UMUR TALU ; "İLKELER, ETİK, ŞEFFAF VE TEMİZ MEDYA ADINA!"
KAYNAK : Haber Vitrini
İmza atacağım bir yazı
Birazdan aktaracağım türden bir yazıyı bir meslektaşım yazmış olsaydı, yazmış ve yayınlanmış olsaydı...
Hemen imzamı atardım.
Bu meslekte çok gazetede çalıştım; ama doğrudan ve sürekli yazı yazdığım ikinci gazete burası.
Daha önce, şimdi aktaracağım türden bir yazının özünü paylaşan, bu 'medya meselesi'ne ısrarla işaret eden bir çok yazı yazdım, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yönetim kurulu üyesi olarak da elimden geldiğince mücadele ettim.
Yerine göre tahammül gösterildi, yeri geldi ve birilerinin küçük akıllarınca bir bedel ödettirilmek istendi: Kovuldum.
O bedeli hakikaten ödemiş, susmuş, susturulmuş, yeni tabirle 'ötelenmiş' olabilirdim.
Belki talihim yaver gitti: Kısa süre sonra, burada 'yazma hakkı' verildi.
Kovanların şimdi 'ilkeci, etikçi, temiz medyacı, şeffaf medyacı' olma pozlarını küçük dilimi yutarak da izleyebilirdim.
Ama 'küçük dilim' bana lazım. Aklım, bilgim, yüreğim yettiğince konuşabilmek için.
Onlar şimdilik, kendilerini takdirle çıkardığım 'büyük dilim'le yetinmek zorundalar.
Ne diyordum?
Aşağıdaki yazıya imza atabilirdim, teşhisini paylaşır, açık yürekliliğine şapka çıkarırdım.
* * *
'1990'lı yıllarda Türkiye, demokratik süreçler dışında kalan mekanizmalar tarafından yönetilmeye çalışıldı.
Bunun sonunun olmayacağı, bir hesaplaşmaya gidileceği, o dönemin hesabının sorulacağı belliydi.
O yıllarda kurulan gizli düzen, azınlığın hızla ve alışılmışın dışındaki yöntemlerle zenginleşmesi amacına yönelikti sadece.
Bu gerçekleşirken, adeta intihar edercesine de ezici çoğunluğu fakirleştirmeyi göze aldı hakim sınıflar ve inanılmaz bir budalalıkla bu acımasız egoizmin kendisini vuracağını göremedi.
Toplum yaşamındaki bu anormalliğin sürmesi imkansızdı ve kaçınılmaz son beklenildiği gibi hızla geldi...
...Yakın geçmişte yaşanan sistem bozulmasının üç ayağı vardı. Ekonomi, siyasi ve medya ayaklarıydı bunlar.
İlk iki düzlemde hesaplaşmalar başladı ama medyada kendisiyle ilgili tuhaf bir sessizlik var.
Türkiye'de tüm dengelerin alt üst olduğu, toplumsal ve siyasi intiharın yaşandığı, ekonomide azınlığın toplumu sömürmek için örgütlendiği dönemde kendisinin nasıl davranmış olduğunu, nasıl tavırlar aldığını medya sektörü sorgulamak zorunda.
O dönemin o şekilde olabilmesinde bizlerin birinci derecede sorumluluğumuz var, bu sorumluluğumuzla açıkça yüzleşip, gerekli özeleştirileri yapıp, gereken dersleri çıkarmamız gerekiyor.
Bunu yapmamakta ısrar ettiğimiz takdirde, siyasi, ekonomik düzeyde başlanan temizlenmenin, restorasyonun sonuçlanabilmesi mümkün değildir.
Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye'nin önünün biraz olsun açılabilmesi medyanın kendiyle hesaplaşıp, geçmiş dönemdeki yanlışlarını açık yürekle önüne döküp, yeni döneme yeni tavırla girip girmeyeceğine çok yakından bağlıdır.
Geçmiş 10 yılda gazetecilik en hızlı ve en çok prestij kaybeden meslek dalı oldu...
...Çürümenin yaşandığı dönemde medya kime destek verdiyse, kimin arkasında durduysa onlar son seçimde tasfiye oldular...
Adeta Türkiye'de insanlar basın ne derse aksini yaptılar.
Türkiye'deki seçim sonuçları, medyanın kamuoyunu etkileme gücünün neredeyse sıfır olduğunu ortaya koymuştur.
Bu büyük bir prestij kaybıdır, son derece vahim bir gelişmedir.
Vahimdir, çünkü medya demokraside olması gereken kontrol görevini yapamayacak hale gelmiştir...
Bir dönem boyunca bu gerçeği görmemekte ısrar ettik ama artık o dönem kapandı, şimdi bizim kendi içimizde bazı şeyleri artık geçmişe gömmemize geldi sıra.'
* * *
Ne tuhaf, 5 Kasım'daki Dipsiz Kuyu'da 2 Kasım'da çıkan yazımdan yine alıntı yapmışım: 'Bu ülkenin büyük medyası, halka karşı ve halka rağmen bir oligarşinin silahı ve müteahhidi olmanın cevabıyla yüzleşecek seçimde.'
Sonra da 9 Kasım'da, 'Arşivleri gömün, kokmasın!' demişim.
Yani, yukarıdaki yazıyı bir başkası yazmış olsaydı, bu denli yakın düşünmenin mutluluğunu yaşar, onu yürekten kutlar, o yazıya da, izniyle imzamı atardım.
Belki de böyle düşünen çıkmıştır.
Belki de böyle bir yazı yazılmıştır.
Belki de böyle bir yazı, yazıldığı halde yayınlanmamıştır.
Yazan yayınlanmasını istediği halde belki de birileri istememiştir.
Kimin böyle düşündüğünü, kimin öyle yazabildiğini, kimin yayınlayıp yayınlamadığını çok bilmek isterdim o zaman.
İlkeler, etik, şeffaf ve temiz medya adına!
(Umur Talu/ Star)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:39