TÜRKİYE, AB'DEN NASIL GÖRÜNÜYOR: İŞTE İLERLEME RAPORUNUN PERDE ARKASI!..
AB Komisyonu'nun iki hafta içinde yayınlayacağı "ilerleme" raporunda farklı bir üslup ve katı olmayan cümleler yer alıyor.İki hafta içinde AB Komisyonu'nun yayınlayacağı "ilerleme" raporunu biliyoruz. Bizim için en ufak bir sürpriz olmayacak. Belki tek sürpriz, ilişkilerdeki durgunluğa ve adeta hiçbir ilerleme olmamasına rağmen raporun üslubunun "yumuşak" tutulması olacak.
Çünkü biz, geçen yıllardaki raporlarda kullanılan üslupları hatırlıyoruz. Bu nedenle, bu yıl ki ilerleme raporunun aslında bir "İlerlememe raporu" olacağını bildiğimizden, üslubun katı olmamasına şaşırabiliriz.
Ama bunun önemli nedenleri var.
Çünkü raporu yazan Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye'nin üyeliğini en çok savunan AB kurumu konumunda bulunuyor. Bu nedenle katı bir rapor yayınlayarak, aç aslanlara yem vermek istemiyor. Yani, Fransa ve Avusturya gibi, hatta Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi gibi ülkelere "Biz dememiş miydik?" dedirtecek ve hemen yaptırım talep edecek ortam oluşturmak istemiyor.
Çünkü AB Komisyonu, özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin tavrından çok rahatsız. Önceki gün Avrupa Parlamentosu'nda bir konuşma yapan AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, "Ormanda bağırıp, sesini sadece kendi duyan biri durumuna düşmeyelim" diyordu.
Biraz diplomasinin dışına çıkıp, bu cümlenin arkasındaki düşünceleri, yine Olli Rehn'in kendisinden dinleyelim.
Rehn'in söylemek istediği şu: "Avrupa Birliği'nin Türkiye ile yaptığı anlaşmalar var. Bu anlaşmalara 27 ülkenin tamamı imza attı. Ama şimdi bazı ülkeler ve özellikle Fransa bu anlaşmalara karşı çıkmak istiyor, hatta çıkıyor. Aralık 2006'da 8 başlığın müzakerelere açılmasını askıya almıştık. Ama diğerlerinin açılacağını söylemiştik. Şimdi Fransa, tamamen şahsi çıkarları nedeniyle açmaya hazır olduğumuz iki başlığı engelliyor. Önümüzdeki günlerde açmayı planladığımız "Tüketicinin korunması" ile "Avrupa üzerinden ağ ulaşımı" başlıklarını bu yüzden açamıyoruz. Böyle bir ortamda Türkiye'ye ilerleme raporlarıyla üzerine düşeni hatırlatmak, hatta baskı kurmanın ne anlamı var? Türkiye bizi dinler mi? Biz üzerimize düşeni yapmazsak Türkiye yapar mı? Bu durum bizim itibarımızı zedeliyor. Ormanda bağırıp, sesini kendinden başka kimsenin duymadığı biri durumuna düşüyoruz.
Türkiye AB'den nasıl görünüyor?
İşte ilerleme raporu böyle bir ortamda yazıldı. Tabii ki eksikliklerin ve bir yıl boyunca yapılmayanların tümü raporda yer alıyor. Ama farklı bir üslup ve katı olmayan cümlelerle. Daha da önemlisi raporda, üye ülkelerden "yaptırım" talep edilmiyor. Yani Fransa gibi ülkelerin eline malzeme verilmiyor.
Sadece gerekçe bu mu?
Tabii ki değil. Komisyonun bu yıl ki raporunun "anlayışlı" bir üslupla yazılmasının başka nedenleri de var. Mesela, Türkiye ile müzakerelerin mümkün olduğu kadar uzun bir süre devam etmesi amaçlanıyor. Bu nedenle şimdiden ilişkileri germenin hiçbir anlamı bulunmuyor. Yine mesela komisyon, AB desteğinin Türkiye'de giderek azalması ve de AB'ye olan olumsuz bakışın artmasını da göz ardı edemiyor.
Geçen yıl 11 aralıkta AB'nin aldığı "sekiz başlığın müzakerelere açılmaması" kararına rağmen Türkiye'nin 10 ocak 2007'de tek taraflı olarak 35 başlığın açılıp kapanması kararını alması, askerlerin müdahalesine rağmen "başarılı" ve "demokratik" bir seçim sürecini yaşaması, üstelik şu sıralar yepyeni bir anayasa için düğmeye basılmasını da görmemezlikten gelemiyor.
Bir de bunun üzerine, AB Komisyonu'nun "kendine en yakın siyasi parti" olarak gördüğü ve mevcut siyasi partiler içinde AB üyeliğini en çok destekleyen parti konumunda olan AKP'yi yıpratmama isteğini de katarsak, gerekçelerin tümünü sıralamış oluruz.
İşte böyle bir ortamda ilerleme raporu yazıldı ve böyle bir ortamda Türkiye-AB ilişkileri yürüyor.
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 15:51