Gündem
  • 28.2.2016 12:57

28 nasıl başladı, neler yaşandı, nasıl sonuçlandı...

Türkiye'de son askeri müdahale, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. Cumhuriyet siyasi tarihinde geçmiş üç örneğin aksine bu sefer askerler yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.

Türkiye'yi 28 Şubat'a götüren süreç 1997'de askerlerin Sincan'da tankları yürütmesiyle başladı. MGK toplantısı sonrası askerlerin karşı çıktığı REFAHYOL hükümeti istifaya zorlandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı'dan sonra göreve gelen Kıvrıkoğlu, "28 Şubat bin yıl sürecek" dedi.

İşte Türkiye'yi adım adım 28 Şubat'a götüren süreç... 28 Şubat nasıl başladı, neler yaşandı, aktörleri kimler, sonuçları neler oldu Tüm ayrıntılar haberimizde...

HAZMEDİLEMEYEN ZAFER

Her şey Refah Partisi'nin sandıktan birinci parti çıkmasıyla başladı. 1995 genel seçimlerinde Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi sandıktan birinci parti olarak zaferle çıkmış, yüzde 21 oyla Meclis'teki 550 sandalyenin 158'ini kazanmıştı.  Seçim sonrası önce ANAYOL azınlık hükümeti kuruldu. Ancak bu hükümetin ömrü ancak 3 ay sürdü. Daha sonra RP lideri Erbakan ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller kamuoyunda REFAHYOL olarak tanımlanan hükümeti kurdu ve Necmettin Erbakan ise Başbakan oldu.



YAŞ YEMEĞİNDE RAKI KRİZİ

Huzursuzluğun ilk sinyali Ağustos 1996'daki YAŞ'ta belirmeye başladı. Erbakan'ın YAŞ üyelerine verdiği yemekte Oramiral Güven Erkaya'nın garsona 'bana rakı getirin evladım' demesi gazete manşetlerine taşınmıştı.



İLK TETİKLEYEN OLAY LİBYA GEZİSİ

28 Şubat sürecini tetikleyen olay, Erbakan'ın ilk yurtdışı gezisini aralarında Libya ve Malezya'nın da bulunduğu bazı İslam ülkelerine yapması ve Kaddafi'nin, Erbakan'ı çadırında ağırlaması oldu. Libya gezisi için mecliste Erbakan hakkında gensoru verildi ancak kabul görmedi.



Bu gelişmelerin ardından demeçler birbiri peşine gelmeye başladı. Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen ile Yargıtay Başkanı Müfit Utku, adli yıl açılışındaki konuşmalarında şeriat ve laikliği gündeme taşıdılar.
2 hafta geçmemişti ki bu defa da TÜSİAD'ın açıklamaları gündeme oturdu. TÜSİAD, erken seçim talebini dile getirdi. Gerekçeleri ise ekonominin kötüye gitmesiydi.

MÜSLÜM GÜNDÜZ VE FADİME ŞAHİN

23 Ekim 1996'da meydana çıkan Aczimendilerle işin boyutu başka yöne kaydırıldı. 2 ay sonra da Fadime Şahin olayı patlak verdi. Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz Fadime Şahin'le bir evde basıldı. Operasyon ise adeta canlı yayınlandı. Medyada bu olay günlerce tartışılırken dindar insanlar töhmet altında bırakıldı. Sonrasında ise sahte şeyh Ali Kalkancı televizyonlara çıktı. Tabii o da operasyonlara dahil edildi.



SUSURLUK KAZASI

3 Kasım'da meydana gelen Susurluk kazası ve Erbakan'ın bu olay için 'fasa fiso' demesi kendisini siyasi anlamda etkiledi. Bu olayın ardından İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etti, yerine Meral Akşener getirildi. Tarih 7 Aralık'ı gösterirken Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ile bazı milletvekilleri hakkında suç duyurusuna bulundu. 10 Aralık'ta toplanan Rektörler komitesi yayınladığı deklarasyonda, hükümete Susurluk ve basına baskı konusunda sert uyarılarda bulundu. Deklarasyonu YÖK Başkanı Kemal Gürüz okudu. 2 hafta sonra ise, oluşan kaygan siyasi zeminde DYP'li bazı vekiller istifa ederek Hüsamettin Cindoruk Liderliğinde Demokratik Türkiye Partisini Kurdu.



MEŞHUR İFTAR YEMEĞİ

Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık resmi konutunda, çeşitli din adamlarına iftar yemeği verdi. Yemeğe, bazı dini cemaat liderleri de davetliydi. Sarıkları ve cübbeleriyle yemeğe gelen isimler medyada geniş yer buldu. "Tarikat liderlerine başbakanlıkta iftar" başlıklarıyla basına yansıyan yemek, askerle hükümet arasındaki ilişkilerin iyice gerilemesine neden oldu. Erbakan’ın Başbakanlık resmi konutunda din adamlarına verdiği yemek büyük tepki toplamıştı.



İRTİCA MANŞETLERİ

Medyada da art arda çıkan "Taksim'e cami", "Ayasofya ibadete açılacak", "500 tarikat 5 bin şeyh", "Defileler yasaklanıyor" gibi manşetler askerleri de harekete geçirdi.



Bu olaylar üzerine yüksek rütbeli subaylar Gölcük'te irtica toplantısı gerçekleştirdi. Gazetelerde bu toplantıyı orgeneral rütbesindeki 9 komutanın 72 saat boyunca üst üste toplantı yaptı şeklinde duyurdu. Yüksek rütbeli subayların Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştıkları yazılıp çizildi. Tarihi MGK'ya 1 ay kala artık manşetler iyice irtica haberleriyle süsleniyordu.

KUDÜS GECESİ

30 Ocak gecesi Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız Filistin ile dayanışma gecesi düzenledi. Geceye İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri'nin çağrılması, yapılan konuşmalar ve sergilenen tiyatro oyunu, irtica tartışmalarını tırmandırdı. Yıldız 6 Şubat'ta gözaltına alındı, Ekim 1997'de de "halkı din farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa tehlikeli biçimde açıkça tahrik ettiği" gerekçesiyle 4 yıl 7 ay hapse mahkûm edildi.



Sincan Belediyesi'nin Kudüs Gecesi'ni düzenlediği çadırın etrafında çekim yapan gazetecilerden Star televizyonu muhabiri Işın Gürel, bir belediye çalışanı tarafından tokatlandı. Kameraların önünde gerçekleşen bu saldırı, laik kesimde büyük tepki uyandırdı. Başbakan Necmettin Erbakan, grup toplantısında Sincan Belediyesi'nin düzenlediği gece için, "Birileri resim asarak bu ülkeyi yıkamaz" dedi, ancak bu sözleri tartışmaları yatıştırmaya yetmedi.

TANKLAR SİNCAN’DA YÜRÜDÜ

Hükümete askerlerin en sert uyarısı, Ankara Sincan'da oldu. 20 tank ve 15 zırhlı araç şehir merkezinden geçiş yaptı. Genelkurmay Başkanlığı ve DYP'li dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, tankların eğitim amacıyla geçtiğini açıklarken, olay askeri müdahale tartışmalarını başlattı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir daha sonra tankların geçişi için "demokrasiye balans ayarı yaptık" ifadesini kullandı.



Başbakan Erbakan, Genelkurmay Başkanı ile görüşürken, grup toplantısında bu tür olayların demokrasilerde olabileceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi. Mektupta, laik düzenin korunması için mevcut kanunların eksiksiz uygulanması, devlet kurumlarına köktendinci akımların girmesinin engellenmesi gibi uyarılar vardı.


ANKARA'DAKİ KADIN YÜRÜYÜŞÜ

Ankara'da on binlerce kadın 'Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü' düzenledi. Elliye yakın sivil toplum örgütünün katılımıyla gerçekleştirilen eyleme, aralarında TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da bulunduğu çok sayıda erkek de destek verdi. Korku senaryolarıyla ilgili her gün ekranlarda haberler yapılıyor, gazetelere manşetler atılıyordu. Muhalefet, sendikalar, iş dünyası aynı korkulardan bahsediyordu. O korkunun adı "İrtica"ydı.


9 SAAT SÜREN TARİHİ MGK TOPLANTISI

Ve Tarih 28 Subat 1997... En uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmetin Erbakan'a yapılan baskılar iyice arttı. O MGK'da "bin yıl sürecek" denilen süreç için önemli bir viraj dönülüyordu. 28 Şubat'taki MGK toplantısında 18 maddelik bildiri hazırlandı. 9 saat süren toplantıda laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu sert bir şekilde vurgulandı. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.



4 Mart'ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.13 Mart'ta 5 günlük direncin ardından Başbakan Necmettin Erbakan, MGK kararlarını imzalamak zorunda kaldı. Erbakan daha sonra bu kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını söyledi. MGK kararlarını uygulama komitesi kurularak ülke çapında irticacı avı başlatıldı.

'POST MODERN DARBE'

Dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak gazetelere yaptığı açıklamalarda, "Post-modern darbe olmasaydı, 1999 seçimlerinde bu netice alınamazdı" diyerek, darbeyi savundu. 28 Şubat için "Post-modern" ifadesini kullanan ilk kişi oldu. 28 Şubat döneminde medyayla ilişkileri yürüten ve hükümete yönelik sert manşetlerin atılmasını sağlayan komutandı.

FİŞLEMELER VE GÖREVDEN UZAKLAŞTIRMALAR

Olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı.

ÜNİVERSİTEYE GİRİŞTE KATSAYI VE BAŞÖRTÜ ENGELİ

Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi. Binlerce üniversiteli genç kız başörtüsü yüzünden okullara alınmadı. İkna odaları kuruldu. Tesettürlü öğrenciler tek tek ikna edilmeye çalışıldı. Mecbur kalanlar başörtüsünü çıkarıp okullarına devam etti. Kabul etmeyenler okullardan uzaklaştırıldı. Genç beyinler diploma törenlerinde yüzlerce kişi önünde küçük düşürüldü.3 Haziran'da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM'de başladı.

GENELKURMAY'DAN FİRMALARA AMBARGO VE YARGI ORGANLARINA BRİFİNG

7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

RP'YE KAPATMA DAVASI

21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, "Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini" söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı. Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu. 10 Haziran 1997'de Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ile Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olarak açıkladı.

DEMİREL'İN GÖREVİ YILMAZ'A VERMESİ VE ANASOL-D HÜKÜMETİ

19 Haziran'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi.30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu.

'BİN YIL SÜRECEK'

28 Şubat dönemi Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'dan sonra bu göreve gelen Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 28 Şubat sürecinin bin yıl süreceğini söyledi. Ancak 2002 yılında AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinden sonra 28 Şubat süreci 12 Eylül ihtilali ile birlikte iktidarın yakın izlemeye aldığı dönem oldu.



28 ŞUBAT SONRASI GELİŞMELER

Eski Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu "28 şubat bin yıl sürecek" demiş olsa da Türkiye'nin toplumsal ve siyasi ortamındaki büyük çaplı değişimler daha güçlü çıktı; yaklaşık 5 yıl sonra kararların hedefindeki siyasi oluşumun bünyesinden çıkan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi hükümet oldu. Yıllar sonra ortaya çıkan bilgi ve belgeler 28 Şubat sürecine yeni bir boyut kazandırdı. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları 28 Şubat'a kadar uzandı.

28 ŞUBAT DAVASI

28 Şubat sürecinde askerin siyasete yaptığı müdahale, 15 yıl sonra dava konusu oldu. 2012 yılında TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurmuş ve 28 Şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırmaya başlamıştır. Bu sürecin yargılanması ise 28 Şubatta etkin rol oynayanların tutuklu yargılanması ile başlamıştır. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın da aralarında bulunduğu 103 sanık hakkında, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan dava açıldı. Davada, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak'ın da aralarında bulunduğu 19 kişi tutuklu yargılanırken, Karadayı'nın tutuksuz yargılanmasına karar verildi.
 
KAYNAK: BUGÜN
Güncellenme Tarihi : 18.3.2016 15:59

İLGİLİ HABERLER