Yaşam
  • 11.8.2003 10:37

TATİLE GELDİ HAYATI DEĞİŞTİ

Başına gelmedik iş kalmamıştı, ama sonunda 16 yaşından bu yana yaşadığı Almanya'ya dönüyordu. 39 yaşındaydı Mehmet Bakır. Uluslararası Basın Kartı sahibiydi ve Almanya'da serbest gazetecilik yapıyordu. Atatürk Havaalanı'nın Dış Hatlar Terminali'ne gitti, pasaportunu polise uzattı. Yaşadıklarına hâlâ inanamıyordu. Tunceli'nin Hozat ilçesinde doğmuştu. Ortaokulu ve liseyi İstanbul'da okuduktan sonra Almanya'da işçi olarark çalışan babasının yanına gitmişti. Her yıl Türkiye'ye gelip ailesini ziyaret ediyordu. 1995'te Almanya doğumlu Fatma ile evlenmişti. Eşi Fatma hemşireydi. Ancak uçaktan korktuğu için Mehmet'le beraber gelmemişti Türkiye'ye. Altınoluk'taki ailesinin yanına gitmişti Türkiye'ye gelince. Üç hafta kalmıştı ailesinin yanında. Tatilinin bitmesine bir hafta kala Kuşadası'nı görmek istedi. Yöreyi pek bilmiyordu. Hayatında ilk kez İzmir'in içinden geçip Kuşadası'nda bir otele yerleşmişti. Otelde kalırken bazı müşterilerle, otelin sahibiyle tanışmıştı. Hatta birkaç gece birlikte oturup eğlenmişlerdi. Amacı geldiği gibi şehirlerarası bir otobüse binip Altınoluk'a dönmekti. Çünkü artık tatili bitmek üzereydi. Otelde tanıdığı, kendisi gibi Almanya'da yaşayan, hatta Alman yurttaşı olan Mehmet Deste'ye otobüsle Altınoluk'a döneceğini söyleyince, ''Dur bakalım. Ben otel sahibiyle konuşayım. Belki arabasını verir, ben de oraları gezmek istiyorum. Seni de Altınoluk'a bırakırız'' karşılığını almıştı. Teklifi hemen kabul etti. Otomobile binip yola çıktılar. 'Hakkınızda ihbar var' ''İzmir çıkışında polis tarafından durdurulduk. Neden durdurulduğumuzu sorduğumda ise 'Hakkınızda ihbar var' demekle yetinildi. Başka bir bilgilerinin olmadığını söylediler. Üstümüz, eşyalarımız ve otomobil arandı. Herhangi bir suç aleti yoktu. Buna rağmen bizi bırakmayacaklarını ve şubeye götüreceklerini söylediler. İzmir Bozyaka'daki Terörle Mücadele Şubesi'nde de neden gözaltına alındığımı sormama rağmen söylenmedi. Bana yöneltilen suçlama hakkında hiçbir bilgi verilmedi.'' Mehmet Bakır, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne verdiği dilekçede de yaşadıklarını anlatırken, ''Dört gün boyunca, sorgu süreleri haricinde, 35-40 derecelik dış sıcaklık varken, bir de kaldığım hücredeki sıcaklık ve havasızlık yetmezmiş gibi, 24 saat açık tutulan, elektrik enerjisinin büyük bölümünü ısı olarak dönüştüren güçlü halojen lambanın altında tutuldum. Sorguya her götürüldüğümde gözlerim gözbağıyla bağlıydı. Sorguda dayak yedim, küfür edildi. Çok açık ifadelerle bana, dayanamayacağım kadar etkili işkenceler konusunda uzman ve deneyimli olduklarını söylediler. Bana uygulayacakları işkencelere dayanamayıp beni konuşturacaklarını, hiç kimsenin şimdiye kadar bu işkencelere dayanamadığını belirttiler. Bazılarının hayalarını burktuktan sonra konuştuklarını açıkladılar. Bana yarım saatlik düşünme süresi tanıdıklarını, eğer istediklerini kabul etmezsem işkencelere başlayacaklarını ifade ettiler. Sorguya katılanlardan bazıları ise buna da gerek olmadığını, hemen işkenceye başlanmasını söylediler. Birden fazla kez aynı tarzda sorgulandım'' demişti. Mahkemeye verdiği dilekçeye göre Mehmet Bakır'dan sorguda istenilen örgüt üyesi ve İzmir'de hücre üyesi olduğunu kabullenmesi, önce konferans yapmak için geldiğini ve daha sonra bundan vaz geçerek kamp yapmak için Türkiye'de bulunduğunu itiraf etmesiydi. Dört gün sürmüştü Mehmet'in gözaltısı. Poliste Bolşevik Parti/Kuzey Kürdistan-Türkiye adlı bir örgütün üyesi olmakla suçlanmıştı. Sonunda İzmir DGM Savcılığı tarafından 'silahlı çetenin sair efradı olmak' suçlaması ve tutuklanması istemi ile İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimliği'ne sevk edilmişti Mehmet. Sorgusu yapıldı ve 2002 yılının 13 Temmuz'unda serbest bırakıldı. Tarih 1 Ağustos 2002'yi gösteriyordu ve Mehmet Bakır elinde pasaportuyla polisin karşısındaydı. Sonunda Almanya'ya dönecekti. Polis pasaportu aldı, adını bilgisayara yazdı ve durdu. Merak etmişti Mehmet ne olduğunu. Fazla merakta da kalmadı zaten. Biraz sonra yanına gelen görevliler, hakkında İzmir'de verilmiş bir gıyabi tutuklama kararı olduğunu söylediler. 'Haklarım bildirilmedi' ''Havaalanındaki yakalanmamdan sonra bir gece İstanbul Vatan Caddesi'ndeki Terörle Mücadele Şubesi'nde tutuldum ve ertesi gün DGM Savcılığı'na çıkarılarak Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'ne gönderildim. Cezaevine konulduğumda, talep etmeme rağmen, tutuklu haklarım bana bildirilmedi. Bu halde sekiz gün boyunca, hiçbir canlının konmayacağı kadar pis ve kötü durumda olan ve adına 'karantina' denen bölümde bir hücreye kondum. Sonra sekiz gün de diğer tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu koğuşta geçirdim.'' Ancak Mehmet'in çilesi bitmemişti. Hakkındaki tutuklama kararı İzmir DGM 'de verildiği için önünde bir de yolculuk vardı. ''Normalde altı kişilik olan ring aracına dokuz kişi bindirildik. Oturacak yer olmadığı için üç günlük yolculuk boyunca yolun yarısını ayakta ve bir başka tutuklunun koluna kelepçeli bir durumdaydım. Bu nedenle bileklerim ezildi. 600 kilometre olan İstanbul-İzmir arasının nasıl olup da üç gün sürdüğünü hâlâ anlayabilmiş değilim. Ancak yolun yarısında oturabildim. Bu da vücudumun bazı yerlerinde pişiklere neden oldu. Sonunda İzmir'deki Kırklar F Tipi Cezaevi'ne getirildim. Böylece Türkiye'deki F tipleri ile de tanışmış oldum.'' Mehmet Bakır'la aynı araçta yakalananlardan biri de Mehmet Deste'dir. Deste 2001'de Türk vatandaşlığından çıkmış, Alman vatandaşı olmuştur. Ancak onun sorgusu daha ağır geçer: ''Gözaltına aldıklarında yasal haklarımın ne olduğunu söylemediler. Aileme haber verme isteğimi geri çevirdiler. Avukat ile görüşme isteğime olumsuz cevap verdiler. Alman vatandaşı olmama rağmen konsolosluğa haber verme gereği duymadılar. Üzerimde taşıdığım Alman kimliğinin sahte olduğunu söylediler. Ben dört gün boyunca Terörle Mücadele Şubesi'nde fiziki ve psikolojik işkencelere maruz kaldım. Kuvvetli bir ışık altında havasız bir hücrede tutuldum. Aç ve uykusuz bırakıldım. Belli aralıklarla gözlerimi bağlayarak sorgu odasına götürüldüm. Dayak yedim, göğsüme, sırtıma ve kafama darbeler aldım. Binbir çeşit küfür ve hakarete uğradım. Çırılçıplak soyularak hayalarım sıkıldı. Zorla tecavüz girişiminde bulundular. İşkenceye ne kadar dayanıp dayanamayacağımı ısrarla sordular. Beni kaybetme tehtidinde bulundular. Beni bir bidona koyup, üzerine beton dökerek Ege Denizi'ne atacaklarını söylediler.'' Tutuklu kaldığı sürece işkenceciler hakkında sürekli suç duyurusunda bulunur Mehmet Deste. İki kez, suç duyurularına 'takipsizlik' yanıtı alır. Ancak tahliye edildikten sonra, yani işkence iddiasında bulunduğu tarihten altı ay sonra dışarı çıkar ve hem tıp fakültesinden, hem de Türkiye İnsan Hakları Vakfı'ndan işkence gördüğüne dair rapor alır. Mehmet Deste gibi Mehmet Bakır da tüm duruşmalar boyunca suçsuz olduklarını savunur. Mehmet Bakır gerek polis fezlekesindeki gerekse iddianamedeki tüm suçlamaları tek tek yanıtlar. Mahkemeye verdiği dilekçelerde hep suçsuzluğunu anlatır: ''Şahsıma yöneltilen suçlamaların ne hukuki, ne insani açıdan açıklanabilir, dayanılabilir, haklı hiçbir kanıtı olmadığı görülmektedir. Bir suç teşkil edecek fiilim, eylemim ya da bu yönde hukuken kuvvetli bir belirti olmamasına rağmen suçlanmış bulunmaktayım. Önce suçlanmış, gözaltına alınmış, tutuklanmış ve cezaevine atılmış, her defasında tutukluluğumunun devamına karar verilmiştir.'' Yargılamaları sürerken, tutukluluklarının altıncı ayında tahliye edilirler. Davaları da geçtiğimiz aya kadar sürer. Sonunda Mehmet Bakır ve Mehmet Deste, örgüt kuruculuğundan 4'er yıl 2'şer ay hapis ve yedişer milyar lira para cezasına çarptırılır. Karardan sonra hem Mehmet Bakır, hem de bu davanın diğer sanıkları haksız gözaltı, tutuklama ve işkence suçlamasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne dava açtı. AİHM de bu başvuruyu yerinde gördü. Bir aylığına geldiği Türkiye'den bir yıldır ayrılamayan Mehmet Bakır şimde Yargıtay'ın hakkında vereceği kararı bekliyor: ''Yargıtay'ın bu konuda karar vermesi en az bir yıl sürer. Bu da benim en az bir yıl daha eşimin yanına, işime dönememem demektir. Sağlık sorunlarım vardı. Bunların tedavisi sürüyordu Almanya'da. O da aksadı. İşimi yapamadığım için büyük ekonomik kayıp içindeyim. İsnat edilen suçlara ve yaşadıklarıma baktığımda çok ağır ve vahim bir hukuk suçu işlendiğini söylemeden edemeyeceğim. İşkence gördük. Susma hakkımızı kullanmak örgüt tavrı olarak kabul edildi. Piyasada yasal olarak satılan bir dergi, örgüt dergisi olarak değerlendirildi. Hiçbir kanıt olmadan suçlandık.'' Mehmet Bakır şimdi zehir olan tatiline mi yansın, bir yıldır Türkiye'de zorunlu ikamet ettiğine mi, karısını göremediğine mi, hakkında dört yılı aşkın hapis ve yedi milyar para cezası olduğuna mı, örgüt üyesi diye gazetelerde teşhir edildiğine mi, daha ne kadar kalacağını bilmeden Türkiye'de zorunlu ikametgâha mecbur olduğuna mı... Bütün bu yaşadıklarından sonra Mehmet Bakır başına gelenleri tek bir cümleyle değerlendiriyor: ''Burada her şey olabilir.'' Tıpkı o ünlü reklam sloganında olduğu gibi. Yok öyle, burası Türkiye! radikal Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:29

İLGİLİ HABERLER