olmamamız gereken çizgilere götürdü. Dünya zımpara taşı gibidir. Sizden bir şeyler götürüyor. Bazen bunun farkına varmazsınız. Bediüzzaman, siyasetin sonuç olma sanatı olduğunu kaydediyor. Siyasete giren insan netice almak için birtakım tavizler verir. Belli bir süre çok kötü sonuçlar verir. Ya kendi kutsi değerlerinden kopar. Ya da aşırıya kaçarak birtakım silahlı eylemlere başvurur. Her iki durumda da yanlış yapılacağını Üstad’ın kitaplarından öğreniyoruz. Nur hareketini diğer İslâmi hareketlerle kıyasladığınız zaman bazı yanlışlara rağmen siyasete karşı daha mesafeli durduklarını da inkâr etmemek gerek.
ÂLİMLER, BEDİÜZZAMAN’A YANAŞMAYA ÇEKİNDİLER
- Bediüzzaman’ın çevresinde ilmi seviyesi yüksek âlimler yer almadı. Neden?
- Dediğiniz doğru. Bu bir vaka. Bazı insanlar itibarlarını korumak için yanaşmadı. ‘Said Nursi’nin yanına gidersek hapishaneye gireceğiz. İtibarımızı kaybedeceğiz’ düşüncesiyle hareket edenler oldu. Bir kısmı da “Gidersem hizmet edemem. Dışarda kalırsam daha iyi hizmet ederim” diye düşündü. O dönemdeki âlimler Said Nursi’nin yanında olsaydı daha mı iyi olurdu onu bilmiyorum. Ama bir vaka var. Kimisi korkmuş, kimisi maddi imkânlardan mahrum kalma endişesi taşımış, kimisi de itibar kaybı korkusuyla Üstad’ın yanına gitmedi. Bediüzzaman’ın yanında yer alması gereken insanlar uzak kaldılar.
- Hiç özeleştiri yapıyor musunuz?
- Gayet tabiî. Bizim davamızda siyasete girmek yok. Ama biz siyasete bulaştık. Bir dönem darbeleri destekledik. Bunlar yanlış şeylerdi. İfrat ve tefrite kaçtık. Toptancı zihniyetle hareket ederek kendi çizgimizden uzaklaştık. Ama bu hatalardan dönüldü.
SADELEŞTİRMEYE KARŞIYIZ
- Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
- ‘Ahadiyet’ veya ‘vahadiyet’ kelimesinin yerine ne koyacaksınız? Bunların karşılığı yok. Kaldı ki ben dili din, dini de dil olarak görüyorum. Dil, hakikatleri ifade etme kalıbıdır. Her dinin bir dili var. Siz o dinin dilini kullanmazsanız dininizi iyi anlatamazsınız. Kur’an dilini kullanmamız gerekir. Türkçe’nin zayıf bir dil olduğu da gerçek. Risale-i Nur’ları sadeleştirmeye çalışırsak bunun altından kalkamayız. Risale-i Nurlar anlamını yitirir. Maneviyat yüklü kelimeleri sadeleştiremeyiz. Ben sadeleştirmeye şiddetle karşıyım. Ama insanlar anladıklarını yazabilir.
MEZARININ NEREDE OLDUĞU BİLİNMİYOR
- Said-i Nursi’nin mezarının nerde olduğu da tartışılan bir konu. Siz bir profesör olarak biliyor musunuz?
- Doğrusunu söylemek gerekirse bilmiyorum. Ama Isparta’da olduğu söylenir. Aslında bu çok önemli bir konu. Bunu bilenler var. Ancak kendisinin vasiyeti var. Üstad, mezarının yerinin açıklanmasını istemiyor. İnsanların kendisini ziyarete gelmesi ve etrafındaki kalabalıklardan rahatsız oluyor. Emirdağ Lahikası adlı kitabında mezarının gizli kalmasını belirtiyor. Bu isteği, kaderin bir cilvesi olarak bazı olaylar neticesinde gerçekleşti. Alparslan Türkeş başkanlığında bir heyet 27 Mayıs 1960 darbesinde mezarını sökerek naaşını bilinmeyen bir yere götürüp gömdü. Türkeş’in “Urfa’yı ikinci Kâbe olmaktan kurtardık” ifadesini kullandığı söylenir.
-Aradan yarım asır geçti. Olay aydınlığa kavuşmuş değil.
- Biz aslında bunu sorguladık. Diğelim ki biz bunun mücadelesini verdik. Ve birileri suçlu bulundu. Ne olacak? Belki biraz intikam duyguları tatmin olacak. Oysa biz Kur’an hakikatlerinin anlaşılmasının daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunun üzerinde yoğunlaşmayı daha doğru buluyoruz.
vakit
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:01