Asayiş
  • 6.9.2002 11:48

YARGITAY BAŞKANI, SİYASİLERE "YARGIDAN ELİNİZİ ÇEKİN" DEDİ...

KAYNAK : Haber Vitrini Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, yolsuzlukların, iyileşmeyen bir hastalık olarak ekonomik, ahlaki ve moral yönden topluma büyük zarar vermeye devam ettiğini belirterek, ''Ekonomik, siyasi ve yönetsel her türlü yolsuzların önlenmesi için yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalı, yargının önü açılmalıdır'' dedi. Özkaya, yeni adli yılın başlaması dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye'de çeşitli dönemlerde çıkarılan binlerce yasa ve bunlara ilişkin değişikliklerin, ''yasa enflasyonuna'' neden olduğunu kaydetti. Bir an önce, toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düşen yasaların yenilenmeleri ve değiştirilmeleri gerektiğini ifade eden Özkaya, değiştirilmesi gereken yasalara değindikten sonra, milli iradenin yasama ve yürütme organlarına tam olarak yansıtılabilmesi ve istikrarlı hükümetlerin kurulabilmesi için mutlaka Siyasi Partiler ve Seçim yasalarında gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini söyledi. Özkaya,''Yolsuzluk iyileşmeyen bir hastalık olarak ekonomik, ahlaki ve moral yönden topluma büyük zarar vermeye devam etmektedir. Ekonomik, siyasi ve yönetsel her türlü yolsuzların önlenmesi için yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalı, yargının önü açılmalıdır'' diye konuştu. Hukuk fakültelerinde yeterli hukuk eğitimi verilmediğini, bu fakültelerin açılması ve öğretime devamlarında belirli standartların aranması, standartlara uymayanlarda eğitimin durdurulması gerektiğini savunan Özkaya, hakim ve savcılara da meslek öncesi ve meslek içi eğitim verilmesi gerektiğini anlattı. Adliye binalarının büyük bir kısmının yetersiz olduğunu, bunların mutlaka yenilenmesi gerektiğini belirten Özkaya, hakim ve cumhuriyet savcılarının ücretlerinin, yasama ve yürütme organının takdirine bırakılmasının, ücret yönünden yargıyı yasama ve yürütmeye bağlı kıldığını ve bağımsızlığını zedelediğini kaydetti. Yargı sisteminin, Yargıtay ile ilk derece mahkemeleri arasında üst derece mahkemelerinin (istinaf mahkemeleri) kurulmasına ihtiyacı olduğunu, TBMM'ye sevk edilen Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemeleri Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Yasa Tasarısı'nın üst mahkemelerin kurulmasına ilişkin tüm sakıncaları bünyesinde toplandığını ileri süren Özkaya, bu tasarının yasalaşması durumunda, Türk adaletinin büyük zarar göreceğini savundu. Özkaya, cumhuriyet savcısının yönetim ve denetiminde, siyasi gücün etkileyemeyeceği, güvenceli adli kolluk kuvvetinin bir an önce kurulmasında zorunluluk olduğunu bildirdi. Yargıtay ve yerel mahkemelerin aşırı iş yoğunluğu altında ezildiğini, hiçbir hukuk devletinde yargıya bu kadar iş yüklenmediğini bildiren Özkaya, ''Geciken adaletin adaletsizlik olduğu bir söylem değil, yaşanan ve bilinen bir gerçektir'' dedi. Özkaya, iş yükünün azaltılması ve davaların makul sürede çözüme kavuşturulmasının, kısa, orta ve uzun vadede alınacak önlemlerle sağlanabileceğini kaydetti. LAİKLİK Laikliğin, halen en çok tartışılan konu, bir demokrasi kavramı, insan hak ve özgürlüğüne ilişkin bir hukuk sorunu olarak güncelliğini koruduğunu belirten Yargıtay Başkanı, laiklik konusunda, Anayasa'da yer alan hükümlere değindikten sonra, laikliğin hukuk yönünden, kısaca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanabileceğini ifade etti. Özkaya, laik devlette herkesin dinini seçmekte ve ibadetini yapmakta, inançlarını açığa vurmakta serbest olduğunu, ancak bu özgürlüğün başkalarının yasal hak ve özgürlükleri ile sınırlı olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''İnanç özgürlüğü, başkasının inancına zarar verme, kamu düzenini bozma noktasına geldiği, daha başka bir anlatımla tanrı ile insan arasındaki inanç ilişkisi sınırlarından çıkıp, devlete egemen olmaya başladığı andan itibaren hak ve özgürlük olma niteliğini kaybeder ve önlenmesi gereken bir eyleme dönüşür. Laik düzende, hiçbir kimse dinsel hak ve özgürlüğünü, başkasının inancına karşı baskı unsuru olarak kullanamaz. Bunun doğal sonucu olarak, dinsel hak ve özgürlüklerden yola çıkarak laik devlet düzenini bozmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Laik devlette dinsel hak ve hürriyetlerin sınırsızlığı ve devletin bu hak ve hürriyetlere hiçbir surette müdahale edemeyeceği kabul edildiği taktirde, orada önce dinsel kargaşa başlar, sonra da çoğunluğun taassubu azınlığı boğar, din kuralları devlet düzenine hakim olur. Tarih ve geçmişteki olaylar bu tehlikeyi bize daima hatırlatmaktadır.'' HAKİM VE SAVCILAR GÖREVİNİ YERİNE GETİRECEK Laikliğin, Cumhuriyetin ve demokrasinin temeli olduğunu bildiren Özkaya, laiklik olmadan, vicdan özgürlüğünden ve demokrasiden söz edilemeyeceğini kaydetti. Özkaya, özetle şunları söyledi: ''21. yüzyılın laik, uygar, çağdaş, üstün insanlık değerlerini kabul etmiş büyük Türkiye Cumhuriyeti'nde, sorun en son ve en ileri yüce İslamiyet dininde değil, onun istismarındadır. Artık din istismarına son verilmesinin zamanı gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin, cumhuriyet savcıları ve hakimleri laik düzenin korunması yönünde yasaların kendilerine verdiği görevleri tam bir kararlılıkla ve eksiksiz olarak yerine getireceklerdir.'' Özkaya, iletişim özgürlüğünün, demokratik, çağdaş, özgürlükçü, insan haklarına saygılı toplumun vazgeçilmez koşullarından biri olduğunu, kişinin temel hak ve özgürlüklerinden olan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü tamamlayıp onunla bütünleştiği için daha büyük bir önem ve içerik taşıdığını belirterek, iletişim özgürlüğünün, özgürlükçü demokratik ülkelerde teminat altına alındığını ve bağımsız yargının güvencesine terkedildiğini belirtti. TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ Özkaya, konuşmasında, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de yer verdi. Türkiye'nin kabul ettiği yasalar, gerçekleştirdiği yapısal reformlarla, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilen Çeşitli Yasalarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 4771 Sayılı Yasa ile Kopenhag Kriterlerinin gerçekleştirilmesi yönünde çok cesur adımlar attığı belirten Özkaya, şöyle devam etti: ''Hemen belirtilmelidir ki tüm aday ülkelerin uymak zorunda olduğu Kopenhag Kriterleri, Avrupa'nın Türkiye'ye bir dayatması olarak değil; ilerici, çağdaş, hukukun üstünlüğüne inanan, çoğulcu demokrasiyi içten benimseyen Türk toplumunun öncelikli isteği olarak değerlendirilmelidir. Önemle vurgulanmalıdır ki Türkiye kabul ettiği yasalar ve gerçekleştirdiği yapısal reformlarla Avrupa Birliği'ne aday ülkelerin birçoğuna göre daha avantajlı duruma gelmiştir. Artık Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tam üyelik müzakerelerinin başlamasına engel hiçbir neden kalmamıştır. Türkiye'nin siyasal, sosyal, ekonomik alanlarda daha çıkarması gereken yasalar, gerçekleştirmesi gereken yapısal reformlar bulunabilir; ancak bunlar tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasına engel teşkil edecek noksanlıklar olarak kabul edilemez. Türkiye'nin gözü ve gönlü Avrupa'ya yönelik olsa dahi, Avrupa Birliği ile olan müzakerelerinde ve ilişkilerinde ulusal çıkarlarını ve bölünmez bütünlüğünü ön planda tutması en doğal hakkıdır.'' Özkaya, AB'nin üyelik müzakerelerini geciktirmeden başlatarak iyi niyetini ve içtenliğini göstermesi zamanı geldiğini, tam üyelik müzakerelerinin zamanında başlatılmaması veya gereksiz yere uzatılmasının, AB'nin, samimi olmadığı yönündeki görüşlere güç ve haklılık kazandıracağını ifade etti. IRAK SAVAŞI İHTİMALİ Konuşmasında, Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik yönden önemli bir bölgede bulunduğuna değinen Yargıtay Başkanı Özkaya, Irak'ta devletler arası sıcak bir savaş ihtimalinin gün geçtikçe arttığını söyledi. Özkaya, ''Böyle bir savaşın, Türkiye'yi sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan etkileyeceği kuşkusuzdur. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Bu yönde Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin zamanında gerekli önlemleri alacağından hiçbir kuşkumuz yoktur. Devletlerarası hukukta, 'kuvvet haktır' düşüncesi yerine; 'hukuk kuvvetten üstündür' ilkesinin yerleşmesi gerektiğine inanıyoruz'' diye konuştu. Özkaya, Türkiye'nin AB'ye üye olma kararında ve yolunda olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''Çok yoğun ve özverili çalışma ile pek çok önemli yasaları çıkaran Türkiye Büyük Millet Meclisi, erken seçim kararı aldıktan sonra; çağdaş, demokratik hukuk devletine yakışan son uyum yasalarını kabul etmek suretiyle, yasama dönemindeki çalışmalarını taçlandırmıştır. 21. Yüzyıla başlarken Yüce Türk Milleti, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dinamizm ve atılım ruhuyla hukuk ve yargı reformu ile birlikte yapısal reformlar istemekte, bağrından çıkacak yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden bunu beklemektedir.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:03

İLGİLİ HABERLER