UMUR TALU İLE SERDAR TURGUT’UN İLGİNÇ MEDYA TARTIŞMASI
KAYNAK : Haber Vitrini
YAZAN RAZI ATAN RAZI!
Bu karşılıklı rıza olduktan sonra belki de bana '.ok' yemek düşerdi.
Belki öyledir. Bir iç geçirerek, 'bu işler böyle' diyerek, biraz üzülerek de olsa.
* * *
Perşembe günü bu sütunda, olabildiğince üstü kapalı olarak, 'İmza atacağım bir yazı' diyerek, yazılıp yazılmadığı da, kimin yazdığı da, akıbeti de belirsiz bir yazıdan bahsettim.
O kadar üstü kapalıydı ki, belki de kimileri, sütunun giriş ve sonuç bölümü dışında bana ait olmayan o kısmı da benim cümlelerim sandı.
Hoş, üslup farkı bulunsa da, sonuçta o bölüm de benim yıllardır medya üstüne yazdıklarımla benzer bir özü paylaşıyordu.
Her şey bir yana, bu meselenin üstünde, kısacası 'medya körleşmesi ve körleştirmesi' üstünde bir başkasının da böylesine durması önemliydi.
Deyin ki, biraz da ortak düşünceler bulma sevinci.
O yazı, yazıldığı gazetede yayınlanmış olsaydı da, muhtemelen alıntı yapmayı ve bir nevi selamlamayı düşünebilirdim.
Ama, daha vahimi, yazılmış fakat yönetici tarafından yayınlanmamış, yayınlatılmamıştı.
Bu yüzden, elbette, 'ilkeci, etikçi, temiz ve şeffaf medyacı' takılmaya başlayanların bu sansüre tam teşebbüsü karşısında, biraz da tepkiyle yaptım bunu.
Yine de, ne gazete adı verdim, ne yazar.
Anlaşılmamayı ya da yanlış anlaşılmayı bile göze aldım.
Hatta, bir medya haberleri ve eleştirisi sitesi, www.superpoligon.com, benim o yazımı, tamamı bana aitmiş gibi yayınlayınca ya da ben öyle sandığımda, bir açıklama gönderdim oraya:
'Yazıma yer vermişsiniz, teşekkür ederim. Ancak bir sorun var. Muhtemelen benden kaynaklanıyor.
Yazının tamamı bana ait değil. Gerçi, üstü epey kapalı olsun istemiştim ama sanırım pek de açık bırakmamışım.
Orada, bir başkasının yazmış olması halinde imza atacağım bir bölüm var. Sonra, diyorum ki, 'Belki de yazmıştır ve yayınlanmamıştır. Belki de yayınlanmasını istemiş, ama birileri yayınlamamıştır.'
Yazının girişi ile sonu dışında, aradaki, tırnak içinde yer alan uzunca bölüm benim değil. Onu yazmış olan 'hayali' kişiye haksızlık olmasın! 'Hayali', çünkü öyle bir yazıyı okumadık, okuyamadık. Belki de iyi saatte olsunlar karıştı, yazılmış bir yazıyı buharlaştırdı.
Olabilir mi? Olamaz mı?
Benimkisi sadece 'hayalet avcılığı'. Yoksa, içindeki özü yıllardır yazıyor olsam da, orada saygıyla selamladığım ana yazı bir başkasının.
Bakalım, üstlenen çıkacak mı? Biraz bilmece gibi olduğu için özür dilerim. Ama küçük, keyifli gibi görünse de, hüzün verici, kısmen de rezil bir oyun bu!'
* * *
Dün gördüm ki, o yazısının konulmamasından 10 gün sonra, yazan bu durumu açıklıyor.
Bir sürü çelişkiye rağmen, bir çok konuya bakış açısına saygı duyduğum, o konulmayan yazıdaki düşüncelerinde içten olduğunu tahmin ettiğim, şu medyadaki bir sürü bakar-körlüğün yanında, bu toplumdaki bir çok rengi doğru okumaya çalıştığını düşündüğüm biri.
Adını inatla anmayacağım; çünkü o da, belki polemiğe girmemek için, 'bir köşe yazısında yazımın bir bölümünün aktarıldığını gördüm' deyip adımı anmamış.
Durumu, yani genel yayın yönetmeninin yazısını koymamasını, 'stressiz, soğukkanlı, makul' izah çabası, 'köşeler babamızın malı değil' deyişi, neredeyse kendisini suçlayışı... Kısacası üzüntüsü... İnanın anlamaya çalıştığım şeyler.
Biliyorum ki, oralarda, 'televole, ıvır zıvır' eleştirisi filan dışında, ciddi, kökten bir medya eleştirisi mekruhtur. Deneyimle biliyorum. Çünkü oralarda, 'medya benim' zihniyeti vardır.
Bunun, 'medya, benim' vurgusuyla mı, yoksa 'medya benim' diye mi yapıldığından ise emin değilim.
Oysa, o yazarın konulmayan yazısında dediği gibi, 'Medya, demokraside olması gereken kontrol görevini yapamayacak hale gelmiştir... Medya kendisiyle hesaplaşmalıdır... Yeni döneme yeni tavırla girmelidir... Türkiye'nin önünün açılması için bu hesaplaşma zorunludur... Ekonomide azınlığın toplumu sömürmek için örgütlendiği dönemde, medya kendisinin nasıl davrandığını sorgulamak zorundadır.'
Birileri bunları söylemek zorunda.
Artık iyice belgeli ki, Ertuğrul Özkök gibi medya zihniyetleri de, bunları söyletmemek, aynaya bakmamak, medya meselesine sadece rekabetten ve ihtirastan kaynaklanan, haklı-haksız nokta atışları yapmakla yetinmek, kendi sorumluluklarıyla yüzleşmemek zorunda.
Tabii ki 'köşeler babamızın malı değil.'
İyi de, 'Türkiye babanızın malı' mı?
* * *
Bence, yazısının konulmamasını makul görse de, medyaya ilişkin o düşüncelerinden vazgeçip vazgeçmediğini bilemediğimiz yazar da, artık o şekilde yazamasa dahi, en azından öyle düşünmeye devam etmeli.
Bu ülkenin o düşüncelerin kırıntısına dahi ihtiyacı büyük.
Bir de küçük öneri: Yeni iktidar da, o konulmayan yazının tamamını bulup mutlaka okumalı!
(Umur Talu/ Star)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:41